On me traduction Turc
125,640 traduction parallèle
Mr. President, you can rely on me to act in the best interests of the country.
Ülke çıkarlarına hizmet edeceğimden hiç şüpheniz olmasın.
They even put a tail on me to try and scare me off.
Korkutmak için peşime adam taktılar.
Look, I'm not the one who tried to make out with my best friend, so don't put this on me.
Bak, en iyi arkadaşımla yakınlaşmaya çalışan ben değilim bu yüzden bunu üzerime yıkma.
Okay, put the gun on me, man.
Tamam, silahını bana doğrult adamım.
Put the gun on me!
Silahı bana doğrult!
Come on, put it on me.
Hadi, üzerime doğrult.
Going over that NSA file that Nas has on me.
Nas'ın benimle ilgili verdiği NSA dosyasına bakıyordum.
You're about to pull a gun on me, aren't you?
Beni vurmak üzeresin değil mi?
No, a little something on me.
Hayır, üzerime çıkman yeter.
Jack bailed on me so much to go out with you that, uh,
Jack seninle beraber olmak için beni çok ekerdi, bende...
Kevin, where we left off was you cheating on me and ruining our marriage.
Kevin, beni aldatıp evliliğimizi mahvettiğin yerde kalmıştık.
You were being hard on me so I would push myself.
Kendimi zorlayayım diye, bana sert yapıyordunuz.
You getting soft on me, huh?
Beni hafife alıyorsun, demek?
Old man? You getting soft on me?
İhtiyar, beni hafife mi alıyorsun?
She hung up on me.
Suratıma kapattı.
So, you're checking up on me now?
Ne yani, beni mi takip ediyorsun?
At first it used to grate on me.
İlk başta bu sesler bana batıyordu aslında.
Get me everything you can on her.
Hakkında bulabildiğin her şeyi bul.
It kills me to run triage on issues that are actually affecting people's lives.
İnsanları etkileyen sorunları önem sırasına koymak beni öldürüyor.
And don't even get me started on the gender pay gap.
Cinsiyetler arası maaş farkından bahsetmiyorum bile.
You want me to show that I have a grasp on all of the topics, but not sound too professorial.
Meseleleri anladığımı göstermemi ama çok da - öğretmenvari olmamamı istiyorsunuz.
And the man... who took her from me was a monster who somehow still got his hands on a gun because unlicensed gun dealers don't have to run background checks.
Onu benden çalan adamsa bir canavardı, lisanssız silah satıcılarının geçmiş tarama yükümlülüğü olmadığı için bir şekilde silah alabilen bir canavar.
- And... she's agreed to provide me with the political cover I need to back you up on this.
Sizi desteklemek için ihtiyacım olan siyasi kalkanı sağlayacağını söyledi.
Mm, that depends on how persuasive the President is willing to get. Just give me a number.
Başkan'ın ne kadar ikna edici olabildiğine bağlı.
Now, listen, you let me know when you have Goodman on board. We'll see what we can do about pushing it out of committee.
Goodman da dâhil olunca söyle.
Joanne, get me actual numbers on the families who were impacted by the proposed estate-tax changes. I want something more than estimates.
Gayrimenkul vergisi değişikliklerinden darbe alan aile sayısını istiyorum ama yalnızca tahmin olmasın.
She's on administrative leave. Her calls get bounced to me.
Çağrıları bana yönleniyor.
Get me domestic sources on record, and I'll get you on the front page.
Bana bu ülkeden kaynaklar göster. Ön sayfada bastırmazsam adam değilim.
Just can't be with me on the bench.
Ama yargıç olarak görmem mümkün değil.
Oh, well, I'm just lucky they let me hang around. Oh, come on.
- Asıl şanslı olan benim.
Are they gonna think that it's presumptuous of me, putting an initiative on the table?
Masaya bir inisiyatifle gelmemi fazla cüretkâr bulmasınlar?
It looks to me like you're doubling down on a mighty poor hand.
Bana kalırsa tüm paranı çok kötü bir ele yatırıyorsun.
I can't believe you're asking me about that on a day like this.
Böyle bir günde bunu sorduğuna inanamıyorum.
On me.
Takip edin.
Come on, look at me!
Hadi ama bana bak!
Proof that I was the sole inventor of RileyShare, that you stole that code from me before you dropped out and moved to Silicon Valley, that your entire empire is built on a lie!
RileyShare'in tek yaratıcısı olduğumun kanıtı için. Okulu bırakıp Silikon Vadisi'ne taşınmadan önce kodu benden çaldın. Krallığın bir yalan üzerine kurulu!
- Hey, if you want me to open up to a therapist post-Borden, I'm damn well gonna do my homework on them.
- Bir terapiste açılmamı istiyorsan Borden'dan sonra. - Bak... Onlar üzerine ödevimi iyi yaparım.
Tell me you have something on Truman Protocol.
Truman Protokolü hakkında bir şey bulduğunu söyle bana.
- Come on, have a drink with me.
- Haydi ama, gel benimle iç.
It's... come on, give me a kiss.
Hadi, bir öpücük ver.
Let me explain to you exactly what's going on.
Şimdi tam olarak sana her şeyi açıklayacağım.
And I will never move on, so stop asking me to.
Ayrıca hiç bir zaman onu unutmayacağım, bunu benden istemeyi kesin artık.
And I love you two, but if you tell me to move on again you will not be welcome in our home.
Siz, ikinizi seviyorum, ama bana bunu söylemeye devam ederseniz, bu evde artık hoş karşılanmayacaksınız.
When we play that piano gig, and he's already gone to bed, he always leaves me a glass of water on my bedside table,'cause he's worried I'm not drinking enough water, especially when I'm singing.
Piyano çalıştığımız zamanların çoğunda, o çoktan uyumuş oluyor. yatakta yattığım tarafa hep bir bardak su koyar çünkü şarkı söylediğim için gereken kadar su içemediğimden endişelenir.
Hold on, give me a chance.
Bana bir şans daha vermelisin.
Come on, help your dad out. Show me how to Vogue.
Hadi ama, babana yardım et de o da öğrensin.
Sometimes you remind me of him so much that the hair on my arm stands up.
Bana onu o kadar çok hatırlatıyorsun ki kollarımdaki tüyler diken diken oluyor.
Even though she still won't let me sleep with her, which... I'm hoping is not because she's developed some, you know, weird moles on your body since the last time I saw you naked? "
Onunla yatmama izin vermese de, ki... umarım bu onu son kez çıplak gördüğümden bu yana vücudunda garip bezeler çıkmasından ötürü değildir? "
I want to tell you what's been going on with me.
Sana neler olup bittiğini anlatmak istiyorum.
And on the day of his memorial, you sent me pears, which... I'm allergic to. And you know this.
Merasimi olduğu gün, bana armut gönderdin, ki... alerjim olduğunu da biliyorsun.
Come on, now, breathe with me.
Hadi, şimdi, benimle birlikte nefes al.