English phrases | Russian phrases | Turkish phrases
Translate.vc / Anglais → Turc / [ W ] / Won't she

Won't she traduction Turc

9,130 traduction parallèle
She won't listen to it because she thinks that's what made him blind.
O şarkıyı dinlemiyor çünkü o adamı kör yapanın o şarkı olduğunu sanıyor.
She won't face north.
Yüzünü kuzeye çevirmiyor.
No, she won't.
Hayır, bu olmayacak.
She won't upset herself, that's for certain.
O kendini üzmez, orası kesin.
She's gone now, and I won't risk losing anyone else.
O artık yok ve başka birisini daha kaybetmeyi göze alamam.
They're gonna kill Anna because she won't let it go.
İşin peşini bırakmadığı için Anna'yı öldürecekler.
You look like you really know what you're doing on that, and maybe you won't know the answer to this, but my mother just died, and she had all her tax files on this.
Bilgisayardan anlayan birine benziyorsunuz... Belki bana yardımcı olamayabilirsiniz ama annem vefat etti ve tüm vergi belgeleri bunun içindeydi.
She's the one who won't talk to me.
Benimle konuşmayan o.
Time she's finished, you won't even be able to find Salt Lake City on a map.
Demiryolu bittiğinde, Salt Lake şehrini haritada bile bulamayacaksın.
- She won't. They'll recycle her.
- Gitmeyecek, onu geri dönüstürecekler.
Once she's dead, those girls won't survive without her.
Öldüğü zaman kızlar hayatta kalamaz.
I asked if she would talk to you, but... she won't do it.
Seninle konuşmasını rica ettim ama kabul etmedi.
She won't be with us forever.
Hep bizimle olmayacak.
She won't accept what the doctors are telling her.
Doktorların ona söylediklerini kabul etmiyor.
She won't stop doing everything she wants to do, and it's at the point where it's too much for her.
İstediğini yapmaktan alıkoymuyor kendini ve işte o zaman çok yükleniyor kendine.
She's aggravating the situation and shortening the time she has left, and I won't let that happen.
Durumunu ağırlaştırıyor ve kalan vaktini iyice kısaltıyor. - Buna izin vermeyeceğim.
I'm worried if we miss this opportunity, she won't get another chance.
Bu fırsatı kaçırırsak başka fırsat bulamayacak diye korkuyorum.
That's not true. - She does. You won't even sleep here because of her.
bu doğru değil öyle onun yüzünden burada bile kalamıyorsun biraz eski kafalı hepsi bu
She won't be around that much longer.
O kadar uzun süre yaşamayacak.
And Jane won't stop until she gets to the bottom of things.
Jane, olanları çözene kadar durmayacaktır.
- Maybe she won't bankroll him. - He recruits his old army buddy to help him steal a painting his wife already owns.
- Eski ordu arkadaşı ona zaten sahip olduğu... tabloyu çalmakta yardım etmiş olabilir..
I'm guessing she won't be able to answer the bell For round two? No.
Sanırım bir sonraki raunda gelemeyecek.
She won't come around here.
O buralara gelmeyecek.
And you need to tell her that, Cal, because she won't hear it from me.
Ona bunu söylemelisin Cal. Benden duymak istemeyecektir.
She won't last out there.
Disarida fazla hayatta kalmaz.
She won't leave me alone.
Beni rahat birakmiyor.
And she won't, until she talks to you.
O da okumuyor seninle konuşmak istiyor.
She does not arrive until there is a confidence that they have won.
Eğer onların kazandıklarına dair kanıt olmasa gelmezdi.
She can't, won't, doesn't want to.
Kalkamıyor, kalkmıyor, kalkmak istemiyor.
Surgery back on. How do we know she won't crash again?
Tekrar kötüleşmeyeceğini nereden bileceğiz?
She won't listen to a word I say.
Benim söylediklerimin tek kelimesini bile dinlemez.
Well, she said she won't say anything until her bags are packed.
Eşyalarını toplayana kadar hiçbir şey söylemeyeceğini söyledi.
She won't even speak to me.
Şimdi benimle konuşmuyor bile.
She won't be back for hours.
- Birkaç saat gelmez.
Um... husband isn't in the picture, and I'm sure you know a lot of doctors won't so much as take a lady's temperature if she doesn't have a ring on her finger.
Kocası yok ve eminim ki birçok doktorun parmakta yüzük yoksa ateş bile ölçmeyeceğini biliyorsunuzdur.
They usually have me answering the phones, but Carol Anne, the girl who's usually here, she slipped in the kitchen two days ago and knocked out her two front teeth, got a black eye, and they won't let her back to work
Ben genelde telefonlara cevap veririm ama burada olan kız, Carol Anne, iki gün önce mutfağa alındı. İki dişi kırılmış, gözü morarmış hâlde işe dönmesine izin vermiyorlar çünkü görünüşe göre erkek arkadaşı onu fena benzetmiş.
She also won't let me see Bertie.
Bertie'yi görmeme de izin vermeyecek.
I won't betray her, not since she spared my ship.
Gemimi kurtarmışken ona ihanet etmeyeceğim.
So, if I won't forgive you, why would she?
Eğer ben sizi affetmiyorsam, o neden affetsin?
Or at least you're hoping she won't remain one, by the look of you.
Görünüşe bakılırsa en azından öyle kalmayacağını umuyorsun.
You won't find what you're looking for if she's dead.
- Eğer ölürse aradığın şeyi bulamazsın.
She won't be back.
Geri dönmeyecek.
No, she won't.
- Etkilemeyecek.
I don't care how many beauty pageants she's won, she's an ugly person.
Kaç yarışma kazandığı umurumda bile değil, çirkin biri.
She won't give me an answer.
Söylesem benimle konuşur mu?
Look, even if she does take the plea, she won't name you as her helper.
Bak, uzlaşmayı kabul etse bile, senin adını vermeyecektir.
- She won't shoot me.
Beni vurmayacak.
She won't.
Bunu istemez o.
She won't tell you.
Söylemek istemiyor.
She won't have to.
Söylemek isteyecek.
She won't be a problem.
Bir problem olmayacak.

© 2017 - 2024 Translate.vc | [email protected]