Brown traduction Turc
11,712 traduction parallèle
Brown hair guy.
Kahverengi saçlı adam.
- And his brown spots "...
- "Kahverengi benekleri..."
I assume you're familiar with the brown note.
Kahverengi notaya aşina olduğunu varsayıyorum.
Now, the description he gave - - medium build, brown hair - - that sound like the Kit you know?
Anlattığına göre orta yapılı, kahverengi saçlı Kit'e benziyor değil mi?
Woman, voice-over : "The brown noser."
"Büyük Yalaka."
Mr. Brown, can you please state your occupation for the court?
Bay Brown, lütfen mahkemeye ne işle uğraştığınızı söyleyiniz.
And I ran inside and saw this package lying on the floor, this small brown package wrapped in tape, lying in a...
İçeri koştum ve yerde duran paketi gördüm.
Eight years old, maybe younger, brown hair, brown eyes.
Sekiz yaşlarında, belki daha küçük. Kahverengi saç, kahverengi göz.
"Approximately 7 years old, 4 feet tall, brown hair and brown eyes."
"7 yaşlarında, 1.20 boylarında koyu saçlı kahverengi gözlü."
Very nice with eggs and brown toast for breakfast.
Kahvaltıda yumurta ve kahverengi tostla çok iyi gider.
And I'm pretty sure that's what Rihanna said to Chris Brown.
Ve çok eminim ki Rihanna Chris Brown'a böyle söylemiştir.
This ain't Judge Joe Brown.
Aile Mahkemesi de değil.
Mrs. Brown strongly disapproved of her choice of outfit for Halloween.
Bayan Brown cadılar bayramı için seçtiği kıyafeti onaylamamıştı.
We just came to look at one of your partners, uh, Coleman Brown.
Sadece ortaklarınızdan birine bakmaya gelmiştik, Coleman Brown.
Coleman Brown.
Coleman Brown.
I suspect it was Coleman Brown who made Steven aware of the Mother Lode in the first place.
Steven'ı Ana Damar hakkında haberdar edenin Coleman Brown olduğunu düşünüyorum.
Coleman Brown would lose millions.
Coleman Brown milyonlar kaybedecekti.
Mr. Brown.
Bay Brown.
Now we build a case against Mr. Brown.
Bay Brown aleyhine dava hazırlayacağız.
Once we prove that Coleman Brown is a cold-blooded murderer, they'll probably take it down anyway.
Coleman Brown'ın soğukkanlı bir katil olduğunu kanıtlayınca zaten kaldırırlardı.
In this painting, Mr. Brown is wearing a pair of horn-rimmed glasses.
Bu tabloda Bay Brown kemik çerçeveli gözlük takıyor.
Amy keeps staring at brown shirt over there.
Amy sürekli şuradaki kahverengili çocuğa bakıp duruyor.
I saw you talking to brown shirt over there.
Kahverengili çocukla konuşurken gördüm seni.
Death to all brown-skinned Mexican demons!
Tüm kahverengi derili Meksikalılara ölüm!
Oh... oh, yeah, big brown stallion and what looks like a fine Tennessee thoroughbred.
- - Ah, evet, büyük kahverengi aygır Ah başlangıç çeşit çantaları bir H. olmuş olabilir.
The whole insurance category went comedy a few years ago, and New York Life insisted on staying with tragedy, and now they're getting their butts kicked by the GEICO Geckos and the AFLAC gooses and the Charlie Browns of this world and blaming it on us.
Tüm sigortacılık sektörü birkaç yıl önce komedi temasına geçiş yaptı New York Life'sa trajedi temasında ısrar etti ve GEICO kertenkelesi, AFLAC kazı ve Charlie Brown * canlarına okumaya başladı onlarsa bizi suçluyorlar.
Charlie Brown doing a commercial for Met Life isn't gonna change that.
Charlie Brown'ın MetLife reklamında oynaması bunu değiştirmeyecek.
I mean, Charlie Brown.
Yani, Charlie Brown.
Charlie Brown was born in 1946.
Charlie Brown 1946'da doğdu.
Did you see a big brown cat?
Büyük kahverengi bir kedi gördünüz mü?
I drive an old, brown Porsche, and James uses a telephone. Hello, everybody.
Ben eski, kahverengi bir Porsche sürüyorum, ve James telefon kullanıyor.
Full James May spec - brown, brown interior, brown carpet, brown dashboard - so that if there's a trouser accident with the patient you don't see it, and the whole point is, we were told to get a fast ambulance,
İçi kahverengi, kahverengi halı, kahverengi gösterge paneli. Yani eğer hasta ile ilgili bir "tuvalet sorunu" çıkarsa, fark etmezsin. Asıl nokta, hızlı bir ambulans gerektiğini söylemiştik.
I've seen a brown recluse bite which caused necrosis down to the bone.
Dokuyu kemiğe kadar çürüten... -... kahverengi keşiş ısırıkları gördüm.
Brown leather.
Üç tunç tas bok hoşaf.
Six feet, medium build, brown hair.
-... 1.80 cm, orta yapılı, kahverengi saçlı. - Hadi ama!
Capability Brown really changed the game. Okay? Because...?
Capability Brown gerçekten çığır açtı çünkü naturalizmin önemini vurgulayan ilk kişi oydu.
Sorry, Santos, those cat's eye chrysoberyls are brown.
Üzgünüm, Santos Chrysoberyl'in bu kedi gözleri kahverengi, yeşil değil.
If he asks for Officer Brown- - That's my witness in a joint case with the Feds.
Kendisi Federallerle ortak yürüttüğüm dosyadaki tanığımdı.
She has brown hair, dressed like a nerd, but not ironically.
Kahverengi saçlı, inek gibi giyinmiş ama tarz olsun diye değil.
We were called into Principal Brown's office one week before Alex's graduation.
Alex'in mezuniyetine bir hafta kala Müdür Brown'ın odasına çağırıldık.
No offense, Principal Brown, but you were a teaching major.
Kusura bakmayın Müdür Brown fakat siz öğretmenlik okumuşsunuz.
And the way you roll your beautiful brown eyes when someone gets an answer wrong.
Biri yanlış cevap verdiğinde devirdiğin o güzel kahverengi gözlerine de.
I noticed they're brown and lovely, like her daughter's.
Onun da tıpkı kızı gibi güzel, kahverengi gözleri vardı.
Sort of a wispy brown beard.
Ufak, kahverengi bir sakalı vardı.
I'm Alton Brown and welcome to Eat-down!
Ben Alton Brown ve Yemek Mücadelesine hoş geldiniz!
The brown note,
- Ne?
Brown coat, stop!
Kahverengi ceketli, dur!
- Brown-sugar pecan.
Esmer-şeker fındık.
Well, a brown belt.
Tamam, kahverengi kuşak.
- as a brown recluse spider.
... kahverengi keşiş örümceği.
How did Murphy Brown make this look so easy?
Murphy Brown, bunu nasıl o kadar kolay gösteriyordu?