Chance traduction Turc
68,637 traduction parallèle
I didn't get a chance to administer morphine because our kit's in the truck, and his pulse is racing like a jackhammer.
Çantamız kamyonette olduğu için morfin verme fırsatım olmadı ve adamın nabzı matkap gibi atıyor.
You got a better chance of making it out of here alone.
Buradan tek başına çıkma şansın daha yüksek.
It's our only chance.
Tek şansımız bu.
It's nice that your father seems to really want the chance to get to know you, and you want to get to know him, too.
İyi olan şey baban seni tanımak için gerçekten şans ister gibi görünüyor, sen de onu tanımak istiyorsun.
And seeing how I was robbed of the opportunity before, I deserve a chance to be his father.
Daha önce fırsattan nasıl yoksun bırakıldığım görülüyor babası olmak için bir şansı hakediyorum.
Please give me a second chance.
Lütfen bana ikinci bir şans verin.
Hey, buddy, Anchor Steam when you get a chance.
Dostum, müsait olunca bir Anchor Steam versene.
Any chance you have a sound machine?
Uyku makinen var mıdır acaba?
Holden waking up is a second chance.
Holden'ın uyanması ikinci bir şans.
Yeah, he never missed chance to get his hands greasy, that's for sure.
Ellerini grese yağa bulamayı hiç kaçırmazdı, o kesin.
Holden has been granted his second chance, along with his mother, Diane, his brother, Luke.
Holden'a ikinci bir şans lütfedildi, Annesi Diane ile birlikte... ve kardeşi Luke
But the question remains, even with the gift of a second chance...
Ancak soru hala geçerli. İkinci bir şans bahşedilmiş bile olsa...
Don't suppose there's any chance that your friend's an actual wizard, is there?
Arkadaşının gerçekten büyücü olma ihtimali yok, değil mi?
But what if we could give Barry the chance to see his son again?
Ama ya Barry'ye oğlunu tekrar görebilme şansı verebilseydik?
What do I tell all those people out there who have been praying... waiting for the chance to reconnect with their lost loved ones?
Dışarıda sevdikleriyle tekrar bağlantı kurma şansını bekleyen... tüm o insanlara ne demeliyim?
You've got Kevin's blood on your hands... and you don't even want the chance to apologize.
Kevin'ın kanı bulaştı ellerine... ve özür dileme şansını bile istemiyorsun.
What makes you think he won't kill you the first chance he gets?
Eline geçen ilk fırsatta seni öldürmeyeceğini düşündüren ne?
I'm the only chance you've got.
Elindeki tek şans benim.
You will get the chance to prove yourself.
Kendini kanıtlaman için sana bu şansı vereceğim.
It's been my experience that blood will always rise to the occasion if you give it the chance.
Deneyimlerime göre aile bağı herşeyi aşabilir eğer ona bir fırsat verirsen.
Any chance the three of us can pile in your car and drive through the L.A. gateway without a transit pass?
Geçiş iznimiz olmadan, üçümüz senin arabana atlayıp giriş kapısına gitsek, geçme şansımız var mı?
I'm giving you the chance to prove that you're a member of my team.
Sana bu takımın bir üyesi olduğunu kanıtlama fırsatı veriyorum.
So I'm going to give you one more chance to make this easy on yourself.
İşleri kendi çıkarına kolaylaştırman için sana bir fırsat daha vereceğim.
This is his last chance.
Bu onun son şansı.
Because he's the father of my children, and he's blowing his last chance to have any semblance of a relationship with them.
Çünkü o çocuklarımın babası ve onlarla ilişki kurmak için son şansları ellerinden uçuruyor.
I remembered that you lived here, so I thought I would just take a chance, say hi.
Ben sadece... burada yaşadığını hatırladım bir şansımın olacağını düşündüm, selam vereyim dedim.
And I have you over for dinner one night, and then there's empty Thai containers in the garbage and we're done before we've even had a chance kind of thing?
Seni yemeğe çağırmak zorunda kalacaktım. Çöpte dışarıdan ısmarlanmış Tayvan yemeği poşetleri olacaktı. Böylece daha başlama fırsatı bulamadan her şey sona erecekti.
- Just give it a chance.
Bir şans ver sadece.
Because for you to have a chance against Rhoades, you need to be.
Çünkü Rhoades'u yenmek istiyorsan olmak zorundasın.
True or not, that gets out, what you think happens to Judge Otis'chance of gettin're-elected?
Doğru ya da değil bu dedikodu yayılırsa Hakim Otis'in tekrar seçilme şansı ne olur?
Last chance.
Son şansın.
You know, so, maybe, do your mom and I a favor and just try to give it a chance.
Biliyor musun, Belki, anneni ve ben bir iyilik yap ve sadece bir şans vermeye çalış.
It's our chance... to change everything.
Fırsatımız, Herşeyi değiştirmek için.
Any chance you remember the Apollo 10 mission?
Apollo 10 görevini hatırlama ihtimalin var mı?
This is your chance.
İşte fırsatın.
It's our chance to change everything.
Herşeyi değiştirmek için bir fırsat.
This is our chance to get out.
Bu bizim çıkış fırsatımız.
Hey, Bart, Bart, now's our chance to break out of here.
Hey, Bart, Bart, buradan kurtulma şansımız geldi.
I always enjoy the chance to get my hands inside a pig.
Ellerimi bir domuzun içine sokma fırsatı bana her zaman memnuniyet vermiştir.
I think one of us needs a clear head for peace to really get a chance.
Sanırım barış adına bir şans yakalamak için içimizden biri salim kafayla düşünmeli.
Now if this execution goes forward, our schedule, without an official review, the Governor won't stand a chance of sewing another term.
Şimdi bu yürütme ilerliyorsa, Resmi bir inceleme olmadan programımız, Vali başka bir dönem hizmet etme şansı bulamaz.
Because every day you gel to go to work with a chance to be fair.
Çünkü her gün çalışmaya başlıyorsun Adil olma şansı ile.
And in return, I got a get outta jail free card with a new identity, and a second chance at life.
Ve bunun karşılığında, hapishane kartından çıktım. Yeni bir kimlikle ve hayatta ikinci bir şansla.
- Any chance it could be Laxman?
- Laxman olma şansı var mı?
We should've killed Renard when we had the chance.
Fırsat varken Renard'ı öldürmeliydik.
We should've killed Renard when we didn't have the chance.
Fırsat yokken Renard'ı öldürmeliydik.
Well, um... your mommy and I just haven't had a chance to really get to know each other.
Şey... annen ile benim birbirimizi gerçekten tanıma fırsatımız olmadı.
But why would El Cuegle take a chance stealing baby medicine?
Neden El Cuegle bebek ilacı çalmaya çalıştı?
Last chance, Dan.
Son şansın, Dan.
Not a chance.
bir şans olmaz.
We never had the chance.
Hiç fırsat olmadı.