It always has traduction Turc
900 traduction parallèle
It always has been.
Her zaman öyle olmuştur.
It always has.
Her zaman olur.
"Without distortion, without hope of personal gain... as it always has done."
Yozlaşmadan, çıkar ümidi duymadan. Her zaman yaptığı gibi. "
It always has.
Hiçbir zaman.
No, I guess there's nothing a man like you can do, except keep on running. But no matter where you go, you're gonna run into that same fence, and it always has wire on it.
sanırım koşmaya devam etmesi dışında yapabileceğin hiçbir şey yok.
It always has been.
Eskiden beri öyledir.
- That's civilization, it always has been.
- Bu medeniyet. Hep öyle oldu.
It always has, and it always will.
Her zaman olur, ve daima olacak.
- It always has.
- Hep yaramıştır.
From here, it looks as it always has.
Buradan her zaman olduğu gibi görünüyor.
He has since he was, like, eight. And I always thought it was one of those things where, you know, Stiles is just, like, he's just a one-woman kind of guy.
Sekiz yaşından beri öyle ve bunun nedeninin her zaman Stiles'ın tek eş tipli bir çocuk gibi olmasından dolayı olduğunu düşünmüşümdür.
Why is it we women always has got to worry?
Biz kadınlar neden hep endişeleniriz?
It has always been the policy of this institution... -... to appoint its customers- -
Bu enstitünün politikası her zaman müşterilerini saptamak olmuştur...
As I always say, it's always darkest before the dawn and every cloud has a silver lining and it never rains but what...
Her zaman dediğim gibi, şafak öncesi en karanlık zamandır. Ve her bulutun kenarında bir beyazlık vardır, üstelik yağmur...
She always stands to hear here Since ten years, she has already become accustomed to it
On yıldır buna alıştı.
It has not always been pleasant living with this blank.
Bu boşlukla yaşamak hiç hoş değildi.
- Sex always has something to do with it, dear.
Seks her zaman bir şekilde işin içindedir.
As a matter of fact, Watson what I did not tell Lestrade, since I can't prove it, is that the Hoxton Creeper has always been Giles Conover's right arm when it comes to killing.
Aslında, Watson, kanıtlayamadığım için Lestrade'a söylemediğim şey, sıra öldürmeğe geldiğinde Hoxton Creeper Giles Conover'ın sağ koluydu.
Every time Ski gets a new ship he has a terrible love affair with it, but he always comes back to me, especially when he's hungry.
Ski ne zaman yeni bir uçak alsa ona deli gibi bağlanıyor ama her zaman da bana geri dönüyor. Özellikle de acıktığı zaman.
How has it always shown itself in the past?
Daha önce kendini hep nasıl göstermişti?
Doctor, I'd hoped you'd be able to explain to me a happening which, to put it mildly, has always puzzled me.
Doktor, bana, aslında beni hep şaşırtan bir olayı, açıklayabileceğinizi umuyorum.
Our country must stand today where it has always stood, the citadel of individual initiative, the land of unlimited opportunity for all.
Ülkemiz, her zaman olduğu gibi bugün de, bireysel özgürlükler kalesi ve sınırsız fırsatlar ülkesi olmaya devam etmeli.
It's just that everything has always been so perfect for you.
Demek istediğim her şey sizin için hep mükemmel oldu.
Dangle gold in front of him and he might take it, he always has.
Önüne bir çuval altın koy bak alıyor mu? Her zaman alır.
- Has it always been that way?
- Hep orası mı doğu oldu?
SenorJeffords... it has always been our right on the land - the right of we, the Herreras, and those of the pueblecitos... for as many years back as you have hairs on your head!
Bay Jeffords. Bu topraklarda her zaman için hakkımız vardı... Bizim hakkımız, Herreraların, ve halkımızın... yıllar öncesinden... kafanda saç olduğu yıllardan...
It has always been the right of the Herreras on this land.
Herreralar her daim bu topraklar üzerinde hak sahibidir.
But it has always been my policy to permit my enemies to speak in their own defense before pronouncing sentence.
Ama her zaman düşmanlarımın hüküm kararını bildirmeden önce kendi savunmalarının dinlenmesine izin vermek, benim politikam olmuştur.
You mustn't laugh at me, darling... but it has always been a girlish dream of mine... to love someone whose name is Ernest.
Bana sakın gülme sevgilim ama Ernest adında birine aşık olmak benim çocukluk hayalimdi.
Because now he cannot dance and has to be a puppeteer, and doesn't always like it.
Burada kuklaları oynatıyor. Bunu asla sevmeyecek.
It was apparent that Captain Nemo had discovered what mankind has always sought - - the veritable dynamic power of the universe.
Kaptan Nemo'nun, insanoğlunun her zaman aradığı şeyi bulduğu belliydi ; ... evrenin gerçek aktif enerjisi.
It has always been, Sire.
Her zaman öyle olmuştur, Majesteleri!
As it has always been done in the past.
Her zaman yapılmakta olduğu gibi.
A woman has a favorite handbag and it always hangs on her bedpost, where she can get at it easily.
Bir kadın, en sevdiği el çantasını her zaman kolayca erişebileceği karyolasının direğine asıyor.
Something that has always seemed very interesting to these peoples It is that the people had a full awareness of their image.
Tüm bu insanlara ilginç gelen şey ise, imajlarının farkındalardı.
When Dave has a problem, I try talking to him, but it doesn't always help.
Dave'in bir sorunu olduğunda, onunla konuşmayı denerim, ancak her zaman bunun yararı olmaz.
It will be said of Alexander what he has always wanted said.
Alexander'ın her zaman söylenmesini istediği şey söylenecek.
Everyone has a secret, it's not always written in the face.
Herkesin bir sırrı vardır, yalnızca suratlarında yazmaz bu.
It has always been my dearest wish.
Daima bunu arzu etmiştim.
He has told me that Hungarian parties always end with a... How do you call it?
Macar eğlenceleri hep şeyle biter dedi...
Not that it has to, of course, but with younger men, there's always a chance that it may become serious, whereas, as everyone says...
Böyle olmak zorunda değil, elbette, fakat daha genç olanlarla, ciddi olabilme şansı her zaman vardır, oysa, herkesin dediği gibi...
He always has and you know it.
Bunu sen de biliyorsun.
For some reason the U.S. Has always been the major market for it.
Anlaşılması güç nedenlerden dolayı, en büyük dış pazarı hep Amerika Birleşik Devletleri olmuştur.
It has always been mine.
Her zaman benimdi.
There always has a way, it wouldn't be ok if we don't consider this.
Bunu atlatacaktır nasılsa. Başka şansı yok.
It has always seemed to me that we didn'tjust met in Yalta by chance.
Herzaman bana öyle gözüküyor ki, Yalta'da tesadüfen bir araya gelmedik.
Henry Jekyll has been my friend, while you, his ever loyal wife have always made it quite clear to him how much you detest me.
Henry Jekyll, onun sadık eşi olarak senin benden nefret ettiğin o kadar belliyken de benim yakın arkadaşımdı.
It is for this reason that the Admiralty has always sought to appoint its officers from the ranks of gentlemen.
Bu yüzdendir ki, deniz kuvvetleri her zaman askerlerini, centilmenlerin içinden seçer.
It has always been locked!
O her zaman kilitlidir!
The market always has ups and downs. It's normal.
Borsa'da inişler ve çıkışlar olur, bunlar normaldir!
That is the way it has always been!
Alışılagelmiş olan yöntem de bu değil mi zaten?
it always has been 36
it always is 73
it always does 88
it always was 25
always has been 106
always has 35
hasta la vista 47
hashtag 85
hassan 138
hastings 892
it always is 73
it always does 88
it always was 25
always has been 106
always has 35
hasta la vista 47
hashtag 85
hassan 138
hastings 892
hash 52
hasty 16
hasan 47
hashimoto 23
hasil 30
hasta luego 31
hashish 17
hasegawa 24
haskell 122
has a nice ring to it 23
hasty 16
hasan 47
hashimoto 23
hasil 30
hasta luego 31
hashish 17
hasegawa 24
haskell 122
has a nice ring to it 23
has to be 63
hasn't he 258
has he 284
has it 234
hasn't it 340
has been 20
hasn't she 103
has a 24
has she 140
has he gone 33
hasn't he 258
has he 284
has it 234
hasn't it 340
has been 20
hasn't she 103
has a 24
has she 140
has he gone 33