You sit there traduction Turc
2,174 traduction parallèle
Now you sit there and let it itch.
Otur oturduğun yerde de kaşındıkça kaşınsın.
You sit there in your damned sweatpants and give me clever advice!
Kendine bir bak, o boktan kıyafetinle oturduğun yerden bana önerilerde bulunuyorsun.
If you went somewhere where there's... where there's no music, you sit there and you listen, and then you'll hear it.
Eğer müziğin hiç olmadığı bir... yere gidersen, otur ve dinle, o şarkıyı duyacaksın.
It's like making up these fairytales and then you sit there alone.
Bu peri masalları uyduruyor ve sonraysa tek başına burada oturuyorsun.
BUT DON'T YOU SIT THERE WITH THAT SMUG LOOK ON YOUR FACE AND JUDGE ME, BOY.
Yüzünde kibirli bir gülümsemeyle beni yargılamaya kalkışma evlat.
And then take a look at the clock and try to figure out how many more crimes your partners are putting on your tab while you sit there and don't talk.
Sonra saate bak ve sen burada oturup konuşmazken ortaklarının sabıkana kaç tane daha suç eklediğini hesap et.
How dare you sit there with that smug little smile on your face and wine and dine my writers on a project that took me three years to put together as if you had anything, anything to do with it!
Ne cesaretle o gevrek gülüşünle oturmuş benim yazarlarımla ve üç senemi alan projemle ilgili sanki bir yardımın olmuş gibi yemek yiyebiliyorsun.
You know how much trouble I got in letting you sit there every day for three hours with that one cup of coffee?
Seninle oturup, birkaç saat kahve içebilmek için Hergün başımı ne kadar belaya sokardım?
Why did you sit there?
Neden oraya oturdun?
You sit there so smug!
Bir de masummuş gibi rol yapıyor!
You sit there and think about the scratch part.
Sen oturup çizik hakkında düşün biraz çünkü bu yaptığın da kötü.
Sit over there, if you want.
İsterseniz şuraya oturun.
Now that you're here, let's sit on that bench over there!
Madem buradasınız, haydi, oradaki banka oturalım.
He came here and he was sitting out on the deck, and in years before when he'd go out there and sit on the deck, you know, he kind of wanted to be alone.
Buraya geldiğinde güvertede oturuyordu, ve yıllar önce dışarıya çıktığında güvertede otururdu, bilirsiniz, bir çeşit yalnız kalma isteği.
Do you know that Shawn and I used to sit in that living room right there and watch every single one of your games?
Shawn'la, tam orada oturup bütün maçlarını seyrettiğimizi biliyor musun?
You know that I sit there.
- Orada benim oturduğumu hepiniz biliyorsunuz çocuklar.
And now you can sit there quietly while I figure out what the fuck I'm going to do with you.
Sen sessizce şurada dur da..... ben de seninle ne bok yiyeceğimi bir düşüneyim.
I got them. And you just sit there.
Ama orada öylece oturuyorsun.
You have to have a kid who can sit there in the blazing-ass heat, looking through a scope.
Kıçının altında soba yanarken sen üzerinde oturan çocuktun, mercekten dışarıyı izleyen.
You can't just sit there and say nothing.
Orada bir şey demeden oturamazsın.
Do you know if there's a sit-down Quizno's in midtown?
Şehir merkezinde Quizno'nun * oturarak yenen bir yeri var mı biliyor musun?
Do you just sit there and listen until she dies on the couch?
Kanepende ölene kadar oturup onu mu dinlersin?
I want to be there to see him sit you on your ass.
Sana nasıl oturttuğunu göreyim.
You know, sweetheart, I really should get over there so I could sit down with the producer and go over with what I'm gonna say.
Tatlım oraya bir an önce varmam lazım ki, yapımcıyla görüşüp programda yapacağım konuşmanın üstünden geçebileyim.
You can't just say that you're all backed up and just sit there, Izzie.
Hem kabız olduğunu söyleyip hem de öylece oturamazsın, Izzie.
Let me sit there. Do you think we could get some bread for him right away, please?
- Lütfen ona yiyecek getirir misin?
You hire a guy you slept with, you're still attracted to him... and you actually think you can sit there... and decide that it's not gonna happen?
Yattığın adamı işe alıyorsun, hala ilgini çekiyor ve orada oturup bana bunun olmayacağına karar verdiğini mi söylüyorsun?
You can sit there with the gin running out of your mouth, humiliating me...
İçkini yudumlarken, bir yandan da beni aşağılıyorsun.
You sit down there, darling.
Sen oraya otur, canım.
You can sit there for takeoff.
Kalkış için oraya oturabilirsin.
You can go on in, and just sit over there.
İçeri gir, ve oraya otur.
You just sit there and look at me!
Öylece oturmuş bana bakıyorsun ya!
I know I love you, but I can't settle anymore. I can't sit there, buried in a book, pretending that it doesn't hurt me when you're taking someone else to bed.
Seni seviyorum ama artık burda oturup, herşeyi görmezlikten gelemem
It's the, uh... empty seat beside the driver that's going to stay empty because Mom and Dad say that you guys have to be at least 12 years old to sit up there.
O sadece şoförün yanındaki boş koltuk, o da boş kalacak çünkü annem ve babam sizin 12 yaşından önce oraya oturamayacağınızı söyledi.
So, that means that you can't sit up there.
Yani oraya oturamazsınız.
Can you imagine having to sit there and look at the guy that did that to your wife?
Oraya oturmak zorunda olmayı ve karına bunu yapana bakmayı hayal edebiliyor musun?
You dare sit there and say, "No comment"?
Orada oturup "yorum yok" mu diyeceksin?
You give me Scylla or he can sit there and watch as Sofia's throat is slit.
Ya Scylla'yı verirsin, ya da Sofia'nın boğazının kesilmesini izler.
So you're just gonna sit there on the sidelines?
- Yani öylece durup seyredecek misin? Ne kadar insanın hayatı tehlikede biliyor musun?
You're willing to just sit there and let this guy eat bagels and lie up a storm?
Orada öylece oturup adamın çöreklerini yerken yalanlar söylemesine göz mü yumacaksın?
If you give it some time to get the electrolytes really buzzing in there you sit at this volt watch it'll continue to rise
Eğer elektrolit elde etmek için biraz daha vakit verirseniz, oturup izlediğinizde bu akımın gerçekten uğultuyla artmaya devam ettiğini göreceksiniz.
You sit on that curb up there.
Git kaldırıma otur.
- Do you want to sit there?
- buraya oturmak ister misin?
You sit there, you look at me,
Otur şuraya.
* "come sit next to me, you fine fellow" * * uh * * you run over there without a second to lose * * and what comes next?
* "Gel yanıma otur, yakışıklı" dedi * * Koştun yanına, kaybedecek bir saniyen yok gibi * * Ne olacak şimdi?
I mean, I guess I could go back to Chewy's and just kind of, you know, sit there, waiting for you, but it might take a while.
Yani, Chewy'nin Yeri'ne geri döner ve oturur, seni beklerdim, epey bir süre alabilir tabi bu.
How can you just sit there?
Burada nasıl böyle oturduğunu bilemiyorum!
( Leah ) Ray, how can you just sit there?
Ray, nasıl öylece oturabiliyorsun?
So sit here and think about how lucky you are that you're out here and not in there.
O yüzden buraya otur ve Burada dışarda olduğun ve içerde olmadığın için ne kadar şanslı olduğunu düşün.
You can't just sit there and wait for life to come to you.
Sadece oturduğun yerde oturup hayatın sana gelmesini bekleyemezsin.
You can sit there if you like.
İstersen oraya geçebilirsin.
you sit here 37
you sit down 85
you sit 68
you sit tight 42
sit there 99
therese 78
there 14012
theresa 292
there you go 7508
therefore 1419
you sit down 85
you sit 68
you sit tight 42
sit there 99
therese 78
there 14012
theresa 292
there you go 7508
therefore 1419
there you are 4720
there's always hope 39
there we go 2292
there aren't any 65
there isn't 382
there he is 3176
there you have it 213
there's no time like the present 22
there aren't 60
there it is 2912
there's always hope 39
there we go 2292
there aren't any 65
there isn't 382
there he is 3176
there you have it 213
there's no time like the present 22
there aren't 60
there it is 2912