English phrases | Russian phrases | Turkish phrases
Translate.vc / Anglais → Turc / [ T ] / That was close

That was close traduction Turc

2,015 traduction parallèle
That was close.
Az kalsın- -
God, that was close.
Neredeyse çarpıyorduk!
Phew, that was close one, folks!
Real Gobbly! Çok yakındı!
That was close, Rat.
Kıl payı kaçırdın Sıçan.
That was close.
Çok yaklaştılar.
That was close.
Çok yakındı.
( Mai ) THAT WAS CLOSE.
Çok yakındı.
- That was close.
- Ucuz atlattık.
Oh! That was close.
Az kalsın yakalanıyorduk.
That was close! Too close.
- Neredeyse bizi yakalıyordu
Oh, that was close.
Neredeyse kovuluyordum.
That was close! Haha! Billy!
Billy!
Good Jesus tonight, that was close.
Aman Tanrım, ucuz atlattık.
Wow... that was close!
Neredeyse yakalanıyordum!
That was close.
Yaklaşmıştı.
Well, that was close.
Çok yakındı.
- That was close.
- Ramak kalmıştı.
That was close, wasn't it?
Ramak kalmıştı, değil mi?
That was close.
Az kalmıştı.
And 99.9 % of it was so horrible That every time I close my eyes, I break out into a cold sweat.
Olanların % 99.9'u gözlerimi her kapatışımda bana soğuk terler döktürecek kadar korkunçtu.
But then that girl from 307 told me one day... She went to church often with So-jin's mother and was close to them. So when her mother wasn't home, she'd look after So-jin.
Ama 307'deki kız bir gün bana So-jin'in annesiyle aralarının iyi olduğunu ve kiliseye beraber gittiklerini annesi evde olmadığı zamanlarda da So-jin'e baktığını söyledi.
Well, that just means that he was shot at close range.
Bu sadece yakından ateş edildiği anlamına geliyor.
Killing was the only way that I could get close to them.
Öldürmek onlara yakınlaşmamın tek yoluydu.
Uther believed that the art of the Dragonlord was too close to magic, so he had them all rounded up... and slaughtered.
Uther, onların yaptığı şeyin büyüye benzediğini düşünüyordu. Bu yüzden hepsini yakalattı ve katletti.
Look, I just thought that we'd gotten to be so close that, if you were ever hurting', I'd be your go-to guy, but guess I was wrong.
Sadece yakın olduğumuzu düşünmüştüm. O kadar ki yani canın acıyor olsa bile bana açılırsın sanıyordum. Galiba yanılmışım.
"My God, that one was close!" He would also recall :
sunu da hatirlar :...
That was a close call.
Ucuz atlattım.
That was a close one!
Bu çok zor bir karardı.
Well, that was a close one.
Bu gerçekten yakındı.
If everyone was that healthy, they could close the hospitals.
Herkes bu kadar sağlıklı olsa, hastaneler kapatılabilirdi.
That was a close one.
Ucuz atlattın.
That I was starting to feel a little too close to you.
Sana biraz fazla yakın hissetmeye başlamamın.
I brought her close to the grave, and when I saw her run away, I was indignant that the victim hadn't let me extract her last whimper, without society hearing it.
Bir gözünü toprağa döndürdüm ve onu kaçarken gördüğümde kurban, insanlar duymadan son öcümü almama izin vermediği için kızdım.
That was close.
Az kalsın çarpıyordu!
But that veil disappears, when you lose someone, you loved or someone who was close to you - and you see death clearly - for a second.
Ama sevdiğin ya da yakının olan birini kaybettiğinde o perde kaybolur ve bir an için ölümü net bir şekilde.. ... görebilirsin.
"What was that?" It didn't scare me except it was so close.
Bu kadar yakın olması dışında korkmadım.
Now, I realize this is my first day in the job and it may be that I am missing something here, but when we were elected two years ago, it was on a wave of optimism that Labour would utilize its close relationship with the unions
İşteki ilk günüm olduğunun farkındayım atladığım bir şeyler de olabilir ama iki yıl önce seçildiğimizde iyimser bir hava esiyordu.
- When I was changing into my PJs I got the feeling that some perv was looking through my window so I went to go close the shade and I tripped and hit my head.
Pijamalarımı değiştirirken pencereden sapığın teki bakıyormuş gibi geldi. Panjuru kapatmaya çalışırken kayıp kafama düştü.
- Dude, that was so fucking close.
- Dostum az daha boku yiyorduk.
That was too close.
Az kaldı.
Sir, that person was a very close friend of mine.
Efendim, o kişi benim çok yakın bir arkadaşımdı.
- Jesus, that was close.
- G.t herifler!
All right, that was too close.
Pekala. Bu çok yakındı.
That was a close one.
Çok yakındı!
Of course I was taken a back by that close encounter of the third kind.
Tabii ki bu bir geri alındı üçüncü tür karşılaşma yakın.
Lola Brewster had no opportunity of poisoning that drink because I was close beside her most of the time.
Sadede gelelim, olur mu? Lola Brewster o içkiye bir şey katmış olamaz. Çünkü sırada çoğunlukla benim yanımdaydı.
Well, there was a time, not so long ago, that we were close.
Az bir zaman önce, birbirimize yakındık.
When he was away with Everest he was dreaming of Ruth - until a certain point, until he got sufficiently close to the mountain that it cast its spell over him.
Dağa iyice yaklaştığı ve büyüsü altına girdiği o ana kadar ise Ruth'u düşlüyordu.
When we were tracking down a lead for the comic, which was the truth and totally still is the truth, her and I got to talking about the fact that she was really stressed out about being on the road for so long, and I guess I got caught up in my own stuff so much that I didn't realize she'd gotten so close to me.
Çizgi romanı ararken biz konuşuyorduk ve hepsi gerçekten doğru uzun zamandır yollarda olması ve stres altında olması nedeniyle sanırım birbirimize biraz fazla yaklaştık.
That was a close one.
Oldukça yakındı.
- That was a close one.
- Bu çok yakındı.

© 2017 - 2024 Translate.vc | [email protected]