English phrases | Russian phrases | Turkish phrases
Translate.vc / turco → portugués / [ Ç ] / Çıglık

Çıglık traducir portugués

3,570 traducción paralela
Bir kadın çığlık atıyordu, bir de silahlı iki kişi gördüm.
Há uma mulher a gritar, e vi duas pessoas armadas.
Çığlık atmazsan vermek zorunda kalmam.
a menos que grites.
Çığlık atar dururum.
Vou gritar e continuar a gritar.
- Peki şimdi ne yapmalıyız? - Bilmiyorum, çığlık atalım?
Acho que quem quer que fosse já foi embora.
Hicks, istersen çığlık at.
Hicks, pode tentar gritar.
Çığlık atmak gerginliğini atar.
E o grito é purificador.
O yüzden sabahları çığlık atıyorum.
Por isso eu grito de manhã.
Luke bazen "olmadık bir şey" yapınca Alex çığlık atardı.
De vez em quando, o Luke tinha um acidente e Alex gritava.
Onları öylece arabayla taşımış olamaz. Tam iş çıkış saatleri, çığlık atarlardı.
Não as pode carregar aos berros na hora de ponta.
Çığlık çığlığa şarkı söylüyordun. Güldüğünü hatırlıyorum.
Ias a cantar a plenos pulmões e lembro-me de me rir.
Çığlık çığlığa anneni çağırdığın türden.
Do tipo que te faz acordar a gritar pela tua mãe.
Tüm duyabildiğimiz bağırtı, çığlık, hatta şarkı olsa bile.
Mesmo quando tudo o que ouvimos são gritos, choros ou cânticos.
Finn'le beysbol antrenmanı yapıyorduk. Vuruyordum dostum. Toplar çığlık atıyordu.
A treinar... com a Finn, e tenho acertado, quer dizer, as bolas vem a gritar ter ao meu bastão.
Sonra bir çığlık duydum.
Eu ouvi um grito.
Yardım almak için çığlık atıyorsun.
A berrar por ajuda.
Her zaman yardım almak için çığlık atıyorsun.
Sempre a gritar por ajuda.
- Çığlık mı atacaksın?
Vai vomitar?
Sana garip gelebilecek bir şey söylemem gerekiyor, eğer çığlık atarsam ki atmam, istemediğimden falan değil. Daha önce hiç yapmadım sadece.
Acho que deves saber uma coisa, porque é esquisito ou eu sou esquisita e não devia ser, mas no caso de eu gritar, coisa que não vou fazer, eu estou pronta para fazer sexo, mas nunca fiz sexo antes.
Köşeden dönerken çığlık atıyordum ve bir böcek yuttum.
E íamos a dobrar uma esquina... eu ia a gritar e engoli um insecto!
Bir daha çığlık atarsan seni vururum.
Voltas a gritar e dou-te um tiro.
Çığlık atma sırası geldi.
É hora de tu gritares.
Çığlık atmam, terlemem ve telaşlanmam dışında mı?
Para lá da gritaria, do suor e da borbulhagem?
Stanleyville'e vardığımda birçok bağırış ve çığlık duyabiliyordum insanlar ağlıyordu ve silah sesleri vardı.
Quando cheguei a Stanleyville, ouvia muitos berros e gritos e pessoas a chorar e tiros.
Çığlık atmayı düşünme bile.
* Nos buracos mais sagrados Avante, soldados cristãos * Nem pense em gritar.
Bu elbise Tonys diye çığlık atıyor.
Esse vestido grita Tonys. Vai ganhar, com esse vestido.
Çadırımızdan üç metre ötesinden çığlık atan bebekler istemedim.
Não queria um monte de bebés a gritar perto da nossa tenda.
Ağlayan bebekler mi yoksa çığlık çığlığa boşalmak mı?
Bebés a chorar ou orgasmos brutais?
Bana çığlık gibi geldi.
- Parecia um grito.
Dedim ki "Diane, çocuk gibisin dinlenme odasının kapısına koşup'Yaşasın'diye çığlık atıyorsun."
Eu disse : "Diane, pareces uma miúda quando toca para o intervalo!"
Yatak ıslatma olayını tartışabilir ya da çığlık atmaya başlayabiliriz. Bak, 15 dakika sonra bir hastam var.
Olha, tenho um paciente em 15 minutos.
Çığlık atıp gözlerini oymak ve o çocuğu ellerinden ayırmak istiyorum. Sana o kadar kızgınım ki...
Estou tão brava com você.
Annem eve dönüp bizi gördüğünde feci bir çığlık attı.
Quando a minha mãe chegou a casa e nos encontrou, gritou "Assassina!".
Çığlık atıyormuşsun.
Tu estás a gritar.
10 saniye boyunca çığlık atıyorum ama sonra kahvaltımı yapıyorum.
Eu grito por dez segundos, mas depois... Eu desço e tomo o meu café da manhã.
Çığlık atıyorum. Yani tartışmamıza gerek yok.
Eu grito, então não precisamos falar sobre isso.
Dr. Rosen seni korkutmadan çığlık atacak bir yol bulmamı söyledi.
O Dr. Rosen disse que tenho que dar um jeito de gritar sem te aterrorizar.
Her gün çığlık atmamı duymana gerek kalmayacak.
Assim não me ouves a gritar o dia todo.
Saat 8'de, çığlık attıktan sonra kahvaltımı yapmadan önce seni arayacağım.
Eu te ligo às 8h, depois de gritar, mas antes do café da manhã.
İstediğin kadar çığlık at.
Podes gritar à vontade.
Çığlık atmamaya çalışıyorsun.
Estás a tentar não gritar.
İlk kesimi yaptıktan sonra hepsi çığlık atar.
Gritam sempre quando faço a primeira incisão.
- Şimdi çığlık atacaksın.
Está na hora de gritares.
- Sen çığlık atacaksın!
Está na hora de gritares.
Bir çığlık duydum.
Ouvi um grito.
Eton Koleji'nde biri beni her öpmeye çalıştığında çığlık atsaydım,... bir ayda sesim kısılırdı.
Se eu tivesse gritado sempre que alguém me tentou beijar em Eton, teria ficado rouco.
İçeride birinin çığlık attığını duyuyor musun?
Ouviste alguém a gritar lá dentro?
- Çığlık yok.
- Não houve gritos.
- Kızı çığlıklar hakkında her hangi bir şey söylemedi, bu yüzden Neel saldırganın yüzünü görmedi ve saldıran onun ağzını kapattı veya... Neel yüzünü gördü ondan korkmadı.
A filha não disse que houve gritos, então o Neel não viu quem o atacou, ou a pessoa cobriu-lhe a boca ou... o Neel viu um rosto que não o assustou.
- Neler olduğunu biliyorsunuz. - Çığlık atarım!
Sr. Jones!
Çığlık atarım. Çığlık atarım!
A rapariga que lhe falou sobre a Sra. Brookmire, tem que me dizer quem é.
Altına yapma, kusma, her ağzını açtığında çığlık atması. Bebekler mide bulandırıcı.
Cocô constante, vômito, explosão aleatória de cada buraco, os bebés dão-me náuseas.

© 2017 - 2024 Translate.vc | [email protected]