So in the meantime traduction Turc
191 traduction parallèle
Well, I'm going home in a few days anyway... so in the meantime, you stay here in the apartment.
Pekala, ben bir kaç gün içinde eve gidiyorum nasılsa böylece sen de bu arada, dairede kalırsın.
So in the meantime, you have to take care of him.
Bu arada ona iyi bakmalısın.
So in the meantime, I've got to do something with them.
Bu süre zarfında onlarla birlikteyim.
So in the meantime, I get stuck.
Bu arada böyle olunca, sıkışıyorum.
So in the meantime, keep your distance.
Bu arada mesafeyi koru.
So in the meantime... I'll show you guys somethin'.
Pekala arkadaşlar... şu süprizime bir göz atın.
So in the meantime, he's going to keep having visions.
O halde bu süre içerisinde, öngörüleri devam edecek.
So in the meantime, they whale on whoever they want.
Bu arada da istedikleri adamı ağlatsınlar mı?
Now, I don't know how long it's gonna take me. So in the meantime, hit me.
ne kadar sürer bilmiyorum, bu yüzden şimdi, vur bana.
Under any circumstances. It may take a month to place them, so in the meantime, be patient.
Her halükarda onları yerleştirmek bir ay alır.
So in the meantime, we need to figure out a way to stop Jackson Ward before he hurts any more innocent people, okay?
Yani bu arada, Jackson Ward başka bir masumu incitmeden onu durdurmanın bir yolunu bulmalıyız, tamam mı?
So in the meantime, we can just stick together, since we are both dateless.
Bu arada, ikimizin de eşi yok, yani beraber takılabiliriz.
... 13 years, so in the meantime we need someone to race with us against the girls on Saturday.
Bu yüzden Cumartesi günü kızlara karşı bizimle yarışacak birisi lazım.
The air traffic controller has put us on hold, so in the meantime, I've asked the cabin attendants to start the movie.
Hava trafiği kontrolörleri biraz beklememizi istediler, bu arada bende kabin görevlilerinden filmi başlatmalarını rica ettim.
So in the meantime, sit tight.
O arada burada kalın.
But he doesn't, so in the meantime, just watch him and fret, like a normal person.
Ama o, bu yüzden bu arada, değil normal bir insan gibi sadece onu izlemek ve perde,.
So in the meantime, why not enjoy being a kid a little longer?
Bu arada, niye çocuk olmanın tadını biraz daha çıkarmıyorsun?
So in the meantime, let's get some rest.
Bu arada, biraz dinlenelim.
He said he'd find me a job, so I'm helping him in the meantime.
Belki bana bir iş bulabilir. Şimdilik sadece ona yardım ediyorum.
I hope so, but in the meantime...
Umarım, ama bu arada...
In the meantime, the so-called corpse disappeared quietly into the smuggler's room underneath Driercliff House. I think...
Bu sırada, öldüğü sanıIan kişi Driercliff Evinin altındaki kaçakçılar odasına giderek sessizce kayboluyordu.
Quite so. In the meantime, I'll sit it out in Europe.
Avrupa'dan takip ederim.
It all looks so simple but in the meantime is has éverything :
Çok basit gibi duruyor ama içinde her şey var :
In the meantime, the real killer is so close we can't even see him.
Gerçek katil o kadar yakında ki, hiçbirimiz göremedik.
So, in the meantime, this is Sweet Al Monte saying hang in there, babies, because everything is going to be everything.
Bu arada Tatlı Al Monte diyor ki... "Bizden ayrılmayın sayın dinleyiciler, çünkü neler olacak neler."
- And so, in the meantime, we have to hold our breath and hope that your love lasts for eternity
- Sonra, bu arada biz de çenemizi tutup, aşkınızın sonsuza değin sürmesini umut edeceğiz.
Of course, there are some other objections, but in the meantime our association had some extra money so they printed one of my works.
Elbette, başka itirazlar da var... ama bu arada, derneğimizin paraya ihtiyacı var... bunun için benim çalışmalarımdan birini bastılar.
So, in the meantime, I'll be satisfied just to survive.
Bu yüzden, sadece hayatta kaldığım için memnunum.
But in the meantime, will you get a two-way radio so I can talk to you?
Ama bu arada, seninle konuşabilmem için bir telsiz alabilir misin?
So, in the meantime, you cut your wrists.
Yani, bu arada, bileklerini kesmezsen.
In the meantime, I want the best for my family, so don't bullshit me.
Bu arada, ailem için de iyisi olsun istiyorum, beni o kadar ırgalamıyor aslında.
In the meantime. Le s just leave it at "so long." Okay?
Ama şimdilik, sadece "hoşçakal" diyelim.
In the meantime... all you gotta do is come here every once in awhile... and I'll dish it out so you can have a little fun.
Yapman gereken... arada bir buraya uğrayıp... bir şeyler yiyip para almak.
So, in the meantime they're free to do whatever they want.
Bu arada, istedikleri her şeyi yapmakta özgürler mi?
Make it so. In the meantime, I think I'll go get my jacket.
Bu arada sanırım gidip ceketimi giyeceğim.
Won't be here for days and in the meantime, we're looking at a ground war which is just what the Klingons want and according to a Lieutenant I talked to they've got so many transport scramblers on line
Gelmesi günler sürer, bu arada karada çarpışmalar olur, bu da tam Klingonların istediği şey zaten. Konuştuğum bir yüzbaşıya göre, bir sürü nakil engelleyici kurmuşlar, hiçbir yere hiçbir şey ışınlanamıyor.
So I thought I'd fix us a little snack to tide us over in the meantime.
Ben de bu arada midemizi bastırsın diye ufak atıştırmalıklar hazırlarım diye düşündüm.
So just try and stay positive, stay away from drugs and alcohol, and in the meantime, I'm going to put you on a heavy regimen of Prozac.
Alkol ve uyuşturucudan uzak dur. ve seni ağır tedavi altına koyacağım.
So, honey, you pick the restaurant for Thanksgiving dinner... and, in the meantime, your mother and I will get lost... so that you can do all that studying that you said you had to do.
Tatlım, Şükran Günü için yemek yiyeceğimiz restoranı sen seç ve yemeğe kadar annenle ben ortadan kaybolalım ki daha evvel bahsettiğin derslerini çalış.
That's en route, but in the meantime we'd like you to pull all the canceled checks - so we can test for fingerprints.
Geliyor ama bu arada parmak izi için iptal edilen çekleri almalıyız.
In the meantime, I'm having CTU transfer their intel so our only losses would be infrastructure and personnel.
Bu arada CTU'dan istihbaratlarını aktarmalarını istedim. Yalnızca can ve mal kaybımız olacak.
In the meantime, Roman Polanski is so grief-stricken that he cannot speak, and is near collapse.
Bu sırada, Roman Polanski o kadar üzgün ki konuşamıyor, ve çöküntünün eşiğinde.
So what should we do in the meantime?
Öyleyse bu arada biz ne yapacağız?
In the meantime, Mr. Namiki, wrap the body so it can be easily carried.
O sırada Bay Namiki, cesedi bağlayın ki taşıması kolay olsun.
In the meantime, we need to get you out to Chicago so you can start your new school, okay?
Bu arada sizi Chicago'ya götürmemiz gerek böylece siz de yeni okulunuza başlayabilesiniz tamam mı?
So, what do we do in the meantime?
- Bu arada ne yapacağız?
but first he has to relive his adolescence. So what am I supposed to do in the meantime? Twiddle my thumbs?
O zamana kadar ben ne yapacağım?
So what am I supposed to do in the meantime?
Gün mü sayacağım?
Yes, and in the meantime they are having a lot of trouble maintaining the lifestyle to which they've grown so accustomed over the last 5000 years or so.
Evet, aynı zamanda son beş bin yıldır alıştıkları yaşam tarzlarını sürdürmekte çok zorlanıyorlar.
So, like, in the meantime, you're, like, on vacation.
Yani, sen bu arada küçük bir tatildesin öyle mi?
In the meantime... you did so well with this one that me think you should have it.
Bu arada... Bunu alırken iyi iş başardın o yüzden sana veriyorum bunu.
so innocent 31
so in a way 17
so instead 79
so in 27
so in other words 42
so in the end 18
in the meantime 2026
so in a way 17
so instead 79
so in 27
so in other words 42
so in the end 18
in the meantime 2026