English phrases | Russian phrases | Turkish phrases
Translate.vc / Anglais → Turc / [ E ] / Eye to eye

Eye to eye traduction Turc

7,469 traduction parallèle
I'm glad we see eye to eye on this matter.
- Bu konuda aynı görüşte... -... olmamız memnuniyet verici.
I don't often see eye to eye with Ms. Caspi, but it does feel like you're asking the state of Palestine to support a plan without having a seat at the table.
Bayan Caspi'yle genelde aynı fikirde olmayız lakin bana Filistin Devleti'nden masaya oturmaksızın bir planı desteklememizi istiyormuşsunuz gibi geldi.
You got to believe me. My sister and I, we don't always see eye to eye, but she's definitely not a dealer, and neither am I.
Kardeşimle pek görüşmeyiz ama satıcı olamaz.
I know you and he didn't always see eye to eye, but you were both like fathers to me.
O ve sen her zaman göz göze değildiniz ama ikiniz de benim için bir baba gibiydiniz.
You clearly have an unfair advantage and we clearly don't see eye to eye.
Açıkça haksız bir avantaja sahipsin ve göz göze bile gelemiyoruz!
But they want her to stay at the treatment center a little while longer, just so they can you know, keep an eye on her.
Ama gözetlemek için tedavi merkezinde birkaç gün daha kalmasını istiyorlar.
( Dash laughing ) And I looked that monk straight in the eye, and I said, "No. Namaste to you" "
O keşişin gözlerinin içine baktım ve "Hayır, asıl size namaste" dedim.
Members of a cluster do it instinctively and others, like us, outside the cluster, can visit if they've made visual contact, eye-to-eye.
Kümenin üyeleri bunu içgüdüsel olarak yapabilir ama bizim gibi küme dışındakiler eğer göz göze geldilerse, bu ziyareti yapabilirler.
- I have to believe that a man who looks you in the eye and gives you his word will keep it.
Gözlerinin içine bakarak söz veren bir adamın sözünü tutacağına inanmak zorundayım.
We need to create a lot of heat in the eye to equalize the pressure, and then we need to give these storms a place to go and take these sharks with them so they don't rain down on millions of people.
Biz ısı bir sürü oluşturmak gerekir. Göz basıncı eşitlemek için, Ve sonra biz bu fırtınalar gitmek için bir yer vermek gerekir.
One tends to keep an eye on young Whelan.
Biri genç Whelan'a dikkat etmeli.
You know, don't want people to look at me funny or... or... feelin'sorry for me or... not makin'direct eye contact.
İnsanların bana eğlenerek bakmasını veya benim için üzülmesini göz teması kurmamasını istemiyorum.
The King has asked me to keep an eye on his affairs at this difficult time.
Kral bu zor zamanda meseleler ile benim ilgilenmemi istedi.
I find it very pleasing to the eye.
Göze hoş geliyor.
And we need to have him look us in the eye and admit what he's done.
Ve gözlerimizin içine bakıp yaptıklarını itiraf etmesi gerek.
I just turned a blind eye to it.
Körmüşüm.
Whenever I chance to open one, I'm always convinced that I suffer from whatever disease happens to catch my eye.
Ne zaman bir tanesini açma şansım olsa gözüme çarpan hastalıktan hasta olacağıma inanırım.
Cap'n Ross already be looking after we by turning a blind eye to us living in his barn.
Kaptan Ross zaten bizi düşündüğünden ahırında yaşamamızı görmezden geliyor.
I've found the Jenna Rose blog very informative... like this tutorial, "how to make a smoky cat-eye."
Öğretici gibi çok aydınlartıcı bilgiler veren Jenna blogu buldum, "Bir dumanlı kendi gözü nasıI yapıIır."
- To the naked eye, - no different from the real thing. - Your wedding is in two days.
- İki gün sonra düğünün var.
In fact, while you're down here, try not to make eye contact with anyone or anything.
Hatta burada kimseyle göz teması kurmamaya çalışın. Ya da hiçbir şeyle.
How was he able to do that? Weren't you keeping an eye on him?
Peki bunu nasıl yapabildi, gözünün önünde durmuyor muydu?
The girl to your right in the Fanny pack, she's totally eye-fucking you.
Şu sağdaki kız, bel çantası olan seni gözleriyle becerdi resmen.
It's only three million clicks of hard vacuum to hit a bull's-eye smaller than a mosquito's ass and fly my way into the record books.
Sabit boşluğu yalnızca 3 milyon kez tıklayarak sivrisinek kıçından daha küçük bir hedefi vurup uçarak rekorlar kitabına girdim.
And you have to make eye contact, or it won't come true.
Bir de göz teması kurman gerek, yoksa gerçekleşmez. - Tamam.
What happened to your eye?
Gözüne ne oldu?
OKAY. I THINK WE SHOULD JUST GO BACK TO MY PLACE SO I CAN KEEP AN EYE ON YOU.
Benim evime gidelim ki sana göz kulak olabileyim.
So, you know, there's this other buyer up in Sleepy Eye, wants to be closer to his sick mother.
Sleepy Eye'da hasta annesine yakın olmak isteyen diğer alıcı vardı ya.
'Cause on Friday he sells to the fella up in Sleepy Eye, and then we're...
Çünkü Bud cuma günü dükkânı Sleepy Eye'daki elemana satıyor.
He's as dumb as they come, but Pius wants you to keep an eye on him.
Biraz salaktır ama Pius ona göz kulak olmanı istiyor.
So I want you to keep an eye on Ursel, tell me what you see and hear.
Bu yüzden gözünün Ursel'in üzerinde olmasını her gördüğünü işittiğini söylemeni istiyorum.
I don't suppose you'd mind staying just to keep an eye on me.
Bana göz kulak olmak için kalsan sorun olmaz değil mi?
So, to the trained eye, It's obvious that both victims'hair Was not cut by a professional - -
İyi bakarsan görürsün ki iki kurbanın da saçı profesyonel olmayan biri tarafınan kesilmiş.
I'd like to know how the hell an F-22 gets from the Arctic to the Sahara in the blink of an eye.
F-22'nin bir göz kırpmasıyla nasıl kuzey kutbundan Sahra çölüne gittiğini bilmek isterim.
You asked me to help you keep an eye on Cyndee, correct?
Cyndee'ye göz kulak olmana yardım etmemi istedin, doğru mu?
It doesn't take a third eye to read people.
İnsanları okumak için üçüncü bir göze gerek yok.
I have to run to CVS and get some eye drops.
Bir koşu eczaneye gidip göz damlası almam lazım.
You know, I've been thinking about what you said, about Mona being afraid, and I remember her telling me that she wanted to set up cameras to keep an eye on things.
Mona'nın korkmasıyla ilgili dediklerinizi düşünüyordum. Bana etrafı kolaçan etmek için kameralar yerleştirmek istediğinden bahsetmişti.
Doctors had one eye on the clock, waiting to punch the time of death.
Doktorların bir gözü saate bakıyordu. Ölüm saatini yazmak için bekliyorlardı.
The "Moscow Eye" next to an atomic heart, Chernobyl station... the heart of the Soviet Union.
Nükleer kalbin, yani Çernobil'in yanındaki Moskova'nın Gözü Sovyetlerin kalbidir.
Because I want to look him in the eye.
Çünkü gözlerinin içine bakmak istiyorum.
He ordered one of his boys to stick wasabi in some other guy's eye to make him confess to snitching.
Adamlarından birine muhbirliğini itiraf etmesi için gözüne wasabi sokturuyordu.
So he still turns a blind eye to the holy hell he concocted for his dear old friends.
Hala eski dostlarına tertip ettiği cehenneme göz yumuyor demek.
It's my job, to ensure it's you who catches the king's eye.
Benim işim senin kralın gözüne girmeni sağlamak.
We don't need you to solve our waxy eye problems.
Göz kuruluğu problemimizi çözmeni istemiyoruz.
The apple of his mother's eye and the sole heir to his father's empire.
Annesinin gözbebeği... ve babasının imparatorluğunun tek varisi...
But you need to turn a blind eye.
Ama senin görmemezlikten gelmen gerek.
I should turn a blind eye to that?
Bunu görmezden mi gelmem gerekiyor?
We have to keep an eye on this.
Yaranı gözlemlemeliyiz.
She wanted to take more precautions before investigating it. But I figured there's certainly more to it than meets the eye.
Onu incelemeden önce daha fazla önlem almak istedi ama düşündüm ki kesinlikle görünürden fazlası var.
I was able to rebuild that device using this scan from Deathlok's eye.
Deathlok'un gözündeki tarayıcıyı kullanan bu cihazı yeniden tamir ettim. - Sonuç ne peki?

© 2017 - 2024 Translate.vc | [email protected]