English phrases | Russian phrases | Turkish phrases
Translate.vc / Anglais → Turc / [ R ] / Refreshing

Refreshing traduction Turc

1,010 traduction parallèle
You'll find it very refreshing after sitting for so long.
Uzun süre oturduktan sonra vücuda iyi gelir.
And from my point of view, it's very refreshing... to fiind someone like yourself who's not entirely in tune, shall we say, with Manderley.
Ve benim fikrimce, sizin gibi birini bulması çok hayat verici bir şey, yani Manderley'e tamamen uyum sağlamamış birini, demek istiyorum.
Perhaps a breath of Key West would be refreshing... to all of us.
Belki Key West'ten bir soluk canlandırıcı olur. Hepimiz için.
Thank you so very much. There's certainly enough milk in it, but still, it'll be refreshing.
Sütü biraz bol olmuş, ama yine de ferahlatıcı olacak.
Yes, it was most refreshing.
- Bir bardak süt. - Şışş.
It's refreshing to find someone who comes right to the point.
Birisinin can alıcı noktaya geldiğini görmek ferahlatıcı.
Oh, that's very refreshing.
Çok ferahlatıcı.
It makes it bright, refreshing and gay.
Gösterişli, iç açıcı ve mutlu kılar.
- I know how I look. You look charming, positively, definitely, absolutely charming... in a... refreshing sort of way.
Çekici görünüyorsunuz, hiç tereddütsüz, hiç kuşkusuz, kesinlikle çekici canlandırıcı, hayat verici tarzda.
You know? There's nothing so refreshing as an afternoon out of doors in enemy territory.
Düşman topraklarındaki bir öğleden sonra havası kadar insanı ferahlatan başka bir şey yoktur.
That was refreshing.
Su ne güzel değil mi?
I found to be most wholesome, cool and refreshing.
Son derece sağlıklı, taze ve iyi hissettiriyordu.
Dick, there's a refreshing sight.
Dick, işte ferahlatıcı bir görüntü.
- So refreshing, isn't it?
- Çok rahatlatıcı değil mi?
Yes. And so refreshing.
Senin de için ferahlamış olmalı, baba.
I expect you're finding a breath of country air refreshing after all the bombs.
Bombalardan sonra kır havası size epey iyi gelir.
Very refreshing.
Çok canlandırıcı.
He's had a deep, refreshing sleep, and we may find him bright and alert any minute now.
Uzun bir uyku aldı, onu her an uyanık ve aktif biri olarak görebiliriz.
It's refreshing to find a husband who refuses to make two and two add up to five.
İki ile ikinin dört ettiğini reddeden bir koca bulmak ferahlatıcı.
- Your candour is refreshing.
- İçtenliğinize hayran kaldım.
It's very refreshing.
İnsanı anında dinçleştiriyor.
You're right, this is really refreshing.
Haklısınız, bu portakal şurubu insanı ferahlatıyor.
Dangerous for women, refreshing for men.
Kadınlar için tehlikeli. Erkekler için canlandırıcı.
Your stern Midwestern morality is so refreshing.
Senin su katı Ortabatılı ahlak anlayışın çok iç açıcı.
Refreshing.
Hayır. Hoş olur.
You know, Cookie, in this business it's very unusual, and very refreshing, to meet a young man with principles.
Bilirsin Cookie, bu meslekte prensip sahibi ve ilgi uyandırıcı genç bir erkekle tanışmak çok da olağan bir şey değil.
Unusually refreshing.
Son derece serinletici.
- Well, that's very refreshing.
- Evet, bu çok rahatlatıcı.
- That was refreshing.
- Dinlendiriciydi.
The water's so refreshing.
Su çok hoş.
- Houston's a refreshing town.
- Houston güzel bir şehirdir.
A refreshing'suggestion.
İşte bu yeni bir öneri.
How refreshing.
Ne ferah.
Well, how refreshing.
Burada kibar bir genç.
How refreshing to find royalty possessed of such a perceptive wit.
Kraliyeti böyle esprili görmek ne kadar hoş.
The 1,200 people who called after the show and said you were the most refreshing, sincere person who ever sold a bar of soap.
Şovdan sonra 1200 kişi aradı ve sizin, şimdiye kadar sabun reklamına çıkanların en hoşu ve en samimisi olduğunuzu söylediler.
It's so refreshing to hear someone speak so naturally and so honestly about a product.
Bir ürün hakkıda birinin bu kadar dürüstçe ve doğal konuşmasını duymak çok yeni ve ilginç bir şey.
Give a poor blind man a drink of refreshing, strengthening Kolaloka.
Şu zavallı köre,... insanı canlandırıp güç veren Kolaloka'dan verir misiniz?
To me, this was refreshing, coming from a man that most modern thinkers called old-fashioned.
Modern düşünürlerin çoğunun eski kafalı diye adlandırdığı birinin böyle demesi bana çok ilginç geldi.
- Most refreshing.
- En iyi uyandırıcı.
VERY REFRESHING!
HARİKA HİSSEDİYORUM!
It feels refreshing in the wind and rain.
Yağmurlu yada rüzgarlı havalarda insanı ferahlatıyor.
If my memory needs refreshing, I'll ask you for it. In the meantime, follow my orders.
Hafızamın hatırlatmaya ihtiyacı olursa sana sorarım.
Isn't that refreshing?
Rahatlamadın mı?
Isn't a European flavour refreshing?
Avrupa havası ne hoştur, değil mi?
Very refreshing.
Çok keyifli.
I found them quite refreshing.
Onları oldukça öğretici buldum.
And after close association with humans, I find that curiously refreshing.
İnsanlarla bu kadar yakın olduktan sonra, Horta'nın mantığını rahatlatıcı buldum.
No, it's so refreshing to hear a man speak so highly of the woman he's divorcing.
Hayır, bir erkeğin boşanacağı kadın hakkında böyle güzel şeyler söylediğini duymak çok hoş.
How very refreshing.
Ne kadar çok ferahlatıcı.
Your optimism is most refreshing, mr. Chambers, but i suggest you continue your process of deciphering until you can tell us precisely - and i mean precisely - what that book says.
Ama şimdilik size tavsiyem bize net bir şeyler söyleyene dek kitabı deşifre etmeye devam etmeniz.

© 2017 - 2024 Translate.vc | [email protected]