Stake traduction Turc
5,153 traduction parallèle
Our very survival is at stake.
Hayatta kalmamız pamuk ipliğine bağlıyken...
I've got to stake the new property lines and see about the second air double.
yeni tarlaların sınır kazıklarını çakmalıyım ve ikinci regülatör pompasına göz atmalıyımm.
You know the sheriff has got a stake in this place, too.
Şerifin de bundan payını aldığı kesin.
Do you realise what's at stake?
Neyin tehlikede olduğunun farkında mısın?
Athos's life is at stake.
Athos'un hayatı tehlikede.
I know what you think is at stake.
Nasıl bir tehdit olarak gördüğünü biliyorum.
Because you know what's at stake here.
Çünkü bu işten ne kazanacağımızı biliyorsun.
I could go stake it out, but...
Gidip gözetleyebilirim ama...
I'm sorry Milton... but there's too much at stake here.
Özür dilerim Milton... ama burada çok büyük bir iddia var.
Sobers up a week later and he's the stake holder Of the hottest claim in el dorado creek.
Ayıldıktan bir hafta sonra en verimli yerlerden biri olan El Dorado Deresi'nin ortaklarından biri haline geliyor.
Say I want to stake up at bonanza?
Bonanza'da kazacağım desem?
This stake was our own small piece of the world.
Buradaki arazimiz bizim için kendimize ait dünyadan küçük bir parçaydı.
You do realise what's at stake?
- Neyin risk altında olduğunun farkında mısın?
Many lives are at stake, including my own.
- Benimki dahil birçok yaşam tehlikede.
There's too much at stake.
Tehlike altında çok şey var.
- I'd stake my life on it.
- Glütensiz bu değil mi? - Hayatım üzerine bahse girerim.
For them nothing is ever at stake.
Onlar için hiçbir şey söz konusu değil.
With so much at stake...
Risk altında bu kadar şeyle...
Lives are at stake here.
İnsanların hayatı söz konusu.
If what Bauer told Lieutenant Tanner is true, then many more lives will be at stake.
Bauer'in Teğmen Tanner'a söylediği doğruysa daha da fazla hayat söz konusu olacak.
Right now there are more lives at stake than just hers.
Şu anda onunkinden çok daha fazla hayat tehlike altında.
There's a lot of professional pride at stake.
Risk altinda oldukça fazla profesyonel haysiyet var.
There's a child's life at stake.
Bir çocuğun hayatı buna bağlı.
The safety of the tourists is at stake!
Turistlerin güvenliği tehlikede!
I drove a stake through her heart and cut off her head.
Kalbine bir kazık saplayıp kafasını kesip kopardığım için.
What's your stake in this?
- Senin bundan menfaatin ne?
It's just our entire fucking future at stake.
Çünkü bütün geleceğimiz buna bağlı.
Then, eight years ago, when the Israeli government opened up competition, your company, Z Com, bought up a 30 % stake in the Israeli exchange network, including the Last Point main exchange that carries the Palestinian system onto the Neptune cable.
Sonra, sekiz yıl sonra İsrail hükümeti rekabeti başlatınca şirketiniz Z Com, İsrail santral ağında % 30'luk hisse satın aldı. Son Nokta ana santrali de dahil ki kendisi Filistin'in sistemini Neptün kablosuna taşımaktadır.
None of us lowly soldiers want to fight, but it's our lives that are at stake, right?
Biz garibanların hiç biri savaşmak istemiyoruz ama hep biz hayatımızı riske atıyoruz. Değil mi?
Stake you through your heart.
- Kalbine sokacaksın bıçağı! Çık git kasabadan. Buraya ait değilsin.
I know what's at stake.
Riskin farkındayım.
There's too much at stake.
Çok riskli.
The Queen's life's at stake!
Kraliçe'nin hayatı tehlikede!
Your life is at stake.
Hayatını tehlikeye atıyorsun.
You know his life is at stake?
Hayat memat meselesi biliyorsunuz.
The reputation of my Procurement Committee is at stake here.
Tedarik komitemin şöhreti tehlike altında.
Hundreds of thousands of lives are at stake, including women and children.
Kadınlar ve çocuklar dahil olmak üzere yüz binlerce hayat söz konusu.
Not when the end of the human race is at stake.
Hele ki insan ırkı tükenmenin eşiğindeyken.
You thought his life was at stake.
Hayatının tehlikede olduğunu düşünüyordun.
Everything's at stake for me.
27 yaşındayım ve hayatım bir bahis.
That depends. What's the plan for that stake in your coat?
Ceketinin cebindeki kazıkla ne yapacağına göre değişir.
You are not going rogue. The entire planet's at stake.
Bir takım gibi hareket etmemiz gerekiyor.
We could start burning passersby at the stake.
Etraftan geçenleri kazığa geçirip yakmaya başlayabiliriz.
It's always a little bit of national pride at stake.
Böyle şeylerde her zaman, az da olsa milli gurur meselesi ortadadır.
The players will start to pick up their heroes with one million dollars at stake.
Oyuncular, 1 milyon dolara ulaşabilmek adına kahramanlarını seçmeye başlayacaklar.
People's lives are at stake.
Burada insanların hayatı söz konusu.
There's just too much at stake now.
Şu anda tehlikede olan çok şey var.
Slit my throat like you did Maddy or the stake like Myrtle. Oh. Don't bother.
Maddy'ye yaptığın gibi boğazımı kesmeye ya da Myrtle gibi kazığa göndermeye çalışacaksın.
Now I'd like a stake.
Şimdi ev sahibi olmak istiyorum.
I feel that... there's so much at stake.
Ümitlerini sana bağlamışlar ve öyle hissediyorum ki... ortada çok fazla şey var.
I know you got a personal stake in this.
Bu işle alakalı kişisel meselelerin olduğunu biliyorum.