Spoons traduction Turc
560 traduction parallèle
Jamison, count the spoons.
Jamison, kaşıkları sayın!
Someone swiped the spoons!
Birisi kaşıkları yürütmüş.
- Give us some spoons!
- Bize biraz kaşık verin.
- Where are the spoons? !
- Kaşıklar nerede?
- Hey intendent, give us spoons!
- Hey kaşık ver.
Somebody swiped all the knives, forks and spoons.
Birisi bütün çatal, kaşık ve bıçakları yürütmüş.
Who stole the spoons? !
Kaşıkları kim çaldı?
I want spoons with my dinner!
Akşam yemeğini kaşıkla yiyorum.
Stop! Where are my spoons?
Benim kaşıklarım nerede?
Five pewter spoons missing and a tankard.
Beş kalaylı kaşık ve bir maşrapa eksik.
My spoons!
Kaşıklarım!
- But my spoons...
- Ama kaşıklarım...
- Blow your spoons!
- Bırak şimdi kaşıkları!
- My spoons!
- Kaşıklarım!
For instance, will you kindly explain how the dishes that were on this table could have been knocked off in the struggle and this silver milk jug left standing and all these knives and forks and spoons in perfect arrangement?
Söz gelimi, lütfen bana açıklayabilir misin, nasıl oluyor da, boğuşma sırasında masada bulunan tabaklar etrafa saçılırken, şu gümüş süt sürahisi masada kalabiliyor ve bütün bu bıçaklar ve kaşıklar mükemmel bir düzen içinde bulunabiliyor?
Spoons today.
Bugün, kaşıklar.
I gave her a bottle to take, some of our cotton wool and one of our spoons.
Ona bir şişe, biraz pamuk yün ve kaşıklarımızdan birini verdim.
Spoons, flies, worms, maggots?
Kaşıklar, sinekler, kurtlar, kurtçuklar?
Did he forget the spoons too?
- Kaşık koymayı da mı unutmuş?
A golden-haired wife, little mother who won't beat me with wooden spoons.
Beni tahta kaşıklarla dövmeyecek altın saçlı bir kız, anne.
They're like, oh, spoons.
Onlar... kaşık gibi.
Tell me about spoons.
Bana kaşıkları anlat.
A slice of sausage and two spoons of mashed potatoes?
Bir dilim sucukla iki kaşık patates püresi.
Repiszczak " s spoons came in handy at last...
Repiszczak'ın kaşıkları nihayet işe yarayacaktı..
They make spoons, puppets to be hidden away.
Elleri kaşık yapıyor, oyuncak bebekler yapıyor gizlice.
Bring spoons for your coffee.
Kahve kaşıklarınızı da getirin.
Also spoons.
Kaşık da.
Why do you not think of spoons?
Neden kaşığı düşünemedin?
- No more beating the spoons.
- Artık kaşıkları vurmak yok.
We're out of spoons.
Kaşığımız yok.
Now we won't have to use our good forks and spoons, Mama.
Artık iyi çatal ve kaşıklarımızı kullanmak zorunda değiliz anne.
Get the spoons!
Kaşıkları getir!
Bernard, can you bring some spoons?
Bernard, birkaç kaşık getirir misin?
Τeaspoons or dessert spoons?
Çay kaşığı mı tatlı kaşığı mı?
- Solid silver spoons, gold, everything.
- Saf gümüş kaşıklar, altın, her şey.
Rods, reels, lines, lures, spinners, flies, bugs, spoons... the whole mess!
Bastonlar, makaralar, oltalar, kapanlar, fırıldaklar, sinekler, böcekler, kaşıklar... whole mess!
Three tea spoons of sugar.
Üç kaşık şeker.
And the sets of mother-of-pearl demitasse spoons we got for a wedding present?
Peki düğün hediyesi olarak aldığımız inci işlemeli kaşıklar?
The spoons are so heavy.
Kaşıklar amma da ağır!
Two mountainous spoons full.
Tepeleme dolu iki kaşık şeker.
These here spoons you keep with you.
Bu kaşıkları yanınızda taşıyacaksınız.
Where do you keep spoons?
Kaşıklar nerede duruyor?
Where are the spoons?
Kaşıklar nerede?
Now take your cosmic spoons and interplanetary forks, and finish everything on your plates.
Şimdi kozmik kaşıklarınızla, Gezegenler arası çatallarınızı alın ve tabağınızdakilerin hepsini bitirin.
Well, I've managed to find you Four very nice silver spoons, mr. jenkins. Who do you think you are
- Dört adet çok güzel gümüş kaşık Bay Jenkins.
- How many spoons?
- Kaç kaşık?
You and I were born with silver spoons in our mouths.
Kimi zaman her şeyin bize gümüş tepsilerde sunulduğu duygusuna kapılıyorum.
Sugar, just two spoons.
İki kaşık.
Just two spoons.
Evet, iki kaşık.
- Two spoons.
Evet, iki kaşık.
Two spectators have rushed onto the pitch with spoons and forks. But what's this?
Ama bu da ne?