Station traduction Turc
25,675 traduction parallèle
There was an explosion outside the station.
İstasyon dışında bir patlama oldu.
- What do you mean? - Four has a plot in place to destroy the station.
- Dört, istasyonu yok etmek için bir komplo kurmuş.
You are not getting off this station.
Bu istasyondan çıkamayacaksınız.
Where would you go if you were trying to destroy the station?
İstasyonu yok etmek isteseydin nereye giderdin?
The lives of everyone on this station are in your hands.
Bu istasyondaki herkesin hayatı senin ellerinde.
Portia Lin is on this station.
Portia Lin bu istasyonda.
Because she was a crack addict who died during childbirth, and he was the guy who left me at a fire station, probably because he couldn't think of anything more cliché.
Biri doğum sırasında ölen bir keşti, diğeri ise beni İtfaiyenin önüne bırakıp giden birisi. Muhtemelen itfaiye önüne bırakıp gitmekten başka bir klişe bulamamıştı.
36 years ago you left me at the front door of a fire station.
36 yıl önce itfaiyenin önüne beni terkedip gittin.
Which might surprise a lot of folks considering the fact that 36 years ago my life started with you leaving me on a fire station doorstep with nothing more than a ratty blanket and a crap-filled diaper.
Düşünsene 36 yıl önce altını pislemiş bir halde leş gibi bir battaniye içinde itfaiye önüne terkedilmiş bir çocuğun bu hale gelmesi aslında bir çok kişi için şaşırtıcı olabilir.
I'd like to say I remember leaving you at a fire station, but I don't.
Seni itfaiyenin önüne bıraktığım günü hatırlıyorum demek isterdim, ancak hatırlamıyorum.
e left me at a fire station and I invited him into our home.
O beni itfaiyenin önüne bıraktı bense onu evime getirdim.
A fire station.
İtfaiye.
Someone left a newborn at my fire station. I didn't know what to do, so I brought him here.
Birisi itfaiyenin önüne bebek bırakmış, ben de ne yapacağımı bilemedim ve buraya getirdim.
Celeste, you're going back to the police station, right?
Celeste, karakola geri dönüyorsun değil mi?
"Mr. Prime Minister, in this police station," "we do not promote officers merely for doing their jobs."
"Başbakanım, bu karakolda sırf görevlerini yaptılar diye polis memurlarını terfi ettirmeyiz."
We were taken to the police station just in case.
Ne olur ne olmaz diye karakola geldik.
Jang Gun was in the police station because of a car accident. As a precaution, he said.
Jang Gun kaza yaptığı için prosedür gereği karakoldaymış.
Wasn't that the police station?
- O karakol değil miydi?
It was Suseo-dong station.
Seseodong karakolu.
That bastard insisted we had to go to the police station.
O pislik illa karakola gidelim diye tutturdu.
They're not from the local police station.
Yerel polis karakolundan değiller.
Mrs. Shin's people are waiting at the Junggye Station intersection.
Bayan Shin'in adamları şu an Junggye İstasyonu kavşağında bekliyorlar.
Nurse's station.
Hemşireler katı.
There's a coffee station.
Kahve istasyonu var.
Isn't that kind of... right in the middle of the police station?
Orasi karakolun göbegi degil mi yahu?
Then when the guard leaves his station, the other one slips in.
Ardindan nöbetçi yerini birakinca, digeri içeri girer.
Well, I'm, uh, I'm actually sleeping at the station.
İstasyonda yatarım galiba.
Can you not say murder in this police station?
Karakolda "cinayet" demeyebilir misin?
There was this girl in the station, and she...
Polis karakolunda bir kız vardı ve o...
Who was that guy with the tats and the shotgun that I killed at the power station?
Elektrik santralinde öldürdüğüm dövmeli ve tüfekli adam kimdi?
Who was the guy that I killed at the power station?
Elektrik santralinde öldürdüğüm adam kimdi?
The dog from the tape from the hotel walked into this police station?
Otel kasetindeki köpek. Bu karakola geldi.
Hey pay the money or else come to station
Parayı öde yoksa karakola gideriz...
You can talk to her at the station.
Onunla merkezde konuşabilirsin.
I'm gonna see you at the station.
Merkezde görüşürüz.
I just came from the station.
Merkezden yeni geldim.
This is the security cam from the station's L3 level hangar.
İstasyonun L3 seviye hangarının güvenlik kamerası.
We're well out of visual range of the station but still close enough in the event anything goes wrong.
İstasyonun görüş alanından yeterince uzaktayız fakat birşey ters giderse hala yeterince yakınız.
Mr. Regan's at the station. He's cooperating.
Bay Regan merkezde, işbirliği yapıyor.
Or... you're a highly educated man who thought it would be a cinch to put one over on the lunks down at the station.
Ya da... buradaki herkesi kandırmayı çocuk oyuncağı olarak gören yüksek eğitimli bir adamsın.
All right, and, you know, I want the spritzing station by the cabana today.
Pekala, Cabana'nın Spritz tarifini de söylemeyi unutma.
I'm going to the police station.
- Polis karakoluna gideceğim.
I can't get anything on any station.
- Herhangi bir istasyonda bir şey yapamam.
There's a gas station.
- Bir benzin istayonu var.
That was like the guys who were in the police station...
Aynı polis istasyonunda bulunan adamlar gibiydi.
You know, like how I practiced for that Halloween haunted house by going into the bathroom at the bus station.
Cadılar Bayramındaki perili köşke alıştırma olsun diye otobüs durağında tuvalete gitmem gibi.
You never saw what jumped out at me at the bus station.
- Sen de durakta üstüme atlayanı görmedin.
Vestron Research Station calling for the Osprey.
Osprey'yi arayan Vestron Araştırma İstasyonu.
It's Vestron Station.
Bu Vestron İstasyonu'dur.
Can we take'em to your station at Vestron?
Onları Vestron'daki istasyonuna götürebilir miyiz?
Look, we're a science station.
Bak, biz bir bilim istasyonuyuz.