Ücreti traducir portugués
1,224 traducción paralela
Dedim ki : "Fazla mesai ücreti ödesen de... " o saatlerde çalışmak istemiyorum. "
"Não me interessa que me pague, não trabalho essas horas."
2000 dolar üye ücreti ödüyorsun ve 10 gün içinde 10 veya 20 bin dolar kazanıyorsun.
Entrei com $ 2000 e em 8 a 10 dias, podes ganhar 10 a 20 mil dólares.
New Yort'ta sadece 137 tanecik hastane olduğunu bilmek ne kadar hoş. Odanızın ücreti önceden ödendi Bayan Parker.
É confortável saber que existem apenas 137 hospitais na área metropolitana de Nova Iorque.
- Daha fazla telif ücreti alırsın.
Recebias mais direitos de autor.
Giriş ücreti olarak kişi başı iki fiş alacağız.
Cobraremos entrada, duas folhas por cabeça.
Depolama ücreti olmadan olmaz.
Não sem pagar uma taxa de armazenamento.
Giriş ücreti ödemedi.
- Ele não pagou a entrada.
Kayıt ücreti için 500 dolar alayım. - 500 dolar!
Então só preciso dos 500 dólares de inscrição. 500 dólares? !
Yalnız değilsin dostum. Kısa bir süre için bu cesede az bir ücret karşılığında sahip olabilirsin. Ama ücreti sana acıya mal olabilir.
Por um tempo limitado também podem ter esta maravilhosa epiderme, em troca da vossa alma e de uma batelada de sofrimento.
- Bağlantı ücreti bir dolar.
Não pode ligar? - A taxa é de $ 1.
Her neyse, ücreti ne kadar?
Bem, qual o preço?
- Bu ücreti nasıl ödeyeceğim peki?
- Então como é suposto eu pagar isso?
Hatırlayablirim, ücreti güzeldi.
Devia lembrar-me, é cara.
Vurulacaksın, kurşunların ücreti ailenden alınacak.
Será fuzilado e o custo da bala será debitado à sua família.
Mali destek almalıydım. Ders ücreti pahalı.
Precisei de quem me financiasse, estudar sai caro.
Kısa, şişman ve çirkin olmak umrumda değil... ama ücreti iğrenç!
Não me importo de ser gordo, baixo e feio, mas o dinheiro não compensa.
Bu sıradan bir iş değil, ücreti de öyle...
Não é um trabalho corrente, mas a pagamento também não.
- En yüksek yatak ücreti uygulanıyor.
Incluindo o custo de cada cama.
Yarım milyon alsanızda ki alamazsınız avukatlık ücreti 150 alırsınız, masraflardı şuydu derken bırak geri ödemeyi, elinde 70 kalsa yine iyi.
Mesmo que conseguisses meio milhão, que não vais, seriam 150 para as eventualidades, mais os custos, as remunerações... Terias sorte em conseguir 70, quanto mais pagar-mos.
- Biliyorum kaptan Ama sorun onu işletme ücreti Alabileceğimizden kat kat fazlaydı
O problema é que os custos de operação eram maiores do que as receitas que se poderia fazer.
Bu onun otel ücreti.
É por cada hora que dorme no hotel.
Artan Brill'in ücreti mi, yoksa senin komisyonun mu?
Foi o preço do Brill que subiu, ou foi a tua comissão?
Brill'in ücreti riske göre değişir.
Os honorários do Brill variam conforme o risco.
Bir kanun görevlisinin öldürülmesinden dolayı açılan davada kefalet ücreti 1 milyon dolar olarak belirlendi.
A fiança está afixada em 1 milhão de dólares pelo delito de homicídio de um oficial da lei.
- Bunun ücreti farklı olur, tamam mı?
Isto agora é uma tarifa completamente diferente.
Oyuncular, tıpkı vahşi batının kiralık katilleri gibi, kendilerine en fazla transfer ücreti verene satıldılar.
Ds jogadores vendiam-se a quem dava mais, tal como os assassinos a soldo no Faroeste.
Takımların kentleri değiştirmelerini, yada oyuncuların satılmasını yasaklayabiliriz. Ve böylece herkes aynı ücreti alır.
Proibimos as equipas a mudar de cidade ou os jogadores de serem vendidos.
- Bilet ücreti 1.50 dolar.
- O bilhete é 1 dólar e meio.
Bilet ücreti 1.50 dolar.
O bilhete é 1 dólar e meio.
- Taksi ücreti 84 doları buldu.
- O taxímetro já marca 84 dólares.
- 45.75 artı 1.50 dolar köprü geçiş ücreti.
45 dólares e 75 cêntimos, mais $ 1,50 da portagem.
Kennedy Havaalanı taksisi, 45.75 dolar artı köprü ücreti.
Táxi do aeroporto, $ 45,75 mais portagem.
- Nakil ücreti. Depo ek ödemesi. Ek ücretler.
- Transporte, despesas de armazenagem, diversos...
- Komisyon ücreti mi?
Comissão do vendedor?
- Taksi ücreti.
- O recibo do táxi!
İşe alınmış işçiler... orada olmayı seçmiş olanlar... çünkü ücreti adil... ve gösterilen muamelede.
Trabalhadores contratados que escolheram estar lá... pelo salário justo e por serem bem tratados.
Savaş dulları için yapılan otobüs ücreti indirimine mi karşısın?
És contra descontos nos autocarros para viúvas de guerra?
Servis ücreti.
O resto é serviço da casa.
Makul, bunu yapabiliriz. Telif ücreti yüzde 6.
Parece razoável, estes direitos de autor factíveis... são 6 %.
Organizatör ücreti, avukat ücreti. Ekibinize para verilecek.
Honorários do promotor, do advogado, do teu treinador...
İyi bir iş ücreti iyi, ama hayalimdeki iş değil.
É um bom trabalho e ganho bem, mas não é o meu trabalho de sonho.
Keşke sana mesai ücreti verebilseydik.
Oxalá pudesse pagar-te horas extraordinárias.
Karen, iştesin. Saat sabah 10 : 30. Sen, bu kumaşın telefon hattından gönderilebileceğini düşündüğünden servis ücreti için bu adama 150 dolar borcum var.
Karen, estás no trabalho, são 10 : 30 da manhã, e porque tu pareces acreditar que tecidos podem ser enviados por fax, agora tenho de pagar $ 150 a este homem pela manutenção.
Ha ha. Düşünüyorumda bu beyler ücreti ödemeliler.
Acho que devem pagar a estes homens.
Giriş ücreti sadece biristiridye!
Só custa uma concha!
Daha önce giriş ücreti ödemeden hiç bu kadar büyük bir yere girmemiştim.
Nunca estive num edifício tão grande sem pagar entrada.
[O'Bannon] İşte orada, tam vaktinde, işçi ücreti olan bi çuval parayı taşıyor.
Lá vem ele, na hora certa, com um carregamento valioso.
Sanırım giriş ücreti ödemeliydim.
Acho que eu deveria pagar ingresso.
Bu ucube gösteri için giriş ücreti var mı?
- Está bem, Tom. Tenho de pagar bilhete para o espectáculo?
Tabi ben standart danışma ücreti olan % 20 mi alacağım.
Eu, claro, ficaria com a habitual comissão de 20 %.
- Ne? - Lanet kefalet ücreti için bir çanta paran olsa iyi olur yoksa onlara beni kimin kiraladığını söylerim.
- É bom que tenhas um saco cheio de dinheiro... no momento em que fixarem a fiança, ou digo-lhes quem me contratou.