English phrases | Russian phrases | Turkish phrases
Translate.vc / Anglais → Turc / [ T ] / That wasn't the question

That wasn't the question traduction Turc

62 traduction parallèle
I just had a feeling that your question wasn't on the level.
Sadece sorunuzun samimi olmadığını hissettim.
- That wasn't the question.
- Sorumun cevabı bu değil.
That wasn't the question.
Soru bu değildi.
I know it's an important part of your religion to trust the Spirits without question, but I wasn't brought up that way.
Sorgulamadan, Ruhlara inanmanın dininizin önemli bir parçası olduğunu biliyorum, ama ben bu şekilde yapmak istemiyorum.
He said that if Warren wasn't in my life, that he would have popped the question a long time ago.
Demiş ki eğer Warren benim hayatımda olmasaydı Çoktan evlenmeyi teklif edecekmiş.
wasn't about a guy but I feel like when we discuss it we never really discuss it and I never really ask the one important question that you can feel free to answer any minute now so that...
Ve en önemli soruyu hiç sormadım. Ki istediğinde cevap verebilirsin.
- That wasn't the question.
- Bunu sormamıştınız.
That wasn't the question, I will rephrase it.
Sorum bu değildi. Değiştireyim.
And the person in question wasn't that keen on Gregory neither.
Ayrıca bahsettiğimiz bu kişi Gregory'nin akrabası falan da değil.
THAT WASN'T THE QUESTION. AND FRANKLY, HE'S A BAD BET.
Açıkçası, kötü bir bahis.
That wasn't the question.
Ben onu sormadım.
That wasn't the question.
- Soru bu değildi.
That wasn't the question.
Soru bu değil.
- That wasn't the question.
- Soru bu değildi.
- I'll be right back. That wasn't the question.
- Sorum bu değildi.
- That wasn't the question.
- Bu bir soru değil.
That wasn't me answering the question.
Soruya cevap vermedim ki.
Seemed I wasn't the only one looking to answer that question.
Görünüşe göre bu soruyu kendine soran sadece ben değildim.
That wasn't the question, Ben.
Bunu sormamıştım Ben.
Wait, that wasn't the point of my question.
Dur, sorarken bunu kastetmemiştim.
Well, that wasn't really the question that I meant to ask.
Aslında bunu sormayı kastetmemiştim.
That wasn't even the question.
Bu bir soru bile değildi.
That wasn't the question.
Onu sormamıştım.
It wasn't that I didn't question the way we were raised.
Yetiştirilme şeklimizi sorgulamadım değil.
That wasn't the question.
Sorduğu bu değildi.
* * * * * and didn't seem to realize that wasn't his hot coffee, so the question has to be asked...
Stanley, kupamdan portakal suyu içti ve içtiği şeyin sıcak kahvesi olmadığını fark etmedi. Sormak zorundayım.
Kyra Devore was all alone. Her mother wasn't with her, right? - That's a poorly-phrased question, but I suppose the answer is yes.
İsterseniz Mattie ve Kyra Devore ile otoyoldaki ilk karşılaşmanızdan başlayalım.
Yeah, well, that wasn't one of the choices, so I'll just write that you refused to answer the question.
İyi de o seçeneklerden biri değildi. Soruyu cevaplamayı reddettiğinizi yazacağım.
That wasn't the question.
Onu sormadım ki.
I think what's really bothering me is just the question of whether or not Dad knew that I wasn't his.
Kafamı kurcalayan tek soru şu, babam onun çocuğu olmadığımı biliyor muydu?
We intended to question the victim's boyfriend, but that wasn't necessary.
Kurbanın erkek arkadaşının sorgulanmasını istemiştik... -... ama buna gerek kalmamıştı.
No, I thought you were here to prove that the considerable amount of money spent training you wasn't wasted, that the dreams you had of becoming surgeons won't vanish in a puff of smoke tomorrow when the examiner asks you a question and you can't answer it because instead of getting a good night's sleep, you were engaging in a barroom brawl.
Ben buraya eğitiminize harcanan hatırı sayılır miktarda paranın boşa gitmediğini ve iyi bir uyku çekmek yerine burada meyhane kavgasına tutuştuğunuzdan yarın sınav görevlisi size bir soru sorduğunda cevap veremeyeceğiniz için cerrah olma hayallerinizin buhar olup uçmayacağını kanıtlamak için geldiğinizi sanıyordum.
The idiot question, that was one of yours, wasn't it?
İdiyot sorusu sizin sorunuzdu, değil mi?
Only because I want to make a good impression my first week on your payroll. That wasn't the question.
Olay bu değil.
I know, but that wasn't the question.
Biliyorum, ama bu bir cevap değil.
That wasn't the question.
Bu bir soru değil.
Well, that wasn't the question.
Soru bu olmayacaktı.
That wasn't the question.
Soru bu değildi. Hayır!
He wasn't alive to hear the answer to that question, but I thought you'd want to know.
O bu cevabı duyacak kadar uzun yaşamadı ama siz bilmek istersiniz diye düşündüm.
And that the date in question wasn't the end of the world, but the beginning of a new cycle of life for Humankind,
Ve o tarih de, dünyanın sonu değildi. Sadece, insan ırkı için yeni bir hayat devrinin başlangıcıydı.
No, there wasn't a question like that on the form.
Hayır, çünkü formda öyle bir soru yoktu.
That wasn't the question.
Bu bir soru değildi.
And I love you very much, but that wasn't the question.
Ben de seni çok seviyorum ama sorum bu değildi.
IF WESTBROOK WASN'T AT HOME OR IN HIS OFFICE, WHERE THE HELL WAS HE? THAT'S A GOOD QUESTION.
Eğer Westbrook evinde ya da iş yerinde değilse neredeydi?
That wasn't the question!
Adam onu sormadı!
That wasn't the obvious question.
Bariz soru bu değildi.
- That wasn't the question.
- Bu soru değildi.
Listen the question you asked me earlier about going to another hospital, that wasn't hypothetical, - was it? - No.
Baksana sabahleyin başka bir hastaneye gitmekle ilgili sorduğun soru farazi bir soru muydu?
That question wasn't on the list.
Bu soru listede yoktu.
That wasn't the question.
Sorumun cevabı bu değildi.
- That wasn't the question.
- Sorum bu değildi.

© 2017 - 2024 Translate.vc | [email protected]