It always has been traduction Turc
428 traduction parallèle
It always has been.
Her zaman öyle olmuştur.
It always has been.
Eskiden beri öyledir.
- That's civilization, it always has been.
- Bu medeniyet. Hep öyle oldu.
It always has been.
Hep böyle olmuştur.
It always has been, it always will be.
Hep böyle oldu, böyle de olacak.
And if my thinking is accurate, as it always has been the major powers will eagerly enter the fray creating an enormous demand for replacements, spare parts.
Doğru düşünüyorsam ki hep öyle oldu büyük güçler bu çekişmeye girecekler ve çok fazla değiştirme, yedek parça talebi olacak.
But music is about death. It always has been.
Ama ölüm hakkındaki müzik, her zaman böyleydi.
That's the way it always has been.
Her zaman böyle oldu.
It has always been the policy of this institution... -... to appoint its customers- -
Bu enstitünün politikası her zaman müşterilerini saptamak olmuştur...
It has not always been pleasant living with this blank.
Bu boşlukla yaşamak hiç hoş değildi.
As a matter of fact, Watson what I did not tell Lestrade, since I can't prove it, is that the Hoxton Creeper has always been Giles Conover's right arm when it comes to killing.
Aslında, Watson, kanıtlayamadığım için Lestrade'a söylemediğim şey, sıra öldürmeğe geldiğinde Hoxton Creeper Giles Conover'ın sağ koluydu.
It's just that everything has always been so perfect for you.
Demek istediğim her şey sizin için hep mükemmel oldu.
- Has it always been that way?
- Hep orası mı doğu oldu?
SenorJeffords... it has always been our right on the land - the right of we, the Herreras, and those of the pueblecitos... for as many years back as you have hairs on your head!
Bay Jeffords. Bu topraklarda her zaman için hakkımız vardı... Bizim hakkımız, Herreraların, ve halkımızın... yıllar öncesinden... kafanda saç olduğu yıllardan...
It has always been the right of the Herreras on this land.
Herreralar her daim bu topraklar üzerinde hak sahibidir.
But it has always been my policy to permit my enemies to speak in their own defense before pronouncing sentence.
Ama her zaman düşmanlarımın hüküm kararını bildirmeden önce kendi savunmalarının dinlenmesine izin vermek, benim politikam olmuştur.
You mustn't laugh at me, darling... but it has always been a girlish dream of mine... to love someone whose name is Ernest.
Bana sakın gülme sevgilim ama Ernest adında birine aşık olmak benim çocukluk hayalimdi.
It has always been, Sire.
Her zaman öyle olmuştur, Majesteleri!
As it has always been done in the past.
Her zaman yapılmakta olduğu gibi.
It has always been my dearest wish.
Daima bunu arzu etmiştim.
For some reason the U.S. Has always been the major market for it.
Anlaşılması güç nedenlerden dolayı, en büyük dış pazarı hep Amerika Birleşik Devletleri olmuştur.
It has always been mine.
Her zaman benimdi.
Henry Jekyll has been my friend, while you, his ever loyal wife have always made it quite clear to him how much you detest me.
Henry Jekyll, onun sadık eşi olarak senin benden nefret ettiğin o kadar belliyken de benim yakın arkadaşımdı.
It has always been locked!
O her zaman kilitlidir!
That is the way it has always been!
Alışılagelmiş olan yöntem de bu değil mi zaten?
It has always been so.
Bu her zaman böyle olmuştur.
It has always been our policy- -
Bizim politikamız her zaman...
Oh, it's just how he is and always has been so dang high and mighty.
Oh, o hep böyledir ve her zaman burnu havada ve kibirlidir.
This sort of thing has cropped up before and it has always been due to human error.
Daha önceki benzer durumlar hep insan hatası yüzündendi.
- It's the way it has always been...
- Her zaman böyle oldu.
- Has it always been like this?
- Her zaman böyle miydi?
Ladies and gentlemen, it is always a nostalgic moment when we come to the end of a season, especially one that has been as successful as this one.
Bayanlar baylar bir sezonun sona ermesi, Hep nostaljik olmuştur, Hele de böyle başarılı bir sezondan sonra.
- it has always been thus. - Except the box.
- Her zaman böyle mi idi.. – Kutu hariç evet.
Until we have... shown the inhabitants of this planet... the way their brain functions, the way they use it... until they know it has always been used to dominate others... there is little chance that anything will change...
# Bu gezegende yaşayanlara... #... beyinlerini nasıl çalıştıracaklarını... #... beyinlerini nasıl kullanacaklarını gösterene dek... #... onlar da beynin, hep ötekilere tahakküm etmek için kullanılageldiğini... #... öğrenene dek, bir şeylerin değişmesi ufak bir olasılıktır.
well, call it what you will, but it has always been Freudstein's house.
Ne derseniz deyin,... orası hep Freudstein'in evi olarak kalacak.
Popular as this jest has always been, however, it cannot compare with the ribald connotations associated with the dispatch of an edible missile.
Bu şaka ne kadar popüler olsa da yenebilir roketin fırlatılmasındaki müstehcen çağırışımlar ile kıyaslanamaz.
The best lovers are always short, it has been proven.
Bu kanıtlanmış bir şey.
And men's task has always been to make them realize it as late as possible.
Erkeklerin göreviyse, bunun farkina varmalarini mümkün oldugunca geciktirmek olmus, her zaman için.
Whenever there has been an injury or a problem... it's always been because of some secondary cause.
Orada bir yaralanma veya bir sorun olduğunda.... bu herzaman ikincil etkenlerden dolayıdır.
But no matter where or when there was fighting to be done it has always been the calm leadership of the officer class that has made the British Army what it is.
Ama, nerede veya ne zaman bir savaş çıkarsa çıksın... İngiliz Ordusu'nu İngiliz Ordusu yapan, her zaman için... subay sınıfının soğukkanlı liderliği olmuştur.
It always has been.
- Bunu biz daha önce de yapmıştık.
And Oceania has always been at war with Eastasia, has it not?
Ve Okyanusya her zaman DoğuAsya'yla savaştaydı, değil mi?
It has been a long time since I had time to write, but always no matter what I'm doing, I'm writing you.
Epeydir yazacak zaman bulamıyorum... ama ne yapıyor olursam olayım her zaman sana yazıyorum. Sevgili...
However, it has been observed that when the doors are shut, the load always presses hard against them
"... çünkü ışık kullanmamaktadırlar. "Bununla birlikte, kapılar kapandığında... "... içerisi kararır kararmaz, yükün her seferinde...
It has always been my intention to stay with you until you had a strapping son and I one likewise, to take over the burdens of my duties.
- Elbette. Güçlü kuvvetli bir oğlunuz olana kadar yanınızda kalmak niyetinde oldum hep hakeza, görevlerimin ağırlığını üstlensin diye.
It has always been like that
Her zaman böyle oluyor.
Our bank has always been a stronghold and now it's going to hell.
Bankamız her zaman kale gibi sağlamdı ama şimdi cehenneme gidiyor.
Sit down, please. Ever since he was two, it has always been just he and I, alone in the world.
2 yaşından beri bu hayatta benden başka kimsesi yok.
But has it always been like that?
Ama bu hep böyle miydi?
- Yes, it has always been black.
- Evet, her zaman siyahtı.
My attitude towards money has always been, "l don't have very much of it, " but if I use it in a very audacious way, it multiplies it. "
Paraya yaklaşımım her zaman "çok param yok ama cesurca kullanabilirsem çoğaltabilirim." şeklinde olmuştur.