Opportunities traduction Turc
1,756 traduction parallèle
- opportunities are waiting for you...
-... ne kadar çabuk...
And these opportunities... happen for a reason.
Bunu biliyoruz, bunu biliyoruz. Ve bu fırsatların olma sepebleri vardır.
However, the extended duration of the Eridani mission presents unique issues, as well as promising opportunities for further study.
Buna rağmen, Eridani görevinin geniş devam süresi, daha ileri araştırmalar vaat ettiği gibi, emsalsiz sorunlara da neden oluyor.
I left Europe four decades ago because socialism has killed opportunities there.
Sosyalizm oradaki fırsatları yok ettiği için onyıllar önce Avrupa'dan ayrıldım.
Opportunities.
Fırsatlar.
So we work to create opportunities'do tree planting, to work on creating parks.
Biz de ağaç dikme ve park oluşturma gibi fırsatlar yaratmaya çalışıyoruz.
Opportunities like this, they don't come knocking often.
Bu tür fırsatlar kapını çok sık çalmaz.
And secondly, it would give me endless opportunities to fuck with you.
Ve ikincisi, bu bana seninle ilgili bir sürü fırsat sağlayacak.
As usual, I have to create my own opportunities.
Her zaman ki gibi, kendi fırsatlarımı yaratmalıyım.
I went over to him after... afterwards and... I thanked him for the opportunities he'd given me and...
Sonrasında yanına gittim ve ona bana verdiği fırsatlar için teşekkür ettim...
The learning opportunities would be abundant.
İlim öğrenme fırsatı bolca olacak.
Megan had all kinds of opportunities in life.
Megan'ın hayatında pek çok fırsatı oldu.
Well, opportunities sometimes require just kind of leaving others behind.
Yeni fırsatlar bazen birilerini geride bırakmayı gerektirir.
Lately, I've passed up a couple of opportunities to get some strange.
Son zamanlarda, biraz "yaban" olsun diye bir kaç fırsattan yararlandım.
It is necessary, for her sake to rediscover the outside world the world will give her more opportunities than the monastery, to prove her love to God.
Kendi iyiliği için, dış dünyayı yeniden keşfetmesi gerekiyor. Aşkını Tanrı'ya kanıtlamak için dünya ona manastırdan daha çok fırsat verir.
Opportunities not of her choosing.
Fırsatlar, kendi seçimi değildir.
Equal opportunities, Black.
Eşit fırsatlar, Siyah.
I just like to see those moments as career opportunities, you know, a chance to step it up, show Daniel what I can do.
Bunları bir kariyer fırsatı olarak görmek istiyorum, Daniel'a kendimi göstermek için bir fırsat yani. - Neden?
So I'd spend all my time apologizing for the privilege and the wealth and the opportunities I felt other people deserved more than I did.
Ben de hayatımı tüm bu ayrıcalıkları ve zenginliği benden daha fazla hakettiğini düşündüğüm insanlar için özür dileyerek geçirdim.
My blog post today was about opportunities in the crisis.
Bloğumdaki bugünkü yazım "krizdeki fırsatlar" la ilgiliydi.
If you're talking business, then I'm always open to new opportunities.
Eğer işten bahsediyorsan o zaman benim her türlü teklife açık olduğumu bilmelisin.
I'd love to talk to you about some exciting retirement opportunities.
Sizinle bazı muhteşem emeklilik fırsatları hakkında konuşmak istiyordum.
Look for the opportunities, Gemma.
Fırsatları kolla, Gemma.
New friends, new opportunities.
Yeni arkadaşlar Yeni fırsatlar.
And so far I have not had other opportunities So she has not said that.
Ve o zamandan beri kendisine hiç açılma fırsatı bulamadım.
There will be other opportunities.
Başka fırsatlar da olacaktır.
Great opportunities like this, they, they, they... They come along very rarely. Get it over with.
İngilizcem böylesine muhteşem fırsatlar ço-ço çok nadir karşımıza çıkarlar.
There's freedom here, there's education here more opportunities for work.
Burada egitim var, burada özgürlük var ve daha fazla firsat var is için.
About that... Ambrose has "moved on" to "other opportunities".
Ambrose ayrıIdı diğet fırsatları değerlendirecekmiş.
We exhausted all opportunities before we called the reserve team.
Yedek takım devreye sokulmadan önce bütün imkanlarını tükettiler.
With many more opportunities is that?
Böyle bir fırsatı kim reddeder?
Bay in San Francisco and Tokyo - - - Are the best opportunities in this scenario.
San Fransisco ve Tokyo koyları bu planı gerçekleştirmek için en ideal yer.
And as you move into a future of ever-increasing complexity and ever-increasing opportunities, DOW Acceptable Risk can assure you that your touch will be the Midas one.
Gittikçe karmaşıklaşan ve fırsatların gittikçe çoğaldığı bir geleceğe doğru ilerlerken, DOW "Kabul Edilebilir Risk" size Midas dokunuşunu vaat ediyor.
THAT FACILITY HAD CREATED EDUCATIONAL OPPORTUNITIES FOR AN INDIAN EMERGING TECHNOCRATIC CLASS.
Hindistan'da yükselmekte olan teknokrat sınıf için pek çok eğitim olanakları sağladı bu tesis.
WHO WANT TO TAKE ADVANTAGE OF THE OPPORTUNITIES. AND THAT'S A GOOD THING FROM OUR PERSPECTIVE.
Bizim açımızdan bu çok olumlu.
Greg, photo opportunities.
Greg, fotoğraf için uygun zaman.
There are opportunities and culture and all sorts of things here that you can't find in kansas.
Burada seçenekler, farklı kültürler ve Kansas'ta bulamayacağın birçok şey var.
Kang Huisu has become the new president of the Shinhwa Group. She's doing her best to turn the crisis into new opportunities. A new project is in the works.
Gu Bon Hyung ölümüyle zor duruma düşen Shinhwa Gurubu dünya çapındaki bu planı hayata geçirerek şirketin krizini başarıya çevirmeye çalışıyor.
The summer melt provides opportunities for millions of animals, but has now become a threat to the polar bear's very survival.
Yaz mevsiminde buzların erimesi milyonlarca canlıya yaşama şansı veriyor. Ancak bu değişim kutup ayılarının yaşamını tehlikeye atıyor.
Maybe jamie deserves to have all the opportunities we didn't have, you know?
Belki de Jamie bizim sahip olmadığımız tüm imkanlara sahip olmayı hakediyor.
Not that I haven't had my fair share of opportunities though.
Bana düşen kısmını yaşadığımdan değil, elime geçen fırsatlarda.
But seals have a broad diet, so they can make the most of other feeding opportunities until the sardines come within range.
Ancak foklar geniş bir mönüye sahip olduğundan sardalyalar dönene dek başka şeylerle de idare edebilecek.
Do To use all the opportunities it will give you.
Panik olacaktır. Elinizden geldiğini yapın.
We have obligations as teachers, Will... to give kids opportunities for growth... and enrichment. With April in Glee, you're taking away a kid's chance to grow... and you're giving it to someone whose brain is soaked in corn booze.
Öğretmenler olarak, çocuklara kendilerini geliştirme ve zenginleştirme şansı verme yükümlülüğümüz var Will April'ı Glee'ye alarak, çocukların elinden gelişme şansını alıyor ve beyni alkol içine batmış birine veriyorsun.
The opportunities for someone with my marking experience who can speak the language are amazing. I mean, we're talking beaucoup bucks.
Benim gibi, reklam deneyimi olan birinin o dili konuşabiliyor olması muhteşem bir şey.
This is why shit always rises to the top cos people like you give talentless twats opportunities they don't deserve.
Lindsay hiçbir işe yaramayanların yukarılara çıkabilmesinin nedeni işte bu çünkü senin gibiler yeteneksiz orospulara hak etmedikleri fırsatlar veriyorlar.
It gave me a chance to give some opportunities to some newer bands.
Bu bana yeni gruplara fırsat verme şansı verdi.
I don't mind telling you that the Cabal's demise has opened up quite a few opportunities for me.
Sana Cabal'ın yok oluşunun benim için birçok yeni fırsatlara kapı açtığını söylememin hiçbir mahzuru yok.
Just think of all of the missed opportunities.
Kaçırdığın tüm o fırsatları bir düşünsene.
- Greater opportunities?
- Daha iyi fırsatlar mı?
There are more opportunities over there than here. Oppa!
Orada buradan daha çok olanak var.