To buy traduction Turc
19,058 traduction parallèle
I'm here to buy a little more time to finish up.
Bitirilmesi için bir zaman kazandırmaya geldim.
This is Spanish for girls And she is adorable and would like to buy some skin
Yani kızlar için İspanyol'dur ve o çok güzel ve bazı cilt satın almak istiyorum
They want money to buy things that give them hope
Onlar onlara umut olur şeyler almak için para istiyor
Okay, we have to buy time
Tamam, biz zaman kazanmamız gerekiyor
Are you trying to buy me?
Beni satın mı çalışıyorsun?
And you do not have to buy me, you're safe.
Ve satın almak zorunda değil, o güvenlidir
Sanitarium offered me enough to buy a new one.
Sanatoryum bana yeni bir araba alacak kadartazminat teklif etti. Dolayısıyla...
- I wanted Seol to buy.
- Seol'den istemiştim ama. - Gidelim sunbae.
Wow, he wants to buy you lunch to try and get along with you this year.
Bu sene seninle iyi geçinmek için yemek ısmarlamak istiyor.
You should've eaten when Yoo Jung offered to buy.
Yoo Jung teklif ettiğinde onunla yeseydin ya.
I mean, I never would have thought to buy the burger from Wendy's and then the fries from McDonald's.
Wendy'den sandviç, McDonalds'dan patates kızartması almak hiç benim aklıma gelmezdi.
You have to buy the whole fucking script.
Tüm senaryoyu almak zorundasın.
We want to buy it.
Onu satın almak istiyoruz.
According to Gideon, there is a large meeting of terrorists and fringe groups looking to buy illegal arms.
Gideon'a göre terör örgütlerinin yasadışı silah satın aldığı büyük bir açık arttırma yapılıyor.
You were in Chandigarh to buy Chandigarh'?
Chandigarh'a Chandigarh'ı satın almaya mı gittin? Hayır.
To buy the house We'll have to... change tracks a little
Evi satın alabilmemiz birazcık değişiklik yapmalıyız.
50 % off... if the men come to buy
- % 50 indirim olursa, erkekler almaya gelir.
You were in Chandigarh to buy Chandigarh'?
- Yolcumuz şuan da UK246 adlı numarada. - UK246 hangi uçak? Chandigarh mı?
At what exact moment did Axelrod instruct you to buy
Axelrod sana tam olarak ne zaman...
I want to buy a puppy.
Yavru köpek almak istiyorum.
So what does he do with the second chance his father gave his life to buy for him?
Peki babasının hayatı bedeliyle ona verdiği ikinci şansı ne yapıyor?
I need to buy a gun for protection... case there's a shooting here.
Buraya silahlı saldırı olursa diye koruma amaçlı silah almak istiyorum.
Find someone else stupid enough to buy H off you!
Madem eroin alacak başka enayi bul.
Zac's secret research was a plan to buy trinkets to bring back for friends and family.
Zac'ın gizli araştırması bir plantı Arkadaşlar ve aileleri geri getirmek için ıvır zıvır alımı yapmak.
So... I'd like to buy it.
Yani, satın almak istiyorum.
Look, you don't need to buy me records, or take me for a drink.
Bak, bana plâk almana ya da içki ısmarlamana gerek yok.
My boss wants to buy a cat while she's in Asia.
Patronum Asya'dan kedi almak istiyor.
They're willing to buy it back at a premium.
Yüksek bir primle geri satın almak istiyorlar.
The King wants to buy a gift to placate his wife.
Kral karısının gönlünü almak için bir hediye almak istedi.
Tomorrow, you take her to town to buy root vegetable.
Yarın onu kasabaya kök-sebze almaya götüreceksin.
If you'd like to buy a ticket to get in here, the line is next to you.
Girmek için bilet almak isterseniz, kuyruk yan tarafta.
Which you're gonna use to buy your freedom.
Özgürlüğünü kazanmak için kullanacaksın.
It's better to buy someone's silence than face a million-dollar divorce.
Milyon dolarlık bir boşanma davasıyla uğraşmaktansa fidyecilere istediğini vermek daha mantıklı tabii.
The whole crime scene was set up to frame me and give the police the false theory that Laura fell in love with me and to protect my marriage I tried in vain to buy her off. So I killed her.
Bütün o suç mahalli, bana tuzak kurmak ve polise, Laura bana âşık olmuş ben de evliliğimi kurtarmak için ona para teklif etmişim kabul etmeyince de onu öldürmüşüm izlenimi vermek için kurulmuş.
Mom forgot to buy her anything, she travels so much.
Annem ona bir şey almayı unutmuştu, çok fazla seyehat ediyor. Bu bana kalan tek şey.
I'm lucky if I have enough left to buy a single textbook.
Bir ders kitabı için bile param varsa kendimi şanslı sayarım.
Your boss wants to buy us dinner.
Patronun bize yemek ısmarlamak istiyor.
You just have to, like, buy a soda or something.
Bir gazoz alıp girebilirsin.
How'bout I list five things about you to prove that I'm right and if any of them are false, you get to sit down and buy me a drink.
Haklı olduğumu gösterecek senin hakkında 5 şey sıralayacağım eğer içlerinden biri yanlış olursa, oturup bana içki ısmarlayacaksın.
Unequal to our gifts, we build, we buy, we consume.
Kabiliyetlerimizin ötesinde şeyler inşa ediyor, satın alıyorve tüketiyoruz.
When it does, I want you to empty Banyon and buy puts in Glenco.
Kapanınca, Banyon hisselerini sat ve Glenco al.
If we buy the house, then to run it...
Evi satın alacaksak o zaman çalış.
And, um... buy him some new shoes, take him to lunch.
Bir de ona yeni bir ayakkabı alın, bir şeyler yiyin.
Come on, man, $ 2 million is not gonna buy you a new brain if you're in no shape to defend yourself.
Kendini savunacak durumda değilsen 2 milyon dola sana yeni bir beyin alamaz.
By the time I'm finished with everything I need to do, from the Internet ties to the media buy-ins, believe me, they will know about this fight on Mars.
Yapmam gereken her şeyi bitirince internet bağlarından medya desteklerine kadar inan bana, bu dövüşü Mars'ta bile izleyecekler.
There will be no buy-out to eliminate the revenue share agreement and no lock-up on my money.
Hasılat payı anlaşmasını ihlal eden bir toplu hisse alımı ya da param üzerinden bir bloke olmayacak.
Do you want to sell or buy a property this time? Well..
Bu sefer evi satmak mı istiyorsun almak mı?
Huh? Or to go buy them, you know, school supplies or one of the gazillion things that I do?
Ya da okul alışverişi yapmaya veya benim götürdüğüm milyonlarca şeye?
I'll buy one and bring it to you when we both get out.
İkimizin de cezası bittiği zaman bir tane alacağım ve size getireceğim.
Okay, so we went to the bank, and the house is being sold at auction, but there's a chance that we could buy it.
Bankaya gittik ve evi açık arttırmada satacaklar. Ama alabilme şansımız var.
It's a plausible option to use to build your defense, something the judge could buy.
Savunmanız için ortaya sürebileceğimiz gayet mantıklı bir seçenek. Hâkimin inanabileceği cinsten.
buying 34
buy it 61
buy one 27
buy me some time 17
buy more 16
buy me a drink 50
buy you a drink 66
to business 36
buy it 61
buy one 27
buy me some time 17
buy more 16
buy me a drink 50
buy you a drink 66
to business 36