English phrases | Russian phrases | Turkish phrases
Translate.vc / Anglais → Turc / [ S ] / Stained

Stained traduction Turc

846 traduction parallèle
# Only my blood-stained corpse will be taken away! " ( The prisoner
# Sadece kanım-lekeli ellerinde cesedim uzaklara atılır! " ( Mahkum
Except that time I knocked a home run through your stained glass window down on Hester Street.
Haster Caddesinin aşağısına doğru koşarken seni kilitlediğim evin kirli penceresinden bana baktığın gün hariç.
Yes. And it can be as ornate as you want. Marble terraces, stained-glass windows.
Evet ve istediğin kadar da süsleyebilirsin mermer teraslar, vitraylar.
I'll build a conservatory we'll be proud of, stained-glass windows, a real auditorium and we'll have soundproof practice rooms.
Gurur duyacağımız bir konservatuvar yaptıracağım, cam vitray konser salonu ve ses geçirmez çalışma salonları.
I stained it.
Kirlettim.
The envelope contained the data Elsa Gebhardt had given him... together with an important clue - the cigarette butt stained with lipstick... which Dietrich had found on Elsa's desk.
Zarfta Elsa Gebhardt'ìn verdigi talimat ve önemli bir ipucu Dietrich'in Elsa'nìn masasìnda buldugu ruj bulaşmìş bir izmarit vardì.
First, a portion of the stained cigarette... was examined by spectrograph... to determine what properties it contained.
Önce izmaritin üzerindeki ruj lekesinin içerdigi maddeler incelendi.
My hands are stained with her blood.
Ellerim onun kanıyla kirlendi.
Now that her virtue was stained, she could no longer be with her husband.
Mademki kadının namusu lekelenmişti, Artık kocası ile birlikte olamazdı.
She'd be more delighted if she knew there was no stained dress.
Elbisenin olmadığını bilse daha da sevinirdi.
Her dress was stained a bit, so I brought her a clean one.
Elbisesi biraz kanlanmıştı. Ona temiz bir elbise getirdim.
Remember that, you horrible loafers, as you wallow there and slobber and burp in your stained ties!
Boğazınızda batık kravatınız, ağzınızda salyalar, zıkkımlanıp zevk içinde yüzerken bunu da hatırlayın pis miskinler.
"The grief-stricken wife with a tear-stained face... trying to fight her way into the cave to be at her husband's side."
"Kederli eş, gözü yaşlı bir şekilde kocasının yanıbaşında olabilmek için mağaraya girmenin yolunu arıyor."
- Stained glass.
- Kirli bardakla.
This here is not to protect me, but to spare You the view of a blood stained hook in my flesh.
Bunu kendim için değil sizin için söylüyorum : Çengel etime geçebilir.
Steve on Camera 2 standby on stained glass window.
Vitray cama odaklan kamera 2.
If they are stained, it's with the mud of slavery.
Lekelenmişlerse, nedeni köleliğin çamurudur.
Bring it back to me stained with his blood.
Onun kanıyla lekelenmiş halde getir.
Whoever did it would have been stained, too.
Her kim yaptıysa onun üzerinde de lekeler olurdu.
Father was particularly delighted because Mr. Anderson donated a stained glass window to his church.
Peder özellikle memnundu çünkü Bay Anderson kilisesine mozaik pencere bağışlamıştı.
The preacher almost cried when I told him I got a stained-glass memorial window.
Vaiz bende bir vitray olduğunu duyunca neredeyse ağlayacaktı.
What's all this talk about memorial stained-glass windows?
Nedir bu kilise ve bağış konuşmaları?
I'm not butting in on more talk about memorial stained-glass windows, am I?
Umarım yine kilise ve vitraylar hakkında yaptığın konuşmayı kesmiyorumdur.
It is a bit worn and stained but the embroidery is surely the work of nine maidens
Biraz kullanılmış ama ama nakışlar kesinlikle dokuz bakirenin işi
Teeth like a wolf, but nicotine-stained.
Kurt gibi dişlerin var ama hepsi sapsarı.
Doesn't she have a stained-glass window?
Kilisede renkli cam yok mu?
White roses of Sicily, you'll be stained red with our blood.
Sicilya'nın beyaz gülleri kanlarımızla yıkanarak kıpkırmızı açacaksınız.
The clouds are stained yellow by sulfur.
Bulutlar, sülfürden dolayı sararmış.
- I hope your skirt isn't stained.
- Umarım eteğin leke olmamıştır.
My son's innocence stained to bring this witch-hunt to a smug and a satisfactory close.
Oğlumun masumiyeti, bir cadı avına benzeyen bu memnuniyet verici ve tatminkar kapanış ile kirletiliyor.
Good-bye... and pay no heed if this letter is stained with tears. "
Hoşça kal ve gözyaşlarım mektubumu lekelerse eğer, aldırma. "
You saw him with blood-stained hands, didn't you now?
Kanlı elleriyle onu görmüşsün, öyle değil mi?
It calls for two stained-glass windows and it occurred to me we might try for something indigenous to this particular area.
Buranın iki tane vitray pencereye ihtiyacı var ve bu bana... sözkonusu yüzeylere doğal bir şeyler denebileceğimizi düşündürdü.
Life is a strumpet stained with wine.
Hayat, şarapla lekelenmiş bir fahişedir. Ben yokum, deli etti bunlar beni!
But once it is stained, it is not easy to cleanse that stain.
Fakat bir kere kirletildi mi, bu lekeyi tamizlemek kolay değildir.
And tell her that my hands are stained with their blood.
ve şunu da söyle ona ; onların kanı bulaştı ellerine.
Everyday we're stained black with oil.
Her gün siyah yağla kaplanıyoruz.
I was... stained with blood.
Bedenim kanla kaplıydı.
Bright as a blade before it is stained with blood.
Kanla lekelenmeden önce ışıldayan bir kılıcın ucu gibi
Whose shirt is this, all stained with blood?
bu kimin kanlı gömleği?
How much blood stained the hands of these heartless murderers... their course strewn with orphans, widows and families torn apart.!
Bu kalpsiz katillerin ellerinde sayısız masumun kanı var. Geçtikleri yerlerde yetimler, dullar ve parçalanmış aileler bıraktılar.
I think so. So he used to work up behind the stained glass, did he?
Mozaik camlı odada çalışıyordu değil mi?
- There, behind those stained-glass windows.
Orası, şu mozaik camlı pencere.
Look what happened to the stained-glass window.
Mozaik camı kırdı!
All it is, huh? It's a St. Cuthbert stained-glass window.
Sadece Aziz Cuthbert'in camı (!
Look, I'll make good the damage to your stained glass.
- Bak camı ödeyeceğiz!
How could one possibly replace a St. Cuthbert stained-glass window?
Aziz Cuthbert mozaiği nasıl ödenebilir ki?
Fragments of stained glass lay on his body like a shroud.
Vitray kırıkları kefen gibi vücudunu kaplamıştı.
These hands were never stained with innocent blood,
Bu eller masum kanına bulanmadı.
- I've stained myself.
- Üstüme döktüm.
- She told me. Her panties were stained with blood!
- Külotu kanlı bir şekilde eve geldi.

© 2017 - 2024 Translate.vc | [email protected]