He can hear you traduction Turc

He can hear you.

Seni duyabilir.

Of course he can hear you.

Elbette seni duyuyor.

He can hear you.

Seni duyuyor.

He can hear you, Jim, but he doesn't understand.

Seni duyabiliyor ama anlamıyor.

So, tinker with you airwaves so he can hear you and see the box!

Şu dalgaları ayarla da o da kutuyu görsün!

- I think he can hear you.

- Seni duyabiliyordur.

- He can hear you! - What?

- Seni duyabiliyor!

He can hear you.

Sesini yükseltme, seni duyabilir.

Get on the right side! I don't think he can hear you.

Harris onun seni duyabileceğini sanmıyorum.

"Can you hear this?" says Jones, and he lets go a broadside.

"Bunu duyuyor musun?" dedi Jones ve top ateşine başladı.

He can't hear any, but he can marry you.

Bir şey duymuyor ama sizi evlendirebilir.

I'm afraid he can't hear you, Captain.

Korkarım seni duyamadı...

If I should hear from Alan, where can he get in touch with you?

Alan'dan bir haber alırsam sana nereden ulaşabilir?

As he waves to the crowd, you can hear the tremendous cheer!

Kalabalığa doğru el sallarken yükselen coşkulu alkışları duyabilirsiniz!

If you're putting on this act for Brad, he can't hear you.

Gösteriyi Brad için sahnelemeliyiz, Seni duymamalı.

- He can't hear you.

- Seni duyamaz.

Then he can hear what you have to say.

Böylece söyliyeceklerini o da duyabilir.

He can't hear you.

Sizi duyamaz.

He can't hear you.

Seni duyamaz.

He can't hear you anyway.

Seni duyamaz zaten.

Can't you get'em? Well, yeah, but he's so close we can't hardly hear him.

Ulaşıyorum ama o kadar yakındalar ki seslerini alamıyorum.

Yeah, he can hear you.

Evet, duyuyorlar. Bak?

Maybe he can't hear you.

Belki de seni duyamıyordur.

You know he can hear us.

Biliyorsun bizi duyuyor.

If he can't hear, how's he going to know if you're shouting?

Eğer duymuyorsa, bağırıp bağırmadığımızı nerden biliyor? Bence o numara yapıyor.

He can help put the shutters up. Do you hear, now?

Kepenkleri indirip kaldırmaya yardımcı olur.

'My son has told me of your kindness...''and I am glad to hear that he can stay with you...''as a paying guest.'

Oğlum bana, yaptığınız iyilikten bahsetti. Ve sizinle kalabileceğini.. .. duymaktan mutluluk duyuyorum

- He can't hear you.

- Sizi duyamaz.

He can hear is and you're gonna miss him by three hills... I'll get him...

- şşişh,.. onu korkuttun bir şey duymaz, ama sen onu kaçıracaksın.

He can't hear you, you'll have to go up

Seni burdan duyamaz yukarı çıkmalısın

You can tell that he's calling from a car. You can hear it on the recording.

Arabadan aradığı kayıttan anlaşılıyor.

Hey Mr. He can't hear you.

Hey dostum, adam sizi duyamıyor.

He can't hear you, sir.

Sizi duyamıyor, efendim.

- He can't hear you, Mr. Pendleton.

- Sizi duyamaz, Bay Pendleton.

He can't hear you, you schmuck.

- Hepsini verdim... - Seni duyamaz aptal.

He can't hear you, sir.

Sizi duyamaz efendim.

He can't see or hear anything beyond that, not even you.

Onun dışında, sen dahil, hiç bir şeyi göremez ya da duyamaz.

He can't hear you.

Kocanız sizi duyamaz.

Tell Shelby Overman he can take a flyin'leap at a rollin'doughnut on a gravel driveway, you hear?

Shelby 0verman'a söyle, mezarlıktaki tatlıların üzerinden. uzun atlama yapabilir, duyuyor musun?

- He can't hear you.

Seni duyamaz.

- Can you hear me-do you think he's crazy?

Sana söylüyorum! Sence baban bir deli mi?

- Honey, he can't hear you.

- Tatlım, seni duyamıyor.

- Sir, he can't hear you.

- Efendim, sizi duyamaz.

He can't hear you, or see you.

Seni ne duyabilir ne de görebilir.

- He can't hear you.

- Seni duyamaz Kaptan.

You can hear the girls declare, he must be a millionaire

Hanımların onun hakkında şöyle dediğini duyabilirdiniz "Bir milyoner olmalı"

He can't hear what you are saying.

Söylediklerinizi duyamaz.

When the watch officer arrives, at whatever time... he plays the cassette and you can hear it all over the barracks. I see, like in a church, no more bells, now the priest plays the cassette.

Kaseti koyar ve müzik tüm kışlada duyulur. rahip kaset çalıyor.

Are you sure he can't hear anything?

Birşey duyamayacağına emin misin?

He can't hear you, you idiot.

Seni duyamaz, salak.

You object once, so they can hear us say he's not a criminologist.

Bir kez itiraz edersin, böylece kriminolog olmadığını söylediğimizi duyabilirler.