In point of fact traduction Turc
141 traduction parallèle
I was somewhat perturbed, for nine times out of 10 what is referred to as a matter of some delicacy is, in point of fact, one of extreme indelicacy.
"Hassas" olarak nitelendirilen 10 konudan 9'unun aslında hassas olmaktan fazlasıyla uzak olduğunu bildiğim için kafam biraz karışmıştı..
In point of fact... In point of fact, coffee is the least of Harry's interests.
Aslına bakarsan... kahve işi Harry'i zerre kadar ilgilendirmiyor.
In point of fact, the land he is acquiring is extremely rich in certain minerals, minerals which are indispensable to the production of atomic energy.
Aslında... eline geçen toprak bazı mineraller bakımından olağanüstü zengin. Bunlar nükleer enerji üretiminde vazgeçilmez olan mineraller.
In point of fact, he isn't.
Aslına bakarsanız, sadece kahve değil.
In point of fact, he has a very special reason.
İşin aslı, çok özel bir nedeni var.
In point of fact, not only was he an officer, but he once won a medal for jumping into a sea of fire to rescue someone.
Aslına bakarsanız, sadece memur değildi bir defasında birini yangından kurtarmak için denize atladığından madalya aldı.
Captain, it grieves me to confess this. But in point of fact, my husband has an illness of the mind.
Kaptan bunu itiraf etmek bana acı veriyor ama aslına bakarsanız, eşimin akıl hastalığı var.
In point of fact, we had letters from the Prime Minister and the Queen telling everybody to be particularly courteous to us and our friends.
Aslına bakarsanız, elimizde Başbakan ve Kraliçe'nin herkesten bize ve arkadaşlarımıza karşı saygılı olunmasını istedikleri mektuplar var.
Things in point of fact that are a matter of empire, involving as they do a plot to exploit our kingdom's uranium resources.
Bu şeyler, aslında, yapmayı planladıkları şeyler krallığımızın uranyum kaynaklarını sömürmeyi içeren imparatorluk meseleleri.
Moira's not a bad notion, in point of fact.
Yine de Moira fena seçim değil.
When, in point of fact, Olympia had mumps.
Olympia aslında kabakulak olmuştu.
The aircraft that was taking General MacKenzie-Smith supposedly to Yugoslavia was in point of fact headed for invasion headquarters in Kent.
İddialara göre General MacKenzie-Smith'i Yugoslavya'ya götüren uçak Kent'teki işgal karargahına gidiyordu.
In point of fact, I only just came in.
Aslında daha yeni girmiştim.
In point of fact, Dr. Zemph, I am a lecturer in French literature.
Aslında Dr. Zemph, ben Fransız edebiyatı öğretmeniyim.
Whereas, in point of fact... they're actually linked.
Oysa gerçekte... Tamamen bağlantılılar.
My Lord Chancellor, in point of fact, there is also a saying the captain is sole master after God.
Saygıdeğer başbakanım, aslında... bir deyim daha vardır, Kaptan, tanrıdan sonraki yegane efendidir.
Because, in point of fact, they don't know each other.
Çünkü, aslında, onlar da birbirlerini tanımıyorlar.
But in point of fact, there can be few places... where tradition is examined with such a critical eye as this college.
Ama aslında, geleneklerin, bu okuldaki kadar eleştirel bakışla incelendiği pek az yer vardır.
In point of fact, you are a very shrewd operator, one who has managed to acquire, by one means or another... legitimate means, of course... a number of varied enterprises.
Aslında, çok kurnaz bir girişimcisiniz, şu ya da bu şekilde kazanmayı başarmış birisi... yasal yolla, tabii ki... bir dizi çeşitli girişimlerle.
– Well, no, in point of fact.
Aslında hayır.
In point of fact, Mr Crowell, according to the bartender there, you had at least three drinks and no dinner before you left the café and returned to the apartment.
Bay Crowell, barmenin ifadesine göre kafeden ayrılmadan önce en az üç içki içtiniz, yemek yemediniz ve dairenize geri döndünüz.
In point of fact you were having an affair.
- Aslında Siz bir ilişki yaşadınız.
In point of fact, Baron.
- Aslında var
Rather well, in point of fact.
Aslında çok iyi tanırdım.
And in point of fact, it's what I want too.
Aslına bakarsan benim istediğim de bu.
- Scudder - is in point of fact no longer in my service.
- Scudder - işin özü şu ki artık benim hizmetimde değil.
In point of fact...
Aslına bakılırsa...
Lives in Indonesia, Sumatra, Komodo Island, in point of fact.
Endonezya, Sumatra, Komodo Adası'nda yaşıyor.
But in point of fact, agent Powell, hadn't your task force been trying to link Mr. lombardo...
Ama Bay Lombardo'nun yasadışı kumar işleriyle bağlantısı olduğunu...
She is in point of fact,
Hatta bu nokta da o,
In point of fact, it didn't, but I'm convinced the theory is sound.
Aslında, yaramadı ama teori sağlamdır eminim.
No, in point of fact, it didn't.
Hayır, aslında, yaramadı.
In point of fact, I am a field agent, Mr Mason.
Aslında ben, aktif bir ajanım, Bay Mason.
In point of fact, nothing was going to be just fine.
İşin aslı, hiçbir şey iyiye gitmeyecekti.
This is the'90s - the 1990s, in point of fact - and I can do both.
90'lı yıllardayız. 1990'lardayız hatta. İkisini birden yapabilirim.
In point of fact, Bronté led a very clustered life.
İşin aslı, Bronté oldukça kümelenmiş bir hayat yaşadı.
In point of fact, Agent Mulder's actions are entirely honorable.
Aslında, Ajan Mulder'ın yaptıkları tamamen takdire şayan.
In point of fact, I no longer work for the Council.
Aslında ben konsey için çok fazla çalışmam.
In point of fact, I've confronted more evil, slain more- -demons, done more good, while working with Angel than I ever did while in the Council's employ.
Aslında daha fazla iblisin vahşice öldürülmesine karşı koydum. Kısacası, Konsey için çalışırken yaptığım şeylerden daha iyilerini Angel'la çalışırken yaptım.
In a manner so serious as this, we must make sure... of every point, explore every avenue, and, in fact, if I may coin a phrase, leave no stone unturned.
Bunun gibi çok ciddî bir durumda, her noktadan emin olmalıyız, her yolu keşfetmeliyiz ve, aslında, tabiri caizse, her taşın altına bakmalıyız.
In fact I made a very particular point of not asking them
Aslında istememeye bilhassa dikkat ettim.
An important point for the prosecution was the fact that after the boy claimed he was at the movies when the killing took place, he couldn't remember the names of the movies or who starred in them.
Davacı için önemli bir nokta çocuğun cinayet sırasında sinemada olduğunu iddia ettikten sonra, oyunun ismini ve kimlerin oynadığını hatırlayamamasıydı.
It's a point of fact that historically, even here in the south, which I'm pleased to visit for the first time, the moment's come to face the age-old problem of women's emancipation as it's been confronted and solved, for example,
İşin aslı, bu tarihsel bir an, hatta güney için bile... Buraya geldiğimden beri ilk kez mutlu oluyorum. Sanki çağlardır süre gelen kadınların hak sorunlarına göz atmak... ve onunla yüzleşmek ve sorunu çözmek gibi bir şey.
The results of these tests point to the fact that each man... has a built-in resentment against any kind of authority.
Bu testlerin sonuçları ´ hepsinin de her türlü otoriteye karşı öfke duyduğunu ortaya koyuyor.
In fact, Mr. Aldridge, not to put too fine a point on it would you be prepared to say that you are what is generally known as, in a manner of speaking, dead?
Aslında, Bay Aldridge, kesin bir çizgi çekmeden acaba söyleyebilir misiniz bir bakıma siz ölü müsünüz?
In fact, in those days, and it's been proved since, three bombs in every 100 got within five miles of the aiming point.
Gerçekte tecrübelerimiz bize göstermişti ki o günlerde atılan her yüz bombadan yalnızca üçü, hedefin 8 km. yakınına düşüyordu.
The destructiveness of the war potential... through progressive advances in scientific discovery... has in fact now reached a point... which revises the traditional concept of war.
Bilimsel buluşlarla gelişen savaş teknolojisinin yıkıcı potansiyeli şu anda geleneksel savaş kavramını değiştiren bir noktaya gelmiştir.
Sir, I would like to point out to my learned colonial colleague... that the fact of the crime being previously committed... in no way pardons the behavior of Lt. Morant and his friends.
Efendim, değerli meslektaşıma şunu söylemek isterim bu suçun daha önce de işlenmiş olması gerçeği hiçbir şekilde Teğmen Morant'ı ve arkadaşlarını haklı göstermez.
Its commentary said that "This is a report of an experiment on the breaking point of bearable pain and the corrosion of people's senses" but it was, in fact, an exhibition of devilish cruelty as 3 perpetrators severely abused a woman.
Açıklamasında şöyle diyordu : "Bu tahammül edilebilir acının ve insanın hislerinin bozulması üzerine bir deneydir" ama işin aslı, şeytani bir zalimliğin, bir kadını kötü emellerine alet eden 3 katil olarak yansımasıydı.
One point, in fact, of which I spoke to you of which, I can't talk to you about it here.
Aslında ki bunu daha önce de söyledim bunu burada konuşmamalıyız.
Nonetheless, it is possible to imagine the existence of a point so far out of space, so far into infinity, that we can admit and acknowledge, that our two lines do in fact meet there.
Buna rağmen uzaydan çok uzaklarda hayat olduğunu hayal etmek mümkündü. Çok uzaklarda sonsuzluğun içinde. Ve bizler, bizim iki çizgimizin orada kesişeceğini kaul ederdik.