Let the kid go traduction Turc
126 traduction parallèle
- Let the kid go, Pace.
- Bırak çocuğu Pace.
Let the kid go.
Bırak çocuk gitsin...
- Let the kid go.
- Bırak gitsin.
Why don't we let the kid go first?
Neden önden çocuğu sokmuyoruz?
And then you tell me to let the kid go and...
Sonra çocuğu bırakmamı söylersin.
- [Man laughing] - Why don't you let the kid go?
Bırak çocuğu gitsin.
So let the kid go!
Bu yüzden, bırak çocuğu gitsin.
Let the kid go to bed.
Bırak da yatsın çocuk.
Let the kid go.
Rahat bırak çocuğu.
Don't be a fool, Simpson. - Let the kid go.
Aptalca bir şey yapma Simpson.
Let the kid go, Two-Face.
Çocuğu bırak, İki-Yüz.
Let the kid go.
Bırak çocuk gitsin.
-'Cause he wouldn't let the kid go.
- Çocuğun gitmesine izin vermeyişinden. - Hangi çocuğun?
- Hey! Let the kid go!
- Bırak ulan çocuğu.
- Let the kid go!
- Bıraksana çocuğumu!
- NCIS, let the kid go.
- NCIS. Çocuğu bırak hemen.
- Let the kid go. There's no way out.
- Çocuğu bırak. kaçışın yok.
If we let the kid go, he runs back to Mommy and Daddy and he rats us out.
Şimdi çocuğu bırakırsak annesine ve babasına koşup bizi ihbar edecektir.
I let the kid go, Frank.
Çocuğu bıraktım, Frank.
Let the kid go!
Hop hop hop, n'apıyosun lan. Bırak lan çocuğu!
Now let the kid go.
Şimdi bırak çocuğu.
Let the kid go.
Çocuğu da bırak gitsin.
No, let the kid go.
Olmaz, çocuğu gönderin.
Let me tell you, that's no picnic, kid... listenin'to the drone of that lousy motor and watchin'those lights go dim!
Bu piknik değil, evlat o pis motorun vızıltısını dinlemek, o ışıkların sönmesini izlemek.
But the kid, he pops into the world we spank him on the bottom and wrap him in a blanket, and let's go.
Ama bebek, dünyaya geldi poposuna vurduk ve battaniyeye sardığımız gibi yola koyulduk.
Let's go to the market, kid.
Pazara gidelim çocuklar..
Kid, the next time I say let's go someplace like Bolivia, let's go someplace like Bolivia.
Kid, bir dahaki sefere Bolivya'ya veya başka bir yere gidelim dediğimde... oraya gidelim, olur mu?
Let's go see the kid. Adrian would want it.
Gidip çocuğu görelim.
- Oh, Hubie, let the poor kid go!
- Hubie, bırak zavallı çocuğu!
That goddamn kid you let go Is goin'straight to the law.
Elinden kaçırdığın çocuk hemen polise gidecektir.
Let go of the kid!
Bırak çocuğu!
- Let the kid go.
- Kızı bırak.
Let's go call the cops, have this little kid arrested.
Çocuğu tutuklatalım.
Hey, kid! They were pretty shocked to hear they arrested the principal, but they let you go.
Müdürü tutukladıklarında çok şaşırdılar ama sonra serbest bıraktılar.
Well, I don't want to go out on a limb here... but if the headmaster won't let a kid be 30 seconds late for a test... he'd probably frown on a teacher dating a mom.
Burada kafadan sallayacağım ama müdür çocuk sınava 30 saniye geç kaldı diye girmesine izin vermiyorsa herhalde bir veliyle çıkan öğretmene kaşlarını çatacaktır.
Let's go find that kid in the helmet.
Kasklı çocuğu bulalım.
You can never let go of the kid inside of you.
İçinizdeki çocuğun gitmesine asla izin veremiyorsunuz.
Judge Phelan pulled me up when the jury let the Barksdale kid go.
Jüri Barksdale'ın elemanı bırakınca Hakim Phelan beni çağırdı.
Take me. Let the girl and the kid go.
Kızı ve çocuğu bırak.
That means we have to let the bastard go. It's only a matter of time before he snatches up another kid.
Yani eğer o piçi bırakırsak, yeni bir çocuk bulması an meselesi.
"Gimme a name, and i'll let you go, as long as all you did was look the other way." So, you put the butler on trial, hoping he would blab on which kid?
- Yani hangi çocuğun yaptığını, ağzından kaçırır umuduyla uşağı duruşmaya çıkarttın.
They only had time to paint one more face, so I let the kid behind me go to make him stop crying.
Sadece bir kişi daha alacaklardı, ben de ağlamayı kessin diye, sıramı arkamdaki çocuğa verdim.
Let the kid go.
Çocuğu bırakın.
I kind of look out for the kid. You gotta let me go with you.
Ben — herife göz kulak oluyordum.
Kid didn't even go to school, but he was perfectly content to let me work my fingers to the bone.
Çocuk okula bile gitmedi ama parmaklarım kan içinde kalana kadar çalışmama da pekâlâ razıydı.
But listen, I know this. I'm not gonna go let Shay live in some homeless shelter the way I did when I was a kid.
Ama bakın şunu biliyorum küçükken bana olduğu gibi Shay'i kimsesizler yurduna filan bırakmayacağım.
The man doesn't even let his kid go to Les Deux friday night.
Çocuğunu cuma geceleri Les Deux'a bile yollamaz.
Let the kid go.
Çocuğu rahat bırak.
If it's not the kid, let a hostage go.
Eğer çocuk olmasada herhangi bir rehineyi bırak.
You really gonna play a kid with one hand against the best backcourt in the conference? Let's go, fellas.
Konferansın en iyi savunma yapan takımına karşı, tek elli bir çocukla mı hücum edeceksin?
Kid, you gotta get behind the barricades. Let's go.
Evlat, barikatın ardına geçmelisin.