Weren't there traduction Turc
3,244 traduction parallèle
Weren't there any men left to kill us?
Bizi öldürtecek başka bir adam yok muydu?
- You weren't even there.
- Sen orada bile değildin.
There weren't no reason for it.
Bunun için hiçbir neden yoktu.
And then when you weren't there and I met Melanie,
Sonra sen gelmedin ben de Melanie'yle karşılaştım.
You said "call" and you weren't there.
Ara dedin ortada yoksun.
You weren't there the day Elena looked me in the eye and told me she absolutely never wanted this.
Bak ne diyeceğim? Elena gözlerimin içine bakıp kesinlikle bunu istemediğini söylediğinde orada değildin.
You weren't hiking out there, were you?
Sen yürüyüşe çıkmamıştın, değil mi?
They weren't there.
Orada yoktular.
How comes you weren't there?
- Neden evde değildin?
You were there to wipe your wife's prints, weren't you?
Karına ait parmak izlerini silmek için oradaydın, değil mi?
I've been locked up a long while and, well, there weren't many women.
Uzun zamandır içerideyim ve pek kadın yoktu.
That time I went to Gene's studio for the Time magazine shoot, we weren't there half an hour before she showed up with milk and cookies.
Time dergisi fotoğraf çekimleri için için Gene'nin stüdyosuna gittiğimde. daha yarım saat bile geçmeden annesi süt ve kurabiyelerle karşımızda belirdi.
There weren't enough proven cases of flashover to legally warrant a recall or even a warning.
Alevlenme olduğunu gösteren ispatlanmış tek bir olay yok. Yasal bir belge ya da uyarı almış bir durum da yok.
There weren't a whole lot of other candidates.
Diğer adaylarda senin yeteneklerin yoktu.
But I do know that he has a good heart and a set of principles that weren't there six years ago when he was just another case file that got dropped on my desk.
Ama biliyorum ki temiz bir kalbi ve ahlak ilkeleri var. Altı yıl önce dava dosyası masama düştüğünde bu durumdan eser yoktu.
You weren't there.
- Orada değildin.
But I couldn't find the keys when... when there weren't fifty fucking zombies, How am I supposed to...
Ama ortalıkta elli tane zombi yokken bile o anahtarları bir türlü bulamıyorsam nasıl olacak da...
It is literally true that, if there weren't volcanoes here, we would not be here either.
Bu tam anlamıyla doğru, eğer burada volkanlar olmasaydı biz de burada olamazdık.
It is literally true that, if there weren't volcanoes here, we would not be here either.
Bu kelimenin tam anlamıyla doğru, eğer volkanlar burada olmasaydı bizler de burada olamazdık.
Now, if the Earth weren't here, and it were just Pikes Peak over there a few miles away,
Şimdi, eğer Dünya burada olmasaydı ve bir kaç mil uzaklığındaki sadece Pikes Tepesi bulunsaydı ben çok yavaş bir şekilde tepeye doğru düşmeye başlardım.
Well, you weren't there, were you?
Ama orada değildin, değil mi?
You were there, weren't you, Mr. Callen?
Oradaydın değil mi Bay Callen?
If the feelings weren't there before, then the sex was just that.
Eğer yapmadan önce birşey hissetmiyorsan,
Weren't there girls standing here a minute ago?
Daha biraz önce yanımızda kızlar durmuyor muydu?
- The staffers weren't there.
- Çalışanlar orada değildi.
There weren't enough foods on a stick to turn this thing around.
Çubukların üzerine geçirebilmek için yeteri kadar yiyecek bile yoktu.
Out of the 122 clients on the list, there are only 2 single women in their 20s with no family It's Kang and Lim we were neighbors when I was living in a motel we weren't that close but she recognized me right away
Listedeki 122 müşteriden ailesi olmayan yirmili yaşlardaki kişiler sadece Kang Seon Yeong ve Lim Jeong Hye'ydi. Motelde yaşarken komşuyduk. Pek yakın değildik ama beni görünce hemen tanıdı.
Why weren't there any skid marks?
O zaman fren izleri nerede?
General... there weren't fifteen.
General... 15 değillerdi.
Since you weren't there, Detective, I'm sure you wouldn't mind giving us a DNA swab.
Orada olmadığınız göre Dedektif, eminim DNA örneği vermekten çekinmezsiniz.
I mean, there weren't millions of gifts. But the fact that you came at all meant everything to us.
Yani milyonlarca hediye yoktu, ama gelmen bizim için çok şey ifade ediyordu.
- You went in there, and you acted like you were on board, and you weren't.
- Oraya gittin ve yanımızdaymış gibi davrandın fakat değildin.
You weren't there, Jeff.
Orada değildin, Jeff.
There weren't... four members of the group.
Grup 4 kişilik değildi.
But what if there are souls that never formed because they weren't given a chance?
Peki ya hiç şansları olmadıkları için bir şekle sahip olamayan ruhlar da varsa?
What I mean is there are souls that weren't given a form because their life was out short.
Demek istediğim ; ... yaşamları çok kısa sürdüğü için şekil verilmemiş ruhlar var.
It'd be a shame if he got there and we weren't there to greet him.
Geldiğinde onu karşılamazsak ayıp olur.
And we'd just pretend they weren't there.
Biz de dışarıda kimse yokmuş gibi içeride otururduk.
You weren't there.
Orada değildin.
I went to the cafe, and you weren't there.
Ben kafeteryaya gittim ve sen orada değildin.
YOU WOULDN'T BE CALLING ME IF THERE WEREN'T MORE TO IT.
Bundan daha fazlası olmasaydı beni aramazdın.
You weren't there.
Sen yoktun.
I double-checked to see if there weren't any doors we didn't knock on.
Çalmadığımız bir kapı kalıp kalmadığını iki kere kontrol ettim.
And there weren't too many places we could go.
Ve gidebileceğimiz çok fazla yer yoktu.
There weren't a whole lot of words between us.
Aramızda öyle kelimeler uçuşmazdı.
- Because you weren't there.
- Orada değildin de ondan.
Cause you weren't there.
Çünkü sen burada değildin.
You didn't see anything, because you weren't there.
- Bir şey görmedin çünkü orada değildin.
There weren't any orders for an iced coffee.
Kimse buzlu kahve istemedi!
They weren't at that part of the park at the time she would have been there.
Kadının orada olması gereken zamanda parkın o bölgesinde değillerdi.
So, I went out and got stupid drunk, came by for my appointment, and, uh, found out you weren't there.
Ben de gidip deli gibi sarhoş oldum, sonra randevuma geldim, ve senin orda olmadığını öğrendim.
therese 78
there 14012
theresa 292
there you go 7508
therefore 1419
there you are 4720
there's always hope 39
there we go 2292
there aren't any 65
there isn't 382
there 14012
theresa 292
there you go 7508
therefore 1419
there you are 4720
there's always hope 39
there we go 2292
there aren't any 65
there isn't 382
there he is 3176
there you have it 213
there's no time like the present 22
there aren't 60
there it is 2912
there is no such thing 30
there's no way 389
there's nothing to see here 35
there's nothing here 275
there's nothing to it 48
there you have it 213
there's no time like the present 22
there aren't 60
there it is 2912
there is no such thing 30
there's no way 389
there's nothing to see here 35
there's nothing here 275
there's nothing to it 48