Own traduction Turc
138,538 traduction parallèle
I've been hunting the master on my own for over a thousand years.
Binlerce yıldır kendi başıma Usta'yı avlıyorum.
You can be like your own kind now.
Artık kendin olabilirsin.
I am indeed a demon, but my curse is my own.
Ben gerçekten bir iblisim fakat lanet de kendimin.
It just has to be homemade, something that I make with my own two hands so he can see how much I love him.
Kendi ellerimle yaptığım, ev yapımı bir pasta olması yeter, böylece, onu ne kadar sevdiğimi görebilir.
We want our own birthday parties this year.
Bireysel doğum günü partisi istiyoruz.
Baby, do you want your own birthday party, too?
Bebeğim, sen de kendi doğum günü partin olsun ister misin?
And t-then Sloane, Sloane was... she was great in her own way.
Ya Sloane, Sloane için ne demeli... o da kendi sınıfında çok iyiydi.
It's'cause my parents, they own this godforsaken place.
Ailem yüzünden, çünkü bu muhteşem yerin sahibi onlar.
I mean, we all want to own the whole thing in the end, right? That's the end goal.
Yani, gün sonunda herkes her şeye kendi sahip olmak ister, değil mi?
It's a police-issue device, not my own personal property.
Bu polis tarafından verilen bir cihaz, kendi kişisel eşyam değil.
Just your own.
Sadece sen.
Crime's up on the box and it's one of their own.
Suç kutunun içinde ve kutu ona ait.
He was one of our own and it's already been a stressful week.
O bizimkilerden biriydi ve zaten stresli bir hafta yaşıyoruz.
He was one of our own.
Ondan şüpheleniyoruz.
Your son showed signs of coming round of his own accord.
Oğlunuz kendine gelişe dair işaretler gösterdi.
It's possible the FI taking the sample inadvertently made contact with the swab or blood with his own white over-suit.
Örneği alan eleman, kendi beyaz giysisiyle yanlışlıkla... numuneye sürünmüş veya kanla temas etmiş olabilir.
And then, as if by magic, AC-12 request the sample, to carry out your own analysis.
Ve sonra sanki sihirbaz gibi, AC-12 numuneye kendi analizinin yapmasını istiyor.
He was one of our own.
O bizimkilerden biriydi.
We're... we're not safe... behind these walls... not in our own homes, not inside our own skin.
Bu duvarların ardında güvende değiliz. Kendi evlerimizin içinde, kendi bedenlerimizde de değiliz.
As predicted, they finally turned on their own.
Tahmin ettiğimiz gibi, sonunda içlerinden birine sırt çevirdiler.
So of course they each got in their own kind of trouble.
Tabii ki her birinin başı ayrı belaya girmiş.
Does he own a green van? Mm, no he does not.
- Yeşil minibüsü var mıymış?
And if you can't get into your own head, you're never gonna get into someone else's.
Kendi zihninize girmeden asla başkasının zihnine giremezsiniz.
Point is, you need to develop your own gimmick.
Mesele şu ki, kendi özelliğinizi yaratmalısınız.
Who said you get to invent your own character?
Karakterini yaratabileceğini kim söyledi?
Okay? They're gonna be wrestling with their own female stereotypes, metaphorically.
Metaforik olur, kendi kadın stereotipleriyle güreşecekler.
So, the girls can do their own hair and makeup for now.
Kızlar şimdilik kendi saç ve makyajlarını yapabilir.
I don't get my own fight.
Kendi dövüşümü bile alamıyorum.
Usually when I sleep with an actress, they keep quiet, for their own sake.
Genelde bir aktrisle yattığımda kendi iyilikleri için gizli tutarlar.
I just need someone to disagree with so I can clarify my own instincts.
İçgüdülerimi netleştirmek için aynı fikirde olmayacağım biri lazım.
I had my own hostage situation here.
Ben de rehin oldum.
You know, I waited years for a moment like this... when I could finally tell my own father that I was better than him and stronger than him, so you go ahead.
Ben de böyle bir an için yıllarca beklemiştim.. babama nihayet ondan daha iyi ve daha güçlü... olduğumu söyleyebilmek için. O yüzden devam et.
We make our own fate.
Kaderimizi kendimiz yazarız.
But I think I'm on my way to believing I can make my own destiny.
Ama sanırım kendi kaderimi yazabileceğime... inanmaya başladım.
Maybe stay in your own lane, Dr. Bailey.
Belki kendi alanında kalsan iyi olur, Dr. Bailey.
He's accusing Polk Avenue officers of favouring their own DCI's story over his.
Polk Avenue yetkililerini... Başmüfettişlerinin hikayesini müvekkilinin aleyhine çevirmekle suçluyor.
You can imagine how easily the bacteria can transfer to the carrier's own hands and then infect a wound or...
Bakterilerin taşıyıcının kendi eline ne kadar kolay transfer... olabileceğini ve sonra bir yaraya bulaşabileceğini düşünemezsiniz...
You can have your own rooms again, that's better, isn't it?
Kendi odalarını tekrar alabilirsiniz, bu daha iyi, değil mi?
What you did think of was blaming everybody else, but yourself, including your own husband.
Düşündüğün şey, başkalarını, kendi kocan... da dahil olmak üzere, suçlamaktı.
Or maybe I could just branch out on my own.
Ben tek başıma da gidebilirim.
Besides, he wouldn't last an hour here on his own, so no, Noodles.
Tek başına yarım saat bile dayanamaz zaten. Olmaz yani Noodles.
He should have his own show.
Kendi programına başlamalı.
The past two months, I've been trying to save my own life.
İki aydır hayatımı kurtarmaya çalışıyordum.
And best of all, cheese from our own cows.
Hepsini boş ver, kendi ineğimizden peynir de getirdik.
Surely you would recognize your own kin, would you not?
Kendi akrabanı tanırsın herhalde, değil mi?
Who better to expose this boy as a pretender than his own cousin?
Bu çocuğun sahtekâr olduğunu kendi kuzeninden daha iyi kim ortaya çıkarabilir?
Your sisters have all gone off to their own husbands and families.
Bütün kardeşlerin evlenip, çoluk çocuğa karıştı.
Tell me about your own family.
Ailenden bahsetsene.
You came here to destroy your own grandson's day.
Buraya kendi torununun gününü katletmeye gelmişsin.
Proof of treachery from their own hands.
Kendi elleriyle ettikleri ihaneti belgelediler.
Proof of treachery from their own hands.
Kendi ellerinden ihanet kanıtı.