Jealousy traduction Turc
1,774 traduction parallèle
Jealousy's really counterproductive.
Kıskançlık kesnlikle verimliliği engeller.
You're just a little man controlled by jealousy.
Kıskançlığın esiri olmuş zavallı şey seni.
- The jealousy?
- Kıskançlık var ya?
I must have been too blinded by jealousy to see the big picture.
Kıskançlık gözümü büyük resmi göremeyecek kadar kör etmiş olmalı.
I am so freaking full of jealousy.
Ben kıskançlıkla dolu biriyim.
The thing is all these years of watching your life go so smoothly while I stumble back and forth between humiliation and abject failure has resulted in me harboring a lot of anger and jealousy towards you.
Devam et. Olay şu ki, bunca yıldır ben aşağılanma ve sefil bir başarısızlık arasında gidip gelirken senin hayatını kolayca yürütmeni izlemek, sana karşı çok öfkelenmemi ve seni kıskanmamı sağladı.
Jealousy's a close third.
Kıskançlık da üçüncülüğe çok yakın.
I've realized it's just been a cover for my jealousy.
Bunun kendi kıskançlığım için bir bahane olduğunu fark ettim.
Am I detecting a little bit of jealousy here?
- Kıskançlık mı seziyorum?
- Major jealousy.
- Büyük kıskançlık.
For bullshit, out of jealousy.
Kıskançlıktan ve saçma sapan sebeplerden.
You'd let his brother die for jealousy?
Kıskançlığın yüzünden kardeşinin ölmesine göz mü yumdun?
Seems it was just my jealousy making life a living hell.
Anladığım kadarıyla, hayatımı cehenneme çeviren benim kıskanç kişiliğim.
Is that jealousy I detect?
Farkettiğim kıskanma mı?
He says it out of love, not out of heartbreak or jealousy.
Bunu aşk, kalp kırıklığı veya kıskançlık olmadan söyledi.
It's a jealousy thing.
Nedeni kıskançlık.
Looks an awful lot like jealousy.
Kıskançlığa benziyor.
Anger, rage, jealousy.
Öfke, hırs, kıskançlık.
Mostly she seems consumed with petty jealousy's and overwhelmed with everyday activity's.
Çoğunlukla küçük kıskançlıklar ve günlük işlerden bunalmış görünüyor.
You know, jealousy is a very powerful...
Biliyorsunuz ki kıskançlık çok güçlü...
Don't tell me that your hopeless infatuation is devolving into pointless jealousy.
Lütfen bana umutsuz aşkının, amaçsız kıskançlığa dönüştüğünü söyleme.
Yeah, it looks like somebody's still playing the old jealousy card.
Biri hâlâ kıskançlık kozunu oynuyor anlaşılan.
Jealousy is a powerful motive.
Kıskançlık böyle şeyler yaptırır.
Look, the basic gist of it is that the dark spirits feed on the darker emotions... hate, anger, fear, jealousy, greed, all of that stuff.
Bunu en kısa açıklaması, kötü ruhlar kötü duygularla besleniyorlar öfke, nefret, korku, kıskançlık, tamah, bunu gibi şeylerden.
- It was from jealousy.
Kıskançlıktandı.
I let jealousy cloud my judgment.
Kıskançlığın, vicdanımı etkilemesine izin verdim.
Jealousy.
Kıskançlık.
It starts with petty jealousy.
Ufak tefek kıskançlıklarla başlar.
Anger, jealousy, lust.
Öfke, kıskançlık, şehvet.
If he acted from jealousy, that would make it murder in the first degree.
Kıskançlıktan yaptıysa, bu onu birinci dereceden katil yapar.
So it was jealousy?
Yani kıskançlık mı?
I say it without a trace of joy, without pride, without triumphant jealousy.
Bu sözü neşemden ve gururumdan iz kalmadan muzaffer bir kıskançlık hissetmeden sarf ediyorum.
She delights in arousing her husband's jealousy, by describing how openly you courted her, claiming her virtue has been offended.
Ona nasıl açıkça kur yaptığınızı anlatarak kocasının kıskançlığını ateşlemekten zevk alıyor. İffetiyle oynadığınızı iddia ediyor.
Now jealousy is a funny thing.
Kıskançlık garip bir şeydir.
Jealousy.
Kıskançlıktır.
- Perhaps he wanted it to appear like an act of jealousy.
Belki de bunu kıskançlık sonucu yapılan bir şeymiş gibi göstermek istemiştir.
- Spare me your jealousy, Josette.
- Kıskançlığından beni uzak tut, Josette.
Is that jealousy I detect? Hardly.
Kıskançlık mı seziyorum?
Was it jealousy?
Kıskandığın için mi?
" In the fire of his jealousy the whole world will be consumed.
" Onun kızgınlığının ateşi dünyayı tümüyle tüketecek.
As much as I hated to admit it, I guess I was crippled with jealousy over how effortless it all came to him.
Kabul etmek istemesem de, her şeye bu kadar hazır konması beni kıskançlık krizlerine sokuyordu.
It is four counts of indecent exposure, two counts of lewd, lascivious behaviour, and one count of pure jealousy.
Dört ayrı uygunsuz teşhir iki ahlak dışı hareket ve de bir kıskançlık vakası var.
- It was jealousy.
- Kıskançlıktan.
Jealousy, She didn't hear the boy, she lives across the street.
Evet, kıskançlık kadın, çocuğu duyamazdı, sokağın karşısında yaşıyor.
Jealousy.
Kıskançlıktan.
Terrible, senseless, female jealousy.
Korkunç! Şu fotolara bakın kadının mahkemedeki hâli.
True or not, she did write him the letter. It was jealousy.
Doğru ya da yanlış, kadın adama bir mektup yazdı kıskançlıktan.
Senseless, cruel, blind, instinctive female jealousy.
Duygusuz, zalim körü körüne, içgüdüsel kadınsı kıskançlık.
What she revealed stirred up rage and jealousy for which I already felt guilty.
"Açığa vurduğu hırs ve kıskançlığı uyandırdığım için..." "... suçlu hissediyordum. "
And a man would rather have another man's jealousy than another man's respect.
Ve bir adam başka bir adamın saygısını kazanacağına kıskançlığını kazanmalıdır.
So he exorcises his jealousy by doing van Gogh as the painter of sunflowers, slumped in a chair, body and face distorted, as if already a deranged invalid.
Dengesiz bir sandalyede, bedeni ve yüzü çarpıtılmış halde ucubeye benzetti.