A chair traduction Turc
3,934 traduction parallèle
A chair?
Sandalyeyi mi?
If you go to the emergency exit, you'll find a chair of truth.
Acil çıkışa gidersen orada bir doğruluk sandalyesi var.
This is a chair of truth.
Doğruluk sandalyesi.
You could be in a restaurant sitting next to somebody who's a maniac and they're right next to you in a chair, and they're ordering like the same thing.
Restaurantta, manyak birinin yanina oturabilirsin. Ve tam yanindadir, ve ayni seyi sparis eder.
Yeah, which he could access by climbing on a chair. So long as he was stealthy.
Evet, gizlice izlemek için sandalyeye çıkarak ulaşabileceği bir pencere.
You can't do anything... because you're tiny and tied to a chair, and nobody knows where you are.
Hiçbir şey yapamazsın çünkü ufacıksın, bir sandalyeye bağlısın ve kimse nerede olduğunu bilmiyor.
Actually, I'm thinking of going early in the morning, or I'll send my young colleagues, who have more stamina to sit and occupy a chair for me.
Aslında, sabah erken gitmeyi düşünüyorum veya benim için gidip bir sandalye tutabilecek, dayanma gücü olan genç çalışma arkadaşlarımı göndereceğim.
If you don't mind, maybe we'll just pull up a chair and spectate for a while.
İzin verirsen içeri geçip bir konuşmak isterim.
You gotta... it's not like a chair.
Sen... Bu bir sandalye değil ki.
- Please shut up. - It's not like a chair.
- Sandalye mi bu?
Or- - or if He've been electrocuted we will be genuflecting in front of a chair.
Ya da elektrikle idam edilseydi, sandalye önünde diz çökecektik.
All right, get me a chair and a big glass of whiskey.
Tamam, bana bir sandalye, bir de bir şişe viski getirin.
Davey, get yourself a chair from over there.
- Davey kendine şuradan bir sandalye çek.
Remember when they came out to visit when we were kids, and he'd take a chair out in the front yard every evening to watch the road?
Biz çocukken bize geldiklerini ön bahçeye bir sandalye çıkarıp her akşam yolu izlediğini hatırlıyor musun?
With a knife, he had scrawled on a chair the words,
Bir bıçakla sandalyeye şöyle kazımıştı :
I used the night to make a chair.
Bütün gece sandalye yapmaya çalıştım.
Have a seat in a chair!
Sandalyeye otur!
Just a chair.
Sadece bir sandalye.
Plus, there's the posthumous humiliation of having been killed with a chair.
Artı, öldükten sonra sandalyeyle öldürülmenin vereceği utanç da cabası.
Like a chair.
Sandalye gibi.
No, not like a chair.
Hayır, sandalye gibi değil.
Oh my god, who would give a chair like this away?
Aman Tanrım, şunun gibi bir sandalyeyi kim atar ki?
He'd been arrested many times. During an interview in 1974, he tied the reporter to a chair and threw him into the pool.
Pek çok kez tutuklandı. 1974'deki bir röportaj sırasında muhabiri bir sandalyeye bağladı ve havuza attı.
- You broke a chair.
- Sandalyeyi kırdın.
So you need a chair repairer?
Demek bir sandalye onarıcıya ihtiyacın var?
You can't fuckin sucker punch somebody when they're tied to a chair?
Biri bir sandalyeye bağlıyken karşısındaki ile oyun oynamamalı.
- Is there a chair on the right?
- Sağda bir sandalye var mı?
I've got a chair!
Bende de sandalye var!
Bring a chair. Vivaan, are you okay?
Bir sandalye getirin.
Pull up a chair. No, man, I just got too much to do.
Boş ver dostum, yapacak çok işim var.
I'm after getting a lovely chair for Santa Claus to sit in.
Noel Baba'nın oturması için şirin bir sandalye aldım.
Yes, we were miles, absolutely miles from anywhere, and you suddenly jumped off your chair without your shoes on, which you weren't allowed to do, and stepped on a scorpion..... and Ali, our African boy, rushed in and got your foot and squeezed it and sucked it for hours.
Evet, en yakın yerleşimden kilometrelerce uzaktaydık bunu yapmana iznin olmamasına rağmen sandalyenden ayakkabıların olmadan atlayarak bir akrebin üstüne bastın ve Afrikalı genç yardımcımız Ali koşturarak ayağını yakaladı, sıktı ve yarayı saatlerce emdi.
- Teacher! Why don't you have a seat on that chair and do it?
sandalyeye otur ve konuş.
I kinda sit in this little swivel chair, and... this girl just kind of swivels around and, like, cute as a button, and it was Leighton, obviously.
Dönen sandalyede oturdum, ve... bir kız etrafta dönüp duruyordu ve çok şekerdi, o Leighton'dı.
So it's just "DAIR" Vs. "CHAIR" in a battle royale.
Dair, Chair'a karşı konusunda hararetli tartışmalar vardı.
It's a knockoff of an Eames chair.
Nedir bu? Bir Eames'in çakması.
He sat on a high chair at his high desk in his writing room and worked on his typewriter.
Yazma odasında yüksek bir masa ve yüksekçe bir sandalyede oturarak daktiloda çalışırdı.
And she said, "Well, as a matter of fact, " he sat in that chair you're sitting in just last night
O da, aslında şuanda oturduğun sandalyede dün akşam o oturuyordu.
You are not worth the chair that you're sitting on with a statement like that, with a disease that touches everybody around the world.
Dünyadaki herkesi etkileyen bir hastalıkla ilgili böyle bir laf sarf ettiğin için oturduğun sandalyeyi bile hak etmiyorsun.
As a special treat, we have playing for us, the world renowned first chair violinist of the Boston Symphony Orchestra, Mr. Gerald Mclnster.
Özel sunumumuzda bizim için çalacak olan misafirimiz Boston Senfoni Orkestrası'nın dünyaca meşhur baş kemancısı Bay Gerald Mclnster.
I'm gonna put the wound dummy in the chair and a ballistics tech in a lab coat and have him pull the trigger.
Cansız mankeni sandalyeye oturtup balistik görevlisine ceketi giydirip tetiği çektireceğim.
You don't get up out of that chair, it's gonna be sitting in a pile of debris with you still in it.
O sandalyeden kalkmazsan hâlâ içinde olduğun pislik yığınının içinde oturuyor olacaksın.
A nice, comfy deck chair on the 5.5'. Thea!
Thea, gemisinde şezlonga uzanıp ense yapıyor!
Come, take a trip with me and my doves... as we take you round the globe without leaving the comfort of your chair.
Gelin, benimle ve kumrularımla birlikte sizleri gezintiye dünyanın dört bir yanına götürelim. Üstelik rahat rahat oturduğunuz sandalyenizden kaldırmadan!
It's just it's real hard for Walt there to sit on a hard chair,'cause of his accident and he...
Geçirdiği kaza nedeniyle, Walt'un sert yerlere oturması zor oluyor biraz.
And perhaps it was the chair that fooled Michael into thinking his next idea was a good one.
Belki de bulacağı fikrin iyi olduğu yanılgısını sağlayan şey Michael'ın oturduğu sandalyeydi.
Why don't you try to do a hop-scoot with your chair?
Neden sandalyenle birlikte gitmeyi denemiyorsun?
Sitting there in an office, in a little chair reading.
Bir ofiste, küçük bir sandalyede oturup okumak.
- Is that a new chair?
Bu sandalye yeni mi? Ah, evet.
She had to sit in that chair and arch her back, and she pulled a chain to nowhere, and doused herself with water.
O, bu sandalyede oturmak zorunda kaldı ve onu geri kemer ve o, hiçbir yerde bir zincir çekti ve su ile kendini ıslatılmış.
There is a robe on the chair.
Sandalyede bir sabahlık var.