My point traduction Turc
6,122 traduction parallèle
My point is guarded people keep things to themselves.
Demek istediğim tedbirli insanlar bunu kendilerine saklarlar.
- Exactly my point.
Demek istediğim de bu.
Listen to me : My point is, if Matt stole 18 and a half million dollars, maybe Reyes is rattling your cage to see if you know where your brother is.
Bak, demek istediğim Matt 18 buçuk milyon dolar çaldıysa Reyes, kardeşinin yerini öğrenmek için seni kasten kızdırıyor olabilir.
I just don't know them like you know them, is my point.
Demek istediğim onları senin kadar tanımıyorum.
My point is, you're not alone.
Benim açımdan Yalnız değilsin, olduğunu.
My point is, do something to delight her. Ok, I'm done.
Demek istediğim keyiflendirecek bir şey yap.
Okay, we probably got a little window there. But my point is that I love my crazy family, and I want to spend this holiday with them.
Ona daha var muhtemelen ama demem o ki ben manyak ailemi seviyorum ve bu bayramı onlarla geçirmek istiyorum.
That's my point.
Demek istediğim de bu zaten.
My point is I do my job and the day I show up to work drunk, I'm telling you, Connie, and I mean this, you can fire me.
Demek istediğim, işimi yapıyorum ve işe sarhoş gelirsem eğer, Connie, beni kovabilirsin.
But that's, like, exactly my point- - is that it's my job too.
Ama benim de varmak istediğim nokta, bunun benim de işim olduğu.
My point is, You are driven by passion, greer.
Demem o ki, zaten arzuların tarafından yönlendiriliyorsun, Greer.
My point is this. The cops are not looking for Eric's killer because they think they already got him.
Demek istediğim şey, polisler Eric'in katilini aramıyorlar çünkü zaten yakaladıklarını sanıyorlar.
No, that wasn't my point at all.
Hayır, öyle demek istemedim.
- Let me get to my point.
- Bırak da sözümü bitireyim.
- Okay, that's good, but that's not my point.
- Güzel ama demek istediğim bu değil.
My point is, maybe it's not the end of the world if we don't do these things we said we wanted to do when we were five years old.
Çocukluk hayallerimizin gerçekleşmemesi belki de dünyanın sonu değildir.
My point is that jake turned out fine.
Anlatmaya çalıştığım şey şu ki ; Jake'in şimdi bır sıkıntısı yok.
My point is, is... I'm really glad you're here, louis.
Demem o ki burada olduğun için gerçekten çok mutluyum Louis.
My point is, you know, I suppose I don't know much about being a father yet, since BJ's only been around a couple of months and he's technically some Mexican's, on top of that but, you know, what I seen you do today, Boyd... go to the ends of the earth for your son like that... jeez, that's what being a father's all about.
Demek istediğim şey babalık hakkında çok bir şey bilmiyorum, BJ henüz birkaç aydır yanımda ve teknik olarak ne de olsa bir Meksikalının çocuğu.
My point exactly.
Ben de onu diyorum ya.
My point being, it will be better if you told me everything immediately.
Demek istediğim, her şeyi anında söylersen daha iyi olur.
- You're making my point exactly, Connolly.
- Tam olarak parmak bastığım nokta da buydu.
- Come on, man. That's my point.
- Anlatmak istediğim de o.
- It's a cruel world is my point.
- Acımasız bir dünyada yaşıyoruz diyorum.
That's my point. I can't explain it.
Benim dediğim de bu, açıklayamıyorum.
My point exactly.
Aynen.
Okay. My point is...
Demek istediğim...
My point was that he answered you simply and honestly because he didn't think he'd done anything wrong.
Bence sana gayet basit ve dürüstçe cevap verdi. çünkü yanlış bir şey yaptığını düşünmüyordu.
Even when I was hurting to a point where I wished I was dead... that rascal always remained by my side.
Acım yüzünden ölmek istediğim zamanlarda bile bu yaramaz her zaman yanımdaydı.
Someone who knew that I would be in that rope line, who knew that I'd been mugged months earlier and I carried a pistol for protection, who knew my disposition, - who could point the finger at me
Güvenlik hattının orada olacağımı ve... geçen ay soyulduktan sonra kendimi korumak için... silah taşıdığımı bilen birisi... Mizaçımı bildiği için parmağı ile beni işaret ederek...
The point is, it's now in my control, not yours.
Önemli nokta şu. Para artık sizin değil benim kontrolümde.
I'm not blowing my shot at West Point just'cause I can't draw a horse.
Ben bir at çekemez sırf ben West Point'te benim atış üfleme değilim.
Good point ; at my bad.
Hakkın var, bu benim suçum.
My queen, but... But what is the point To this line of inquiry?
Kraliçem ama... bu konuşmanın amacı nedir?
Very rarely saw my father after that point.
O noktadan sonra babamı çok nadir görür olmuştum.
Well, at this point in my life, I don't think you need to worry.
Ama, artık hayatımın belli bir yerine geldiğime göre bence endişelenmemize gerek yok.
My family tried to hide it by making up the truck accident. Probably would've stayed hidden except, at some point, two of them returned.
Ailem kamyon kazası süsüyle bunu gizlemeye çalışmış muhtemelen dönüşlerinin ikisi hariç, bazı noktalar da saklı kalmıştı.
Being separated from your daughter, that terrible dinner. I've been so focused on getting my family back together that I've failed to see things from your point of view.
... şu korkunç akşam yemeğinde, kızınla ayrı düşmek..... senin bakış açından görebilmekte başarısız oldum, niyetim aileyi bir araya getirmekti.
He's got a point. Since you're drinking my booze, it's only polite to introduce yourselves.
İçkimi içtiğinize göre, nezaket gereği kendinizi tanıtın.
I'd say at this point, my chances are about as good as yours.
Şöyle söyleyeyim o zaman, benim de senin kadar şansım var.
He is, in point of fact, one of my "irregulars."
O, gercegi soylemek gerekirse, benim "duzensiz birliklerimdendir" .
Point is my new medication says "Keep refrigerated," - and there's no room.
- Olay şu ki yeni ilacımın dolapta tutulması lazım ama yer yok.
My point exactly.
Ben de bunu diyorum.
Point it at my face until my eyeballs dry out and I lose my sense of sight.
Gözlerim kuruyup görüş yetimi kaybedene kadar yüzüme tutabilirsin.
The fire was out of control at that point, and all I could think of was, "I have to help my wife."
Yangın kontrolden çıkmıştı ve o sırada düşündüğüm tek şey şuydu. "Eşime yardım etmeliyim."
The more my heart aches for my brother... the bigger my hatred grows for your mother, to a point where I just want to destroy her.
Ağabeyim için daha çok üzülüyorum annene olan nefretim büyüyor. Öyle büyüyor ki onu mahvetmek istiyorum.
People would point their fingers at me and call me a murderer and they would refuse to get on my bus, and in the end, my business was destroyed.
İnsanlar beni parmakla gösterip bana katil dediler. Ve sonunda otobüsüme binmeyi reddettiler. İşim mahvoldu.
But it took my 11-year-old bro to point out what was really up.
Ama 11 yaşındaki kardeşim aslında olan biteni anlamıştı.
At one point in my life, I spent time, six months, in a psychiatric hospital.
Bir dönem akıl hastanesinde altı ay geçirdim.
I'd kind of had my fill by that point.
Kafamda bin türlü şey vardı o zaman.
The point, my boy, is... that he's got a good heart.
Anlatmak istediğim evlat babanın iyi bir kalbi var.
my point exactly 59
my point is 396
my point being 16
my point is this 22
point 398
points 477
pointer 34
pointy 21
pointing 28
pointless 39
my point is 396
my point being 16
my point is this 22
point 398
points 477
pointer 34
pointy 21
pointing 28
pointless 39
point taken 185
point and shoot 18
point is 259
point made 26
point one 17
point blank 21
point of order 34
point being 36
my poor baby 49
my power 19
point and shoot 18
point is 259
point made 26
point one 17
point blank 21
point of order 34
point being 36
my poor baby 49
my power 19