Go with them traduction Turc
2,104 traduction parallèle
All I had to do was walk out of the house and go with them.
Sadece evden çıkıp onlarla gitmem gerekiyordu.
I wanted to go with them but I got sick and stayed.
Onlarla gitmek istedim ama hastalandım ve kaldım.
When the great herds move on, the lions can't go with them, and prides like this one face a stern test.
Büyük sürü yürüdüğünde, aslanlar onlarla birlikte gidemez ve bunun gibi aslan sürüleri bu amansız testle karşı karşıya kalır.
I wish we could go with them.
Onlarla gidebilmemizi isterdim.
Shall we go with them?
Biz de gidelim mi?
I'll go with them.
Onlarla giderim.
Let's go with them.
Onlarla gidelim.
Well, you're not gonna go with them?
Onlarla gitmeyecek misin?
Son! Go with them.
Oğlum, sen de onlarla git.
Hurry! Go with them!
Çabuk ol, sen de onlarla git.
You go with them and stay there, until I say so.
Onlarla gidiyorsun, ben çağırana kadar orada duruyorsun.
They said we can go with them. If we chose to.
Onlarla gitmemiz gerektiğini söylediler.
But we have to go with them.
Ama onlarla gitmeliyiz.
I'm not leaving you. But you gotta go with them.
Seni terk etmiyorum ama onlarla gitmen gerekiyor.
You gotta go with them.
Onlarla gitmelisin.
You go with them, Colonel.
- Sen de onlarla git, Albay.
Unless you'd like to go with them?
Tabii onlarla beraber gitmek istemiyorsan başka?
I saw a shit load of them preparing. But I could not go with them, I swear. I just came out of the hospital, hemorrhoids treated.
Nasıl hazırlık yaptıklarını gördüm ama onlarla beraber gidemedim.
Frank, Frank, honey, honey, can you go with them?
Frank, Frank, tatlım, çocuklarla birlikte gidebilir misin?
Can't live with them. They will not go out with me.
Ne onlarla yaşanır ne de benle çıkarlar.
And fled the country with nothing So, if their partners sold the coins on the black market Diakos and Kolovos will go after the buyers to get them back
- Yani ortakları bu paraları karaborsa olarak satmışsa, Diakos ve Kolovos, onları geri alabilmek için satın alan kişilerin peşine düşecektir.
Look, go and chat with those girls. There's so many of them there.
- Hadi, git biraz kızların yanına konuş.
You might as well go to the horse race track and live with them!
Hipodroma gidip orada onlarla beraber yaşayabilirsin.
I wind up with the knife, so at first I force them both to pleasure me, but then it takes a left turn, and I go on a killing spree.
İkisini tehdit ederek beni tatmin etmelerini sağlıyorum. Sonra işler çığırından çıkıyor ve önüme geleni öldürmeye başlıyorum.
Things rarely go exactly the way you want them to, so sometimes you make do with whatever you can get.
Olaylar nadiren sizin istediğiniz gibi gelişir. Bazen, elinizdekiyle yetinmek zorunda kalırsınız.
Hey Champ, they want us to go to the beach with them.
- Hey şampiyon, onlarla birlikte sahile gidelim mi?
Go and play with them!
Hadi git, onlarla oyna!
Even if you say they won't die, isn't it wrong to take them with you if they don't wanna go?
Öyle olsa bile onları kendinle beraber oraya götürmen yanlış değil mi?
I just can't go through losing someone who matters to me for a cause that has nothing to do with them again.
Hiç ilgileri olmayan bir sebep yüzünden benim için önem teşkil eden insanları kaybetmeyi göze alamam.
Perhaps I will change my mind and go to England with them... "
Belki de fikrimi değiştirip onlarla İngiltere'ye giderim.
But the emotions that go along with them, not so much.
Ama işin içine duygular karıştı mı hiç iyi sayılmam.
One night in New York I went to go see Spring Awakening with some friends. And after, we took the subway to this ridiculous open-mike night in Brooklyn and we watched these horrible performers who, for whatever reason had to get on stage and be seen and heard. And as I'm watching them, I'm thinking that I understand them.
Bir gece New York'da arkadaşlarımla Spring Awakening'i görmeye gittim bittikten sonra Brooklyn'deki karaoke gecesine gitmek için metroya bindik ve gerçekten çok kötü performanslar izledik oradaki insanların tek derdi sahnede olup görülmek ve duyulmaktı ve onları izlerken onları anladığımı düşündüm onlar dağılmış ve güvensiz insanlardı ve kafaları karışmıştı ama onlar yapmaları gereken şeyi yapıyordu kalplerinin onlardan istediklerini yapıyorlardı sonra David beni cepten aradı ve ona cevap vermek istemedim bir zamanlar o da orada benim yanımda otururdu ve bundan hoşlanırdım ama uzun zamandır bunu yapmıyor.
We'll go through these thieves jewelry, the star players, will use them to steal the diamonds. After that'we'll use my man, Tivnan, to arrange a meeting with the all-powerful, untouchable, Briggs, the Nawab. And thrown in jail together.
Çaldığınız elmasları kullanarak, bu yıldız oyuncuların elmas hırsızlarının üzerine gitmeyi düşünüyorum sonra da adamımız Tinvan sayesinde güçlü, dokunulmaz, teslimatçı Briggs'le buluşma ayarlayacağız sonra da bu pisliklerinin hepsini beraber aynı anda tutuklayacağız.
She said she'd order Flynn to go to Pamorah with us if I let them live.
Onların yaşamasına izin verirsem Flynn'a Pamorah'a gitmesini emredeceğini söyledi.
Frank had them go a little more subtle with me so you could see my face-
Frank, bana hafif yapmalarını söyledi, o yüzden yüzüm görünecek.
All right, I'll just go back and forth between'em, try to keep them both stable until you come back with help.
Tamam. Ben de sen gelene kadar ikisi arasında mekik dokuyup ikisini de stabil tutmaya çalışacağım.
Okay, as far as peace offerings go, a Curtis Heller pitch is, that's up there with the best of them.
Daha iyi bir barış anlaşması olabilirdi ama Curtis Heller görüşmesi için bunu kabul edeceğim.
Go up there with them.
Onlarla gitsene.
Seriously, get some cardboard boxes, fill them with your crap and go.
Cidden, birkaç koli bul pisliklerini doldur ve git.
I'll get a pistol and go to town with them!
Bir tane altı patlar alacağım, dalacağım aralarına.
They go into the underground station, but guards with dogs force them out.
İstasyona indiler. Ama köpekli güvenlik görevlileri onları dışarı attı.
Yoo Rin, if you have friends to meet, go out and have fun with them.
Yoo Rin, arkadaşlarınla buluşmak istiyorsan, dışarı çıkıp biraz eğlen.
Tell them to go to Budapest and work with their police to determine the military's actions.
- Evet. Hemen Budapeşte'ye gidip, polis ve askerin hareketlerini rapor etmelerini söyle.
I'll go back there, explain to them that you're running away, and be back in two months with the Royal Guard...
Sorun değil. Eve giderim, senin kaçtığını söylerim ve iki ay sonra Kraliyet Muhafızları'yla geri gelirim.
Go take a look for yourself. If you see one that you prefer, I'll sign an agreement with them.
Kendin gidip bir bak, beğenirsen, onlarla anlaşacağım
- Can we go to Turtle Beach with them?
- Onlarla Kaplumbağa Plâjı'na gidebilir miyiz?
They're gonna come right back at you with the energy that you give to them. Then you lay it out, and then you go for it, and have fun.
Ve siz enerjik oynadığınız zaman seyirciye ulaşan enerjiniz doğruca size dönecek ve bu daha iyi oynamanızı sağlayacak.
I thought you wanted to go and live with them?
Hani gidip onlarla yaşamak istiyordun?
The hell's with them, let's go!
Boşver onları. Gidelim.
Oh, never mind them. Just go with your instincts, and you'll be fine.
Onları önemseme sadece iç güdülerinle hareket et ve,
Unless you want to go sniffing around in there with them assholes.
Pis heriflerle etrafta dolanmak istemiyorsan tabii.
go with the flow 46
go with your gut 22
go with god 59
go with it 52
go with me 33
go without me 23
go with her 52
go with him 159
go with that 17
with them 85
go with your gut 22
go with god 59
go with it 52
go with me 33
go without me 23
go with her 52
go with him 159
go with that 17
with them 85
theme 39
them 588
themselves 24
theme song 16
themed 19
theme music playing 79
theme music 17
them's the rules 20
them too 26
theme song playing 16
them 588
themselves 24
theme song 16
themed 19
theme music playing 79
theme music 17
them's the rules 20
them too 26
theme song playing 16