In all traduction Turc
133,572 traduction parallèle
Whatever future happens, I want you to know that you are my family in all of'em.
Gelecekte ne olursa olsun ailemden biri olduğunu bilmeni isterim.
Dr. Railly... in all your time in Titan, were you ever able to discover the identity of the Witness?
Dr. Railly Titan'da yaşadığınız süre boyunca Tanık'ın kimliğini bulabildiniz mi?
All the time... Think about the mirage, or how this feeling, clarity... How maybe that's just, you know, a symptom of the other side of the disease kicking in.
Her zaman serabın veya bu hissin, beraklığın belki de hastalığın diğer yanının başladığına dair bir belirti olduğunu.
We're a tactical arm of the United States military, working in conjunction with government agencies all over the world.
Biz Amerika Birleşik Devletleri ordusunun dünya çapındaki devlet kurumlarıyla beraber çalışan uzman ekiplerindeniz.
Doesn't matter, we'll probably all be dead in ten minutes.
Önemli değil, on dakika içinde hepimiz öleceğiz muhtemelen.
All right, Firefly, in you go.
Hadi ateş böceğim, atla.
We're all just praying for the Merge to come before we end up on our knees in a diner parking lot.
Hepimiz, bir lokantanın otoparkında dizlerimizin üzerinde ölmeden önce Birleşme'nin gerçekleşmesi için dua ediyoruz.
So, I'll, uh... I'll be back tonight to look in on y'all, all right?
Akşam sizi kontrol etmeye gelirim tekrar.
If we let anyone else in, they could destroy us, and I need to make sure that there's still some of us left after all this is over.
Başka birini içimize alırsak bizi yok edebilirler. Tüm bunlar bittikten sonra birkaçımızın hayatta kalmasını sağlamam lazım.
Well, we'll just go all in.
Her şeyimizi ortaya koyacağız.
It's all there in ink and shaky handwriting.
- Titreye titreye yazdığı şeyler ortada.
They tell me Hurricane Herman is going to be so enormous and menacing it'll most likely shut down all electric power in the city.
Herman Kasırgası çok büyük ve yıkıcı olacakmış, tüm şehirde elektrik kesilebilirmiş.
All you do is saute garlic and onions in a pot, then add onions, capers, anchovies, diced parsley and tomatoes...
Tek yapman gereken tavada sarımsak ve soğan soteleyip üzerine soğan, kapari, hamsi, rende maydanoz ve domates...
Now all we have to do is sail across Lake LachrymoseÑúëçëèâîòî åçåðî in the middle of a hurricane.
Kasırga sırasında Ağlayan Göl'ü geçmemiz gerekecek.
Your parents, Baudelaires, wanted to raise you in a quiet world, far away from the fiery injustices that were threatening all of us.
Anne babanız Baudelairelar, sizi huzurlu bir dünyada yetiştirmek istediler, bizleri tehdit eden korkunç haksızlıklardan uzaklarda.
We all have skeletons in our closet, metaphorically, meaning things from our past we'd prefer not leave lying around because they are painful or incriminating or would create unnecessary clutter.
Hepimizin dolabında iskeletler vardır, çok acı verici ya da suç unsuru veya gereksiz yük oldukları için ortalıkta tutmadığımız, geçmişe dair utanç verici sırlar.
You know, they say holding a baby can make all these deep, primal parenting instincts kick in.
Bir bebeği kucağa almak, ebeveynlik içgüdülerini harekete geçirir, derler.
In this economy, children are lucky to have a job at all.
Bu ekonomide çocuklar iş bulabildiklerine şükretmeliler.
Uh, no, I've been in the lumber industry all my life.
Hayır, hayatım boyunca kereste işindeydim ben.
But like the Witness himself, we are all products of the Great Jinn.
Tıpkı Tanık'ın olduğu gibi hepimiz Yüce Cin'in meyvesiyiz.
The marriage and life you left behind, you did all that in the name of purpose.
Geride bıraktığın evlilik ve hayatı bir amaç uğruna yaptın.
And when the music stops and the balls drop, all you have left is the one in your head.
Her şeyden vazgeçip başarısız olduğunda kafanda tek şey kalır.
I don't believe in fate... in cycles or loops... but if it is all true and one day you find me wearing this at the CDC...
Döngü ve devirdeki kadere inanmam... Ama hepsi gerçekse ve bir gün beni CDC'de bunu takarken bulursan...
All these visions, floating around in your head, you still can't see who I really am.
Zihninde dolaşan tüm bu düşünceler gerçekten hâlâ kim olduğumu anlamıyorsun.
Athan, one day, you will have all the power in the world.
Athan, bir gün, dünyadaki tüm güce sahip olacaksın.
All four of his victims were publicly displayed, knife in the heart, flower in the lap.
Dört kurbanı da halka açık yerlere yerleştirilmişti, kalplerinde bıçak ve kucaklarında çiçek vardı.
Okay. [Sighs] As in New York, all of the victims here are not only physically similar, but they're also professional women with careers and families.
Buradaki kurbanlar hem tip olarak New York'takilere benziyor, hem de yine aile ve kariyer sahibi kadınlar.
Yes, well, which inspired us to conduct an open-source intelligence review of all print and broadcast media in non-Interpol countries.
Biz de bu yüzden Interpol üyesi olmayan ülkelerin yazılı ve görsel basınında araştırma yaptık.
Yeah, and enough Midazolam to sedate a herd of horses, and all the scrips are in Natalie Huang's name.
Bir at sürüsünü uyuşturacak kadar Midazolam da var ve tüm reçeteler Natalie Huang adına.
All this suggests our unsub might have had a relationship with Natalie, but then killed her in order to take advantage of her identity.
Tüm bunlara bakılırsa şüpheli Natalie ile ilişki yaşadı ve kimliğinden faydalanmak için onu öldürdü.
Yeah, her dad died when she was young, leaving behind Natalie, her older brother, Michael, and their mother, Helen, who were all U.S. citizens living in New York at the time.
Babası küçükken ölmüş ve geriye Natalie, ağabeyi Michael ve anneleri Helen kalmış. Üçü de New York'ta yaşayan Amerikan vatandaşlarıymış.
Seems that her mother kept a fresh supply in the house at all times.
Annesi evde devamlı taze çiçek bulundururmuş.
All you hear about growing on San Diego is how dangerous T.J. is.
San Diego'da büyürken tek duyduğun T.J.'in ne kadar tehlikeli olduğu.
All the roads in Mexico lead to the cartels.
Meksika'da her yol kartellere çıkar.
We know all crime in Tijuana leads right back to the cartels.
Tijuana'daki tüm suçların kartellere dayandığını biliyoruz.
And so they filter all of that out in the store-made sand bags.
Bunu aşmak için de mağaza yapımı kum torbası kullanıyorlar.
I mean, sometimes I just want to pack up all my stuff in the middle of the night, throw away my phone and just leave.
Bazen gecenin bir yarısı tüm eşyalarımı toplamak, telefonumu atıp gitmek istiyorum.
Sometimes I just want to pack up all my stuff in the middle of the night, throw away my phone and just leave.
Bazen gecenin bir yarısı tüm eşyalarımı toplamak, telefonumu atıp gitmek istiyorum.
In spite of all the worry, I'm relieved to know that you'll have a regular hand about the place.
Sana çiftlik işlerinde yardım edecek biri olacağına memnunum.
I wouldn't be a bit afraid, and it would be lovely to sleep in a tree all white with bloom in the moonshine, don't you think?
Hiç korkmazdım. Ay ışığında beyaz çiçekli bir ağaçta uyumak kadar güzel bir şey olamaz değil mi?
I've got all my worldly goods in it, but it isn't heavy.
Tüm dünyevi varlığım içinde ama ağır değil.
Two hard-working, decent people, lonely all their lives in their silent house, longing for the love of a child.
İki çalışkan ve dürüst insan ömürleri boyunca sessiz evlerinde yalnız yaşamış ve bir çocuğa hasret kalmışlar.
A bride all in white with a misty veil.
Sisli gösteren duvağıyla bir gelin.
They choose each other out of all the geese in the world, and they stay together until death do they part.
Tüm kazlar arasından birbirlerini seçiyorlar ve ölüm onları ayırana kadar birlikte kalıyorlar.
For example, what if, suddenly, there were no boys in the world, none at all...
Örneğin ya birdenbire dünyada hiç erkek çocuğu kalmazsa? - Hem de hiç. - Saçmalık.
I was so harrowed up in my mind last night, I didn't think about my clothes at all.
Dün gece kafam öyle doluydu ki elbiselerim aklıma gelmedi.
That's what ministers say in church, so I suppose it's all right for private prayer?
Kilisedeki vaizler öyle diyor. Herhalde dualar için de mahsuru yoktur.
I've been making a list in my head of all the ways I might be useful to you both.
Size nasıl faydam olacağıyla ilgili aklımda bir liste hazırladım.
The terrorists, they're all kids in their late teens, early 20s.
Teröristlerin hepsi çocuk ve yirmili yaşlardalar.
All right. I'm in the master.
Pekala, odadayım.
We talked to all of Stan's coworkers.
Stan'in tüm iş arkadaşlarıyla konuştuk.
in all likelihood 54
in all honesty 63
in all fairness 63
in all seriousness 32
in all the world 16
in all my years 22
in all these years 21
in all that time 22
all right 154529
alla 16
in all honesty 63
in all fairness 63
in all seriousness 32
in all the world 16
in all my years 22
in all these years 21
in all that time 22
all right 154529
alla 16
allow 21
allowed 24
allan 201
alligator 57
ally mcbeal 31
all you need is love 37
all the world's a stage 17
allahu akbar 114
allanon 32
all alone 307
allowed 24
allan 201
alligator 57
ally mcbeal 31
all you need is love 37
all the world's a stage 17
allahu akbar 114
allanon 32
all alone 307
all done 358
all rise 341
all right then 461
allergic 17
all day 380
all this time 373
all the way up 39
allah akbar 21
all of them 1505
all rise 341
all right then 461
allergic 17
all day 380
all this time 373
all the way up 39
allah akbar 21
all of them 1505