Opportunity traduction Turc
13,829 traduction parallèle
I own a small business that pays my employees actual money in return for a very small personal investment, and I thought maybe I could interest you in an employment opportunity.
Ufak bir kişisel yatırım karşılığında işçilerine gerçek para ödeyebilen küçük bir iş kurdum. Düşündüm ki, belki bir iş teklifi ilgini çekebilir.
So this time he's giving you another opportunity.
Bu sefer bir fırsatın daha var.
And used that opportunity to undermine the campaign.
Bu fırsatı da kuyumu kazmak için kullandın.
Most of all, he believes in giving every American the opportunity to earn a living.
En önemlisi her Amerikalıya geçinme şansı vermemiz gerektiğine inanıyor.
Yep, just wondering if I'm going to get an opportunity to have a last meal.
Evet, son yemeğimi seçme şansım olacak mı diye merak ediyorum sadece.
I seize opportunity.
Fırsatları değerlendiririm.
He offers mankind the opportunity to open their hearts to Christ.
İnsanlığa kalplerini İsa'ya açmaları fırsatını sunar.
Uh, which is why we... we treat each... job interview as a... as an opportunity to learn rather than a-a positive or... or... or a negative experience, based on the end result of that... e-experience.
Bu yüzden biz... biz her mülakatı bir şeyler öğrenmek için bir fırsat olarak görürüz, mülakatın sonucuna göre, olumlu ve ya olumsuz bir deneyim olarak değil... bir deneyim olarak görürüz.
If Einstein had the opportunity, he would have traveled back in time to prevent the creation of the atomic bomb.
Einstein'ın fırsatı olsaydı, zamanda geri gidip atom bombasının icadını önlerdi.
This is a once-in-a-lifetime opportunity.
Bu, hayatının fırsatı.
This man is an amazing dancer, and we have the glorious opportunity to dance with him.
Bu adam harika dans ediyor, elimize onunla dans etme fırsatı geçti.
It's the most amazing opportunity I've had in my life, and maybe the most amazing one i ever will have, but I just think my priorities are a little bit... slow down for a second, kid.
Hayatımda karşıma çıkan en harika fırsat, belki de görüp göreceğim en harika fırsat olacak ama önceliklerim biraz... Ağır ol bakalım ufaklık.
Well, no, you didn't, because you didn't give me - the opportunity to say it.
Ama bunu söylememe izin vermedin.
We have not yet had an opportunity to discuss your hardships there.
Orada yaşadığın güçlükler hakkında konuşma fırsatımız olmadı.
Missed opportunity.
Fırsatı kaçırmışsın.
But since the full moon is getting dangerously close, the opportunity might present itself sooner than you think.
Ama dolunaya çok az kaldığı için bu fırsatı sandığınızdan daha önce bulabilirsiniz.
As soon as you see that opportunity, take it.
Fırsatını bulur bulmaz o fırsatı kullanın.
An opportunity, maybe.
Bir fırsat belki de.
You know, I've never had the opportunity to share war stories with another stone survivor. Come on.
Biliyor musun taştan kurtulan başka biriyle hatıralarımı hiç paylaşamamıştım.
I will not tolerate anyone conspiring to use our present circumstances as an opportunity for a power grab.
Hiç kimsenin şu anki durumumuzdan faydalanıp gücü ele geçirmesine fırsat vermeyeceğim.
Should the opportunity present itself again, I'll be certain to finish the task.
Eğer aynı fırsat karşıma tekrar çıkarsa görevi tamamlamakta emin olacağım.
This is a great opportunity and I'm really happy for you.
Bu çok iyi bir fırsat ve senin adına çok mutlu oldum.
Back in Starling, you would have jumped at any opportunity to earn a little extra scratch.
Starling şehrinde olsaydık, fazladan para kazanma fırsatına balıklama atlardın resmen.
I didn't want to be a part of William's life without the opportunity for you to be a part of his life.
Sensiz William'ın hayatının bir parçası olmak istememiştim.
I don't want to give him the opportunity to simmer back there.
Geçmişte uzun süre geçirip plan yapmasını istemiyorum.
In that case, I motion that we adjourn this disciplinary hearing for one hour to afford you the opportunity to consider your response.
Öyleyse bu disiplin yargılamasını cevaplarınızı düşünmeniz için bir saat erteleyelim diyorum.
It's also the first opportunity for Ferrari to enter le mans.
Ayrıca, Ferrari'nin le manslara girmesi için ilk fırsat.
But he had the opportunity once before, and he let her go.
Daha önce böyle bir fırsatı olmuştu ama gitmesine izin verdi.
Whilst you two keep an eye on him, Sara and Martin have the opportunity to find out what he's doing in the secret wing of that asylum.
Siz ondan gözünüzü ayırmazken Sara ve Martin oraya gidip tımarhanenin gizli kısmında ne yaptığını öğrenebilirler.
Another opportunity for you to see Nurse Carlisle.
Hemşire Carlisle'ı görmen için bir fırsat daha.
Where would my manners be if... I didn't give you the opportunity to win her back?
Eğer size onu geri kazanma şansı vermezsem çok ayıp etmiş olmaz mıyım?
Opportunity.
Bir fırsat.
Iron, threat, opportunity brought us here.
Demir, ter. Bizi buraya getiren fırsatlar.
The gambling experience of a lifetime, the opportunity to play against someone special, someone who will make him beg to sit at our table, someone legendary.
Hayatının en büyük kumar tecrübesini yaşatmalıyız. Özel birine karşı oynama şansı vermeliyiz. Masamıza oturmak için yalvaracağı biri.
May I take the opportunity to distance myself from the remark?
Yorumdan kendimi uzak tutmak için fırsat alabilir miyim?
This is an opportunity for you to start building your own legacy.
Kendi mirasınızı inşa etmeye başlamak için bu sizin için bir fırsat.
If that demon wanted you dead, it certainly had the opportunity.
O iblis ölmeni isteseydi seni öldürürdü, şansı vardı sonuçta.
We are looking at a once in a lifetime opportunity.
Hayatımızın fırsatıyla karşı karşıyayız.
Yes, but he'll have plenty of time and opportunity to repent.
Evet ama tövbe etmek için bol zaman ve fırsatınız olacak.
This new development not only allows me to ignore your requests, but it gives me an even greater opportunity :
Bu yeni gelişme sayesinde taleplerinizi göz ardı etmenin yanı sıra daha da büyük bir fırsat yakalıyorum.
But it would be remiss of me if I didn't use this opportunity to reiterate that Sara is very important to me... to all of us.
Fakat bu fırsatı Sara'nın benim için, hepimiz için ne kadar önemli olduğunu söylemek için kullanmazsam ayıp etmiş olurum.
But if you did, we wouldn't have this opportunity.
Ama öldürseydin bu fırsat elimize hiç geçmeyecekti.
An opportunity?
Fırsat mı?
Finn's return is an opportunity to mend old wounds and fix what's broken.
Finn'in dönüşü eski yaraları iyileştirmek ve sıkıntıları düzeltmek için bir fırsat.
Don't let your association with werewolf trash cloud the opportunity before you.
Kurt adam çöp sürüsünün dernekteki imkânlarını elinden almasına izin verme.
The two of you can prepare a bait through this opportunity, draw out Jung Chae-san.
Bu şansı değerlendirip Jung Chae San'ı konuşturmak için bir yem atabilirsiniz.
Kim Jang-ok's hiding place was also disclosed by him, or we wouldn't have had such close opportunity approaching Jung Chae-san.
Kim Jang Ok'un gizlendiği yeri de yine bu köstebek ifşa etmişti. Aksi takdirde Jung Chae San'a bu kadar yaklaşmamız mümkün olmazdı.
I've done some research and there seems to be an opportunity.
Bu konuda biraz araştırma yaptım ve bir fırsat var gibi görünüyor.
I'm just saying, this is an opportunity for us to talk one on one.
Şunu söylüyorum, yüz yüze konuşabilmemiz için bu bir fırsat.
This might be our best opportunity ever.
Bu yakaladığımız en iyi fırsat olabilir.
Such opportunity will not come again.
Böyle bir fırsat bir daha ayağınıza gelmez.