Ayaklarım traduction Anglais
5,330 traduction parallèle
Ayaklarım!
My feet!
Ayaklarım mahvoldu.
My foot's broken.
Sinek ısırıklarıyla dolu olmam ve ayaklarımın nemden mahvolması hariç.
Except, I'm-I'm covered in mosquito bites, and my legs are chafed from the humidity.
Benim oğlum olarak doğduğun için, seni ölene kadar ayaklarımın altında çiğneyeceğim
I'll trample you to death for being born as my son
Daha gençken kendi ayaklarımın üstünde durmayı öğrendim.
From young I learnt to support myself.
Ayaklarım.
My feet.
Ayaklarım yere yapışıyor.
My feet are sticking to the floor.
Ben evdeyken, uyuyamadığım zaman eşim uyanıp bana milk shake yapardı ve kanepede oturup, televizyon izlerken uyuyana kadar ayaklarımızı ovardık.
When I was at home, my wife would get up when I couldn't sleep and make me a milk shake and we'd sit on the sofa and rub each other's feet while we watch TV till we fell asleep.
Gerçekten ve artık kendi ayaklarım üstünde durmam gerekiyor.
I just... I just... I do, and I need to stand on my own two feet now.
Sadece tekrar ayaklarımın üstüne kalkana dek.
Just until I get back on my feet.
Ayaklarımızın altında uzanan bu toprakları koruyabilmek uğruna kanun ve nizamı elden bırakmamalıyız.
We must look attentively at the Earth under our feet, and maintain a peaceful order to protect this land.
Ayaklarım coşuyor.
Swept me off my feet
Ayaklarımı kımıldatamadım.
I can't move my legs.
Peki tamam. ayaklarımı nereye koyayım?
All right. Where do I put my feet?
Uh, ayaklarımı nereye koymalıyım?
Uh, where should I put my feet?
Bununla kalmadı birde ayaklarımı çiğnedi.
Not only did he refuse, he stomped on me too.
Ağabey, Hanyang sanki ayaklarımızın altında.
I feel like the world is mine.
# Yardım et bana durabilmem için ayaklarımın üstünde #
♪ help me get my feet ♪ back on the ground
# Yardım et bana durabilmem için ayaklarımın üstünde #
♪ back on the ground
# Yardım et bana durabilmem için ayaklarımın üstünde #
♪ help me get my feet back on the ground ♪
Şeker yada şaka, ayaklarımı kokla.
Trick or treat. Smell my feet.
Ayaklarım üstüne doğrulunca takip edip bulurum belki.
Maybe I'll try to track him down once I'm back on my feet.
Ayaklarımı esnetmeme kat be kat değer bu.
Oh, this is well worth a stretch of my legs.
Ayaklarımızın üzerinde durana kadar bebeğe bakacaktı.
'She was going to look after the baby'until we got ourselves back on our feet.
Tabii ki endişelendiriyor, fakat bana ayaklarımı bulmak için bir dakika müsaade etmen gerek.
Of course it does, but you gotta give me a minute to find my feet here.
Ayaklarım örtünün üstünde.
Sorry. Shoes on the covers.
Tüm şehir ayaklarımın altındaydı.
The whole town was lit up beneath me.
Ayaklarım berbattı ama sağ elim feciydi. Her zaman bir yumruğu da kaldırabilirdim.
My footwork stunk, but I had a hell of a right hand and I could always take a punch.
Ben gidip ayaklarımı çay ağacı yağında bekleteyim biraz.
I-I'm gonna go, uh, soak my feet in tea tree oil.
Mesela, bakalım bu anahtarları ayaklarımı kullanarak buradan çıkarıp, havada tutup arabamın kontağına sokabilecek miyim?
For example, let's see if I can get these keys up and out the door, down to the curb, and up onto the hood of my car while only using my feet.
- Pis ayaklarım mı?
- Gross feet?
Ve siz bu akşam gitmeden önce bizim kendi ayaklarımız üzerinde durmamıza yardımcı olmanız gerektiğini düşünmenizi isteyeceğim.
And then before you leave this evening, I would ask that you please consider helping us get back on ours.
- O zaman ayaklarımızı direriz Amirim.
Then we dig our heels in, Chief.
Ayaklarım canımdan bezdiriyor.
My feet are killing me.
Bir erkek diğerine, günün ortasında biraz biftek, biraz şarap ve ayaklarını yerden kesecek bir cheesecake ısmarlayamaz mı?
Can't a man just take out another man in the middle of the day for some steak and some wine and some cheesecake that's gonna knock your socks off?
Susuzluk yüzünden yüzü ve ayakları şişmiş açlık yüzünden her tarafı titreyen küçük bir kız. Bu yüzden mısır çalıyor.
With her swollen feet, her swollen face as if just water remains
Sızmışım ve rüya görmeye başladım. Böyle kocaman siyah bir ayı. Arka ayaklarının üzerinde, sanki beni pençeliyordu.
I passed out and I started dreaming... this big black bear... was up on its hind legs sort of mauling me.
Ama tabii el ve ayaklarını kesip gözlerini çıkarman lazım.
But you still have to cut off her hands, feet, and pluck out her eyes.
Senin ayakların kırık mı?
Are your legs broken?
- Kendi ayaklarım üstünde durmalıyım.
I need to do this on my own.
Muhafızlarımız insanları boğazından asar ayaklarından değil.
Our guards hang men by their necks, not their feet.
- Duruşmadan bir gün önce erkek arkadaşım bir çanta eroin ile yakalanınca baban birden "Yapacak bir şey yok" ayaklarına başladı.
And then, like, a day before his hearing, the corrections officers bust him with one bag of heroin, and suddenly your dad's like, "Oh, there's nothing I can do."
Ayaklar çarpık, eller birleşik, ince bir dışkı bırakım pozu.
Legs crossed, hands folded, refined turd - pinching posture.
Ayaklarına hoşçakal dersin, anladın mı?
Kiss your legs goodbye you hear me?
- Suçluyum ayaklarını yutmuyorum.
I'm not buying the mea culpa.
Ayaklarınıza kapanıp yalvaralım mı?
Get down on our knees and beg?
Sana inanmak istemediğimden değil ama neden içeri geçip biraz ayaklarını kaldırmıyorsun? Bu arada ben de yardımcım Sniffer'la kokulu domuz ahırında kanıt toplarım.
It's not that I don't want to believe you, but why don't you just go on inside and put your feet up a little bit while Deputy Sniffer and I collect some evidence in your smelly, old pig pen?
Evet ve itibarım ayaklar altına alınır.
Yeah, and my reputation will be trashed.
Fark edebileceğiniz gibi Brendan McCann'a karşı baş tanığım kafası, elleri ve ayakları kesilmiş vaziyette McCann'nın bagajında bulundu.
As you might also be aware, my star witness against Brendan McCann was found in the trunk of McCann's car with his head, hands, and feet removed.
Senin ellerini ve ayaklarını kestiğimiz de tamam olacak mı?
Is it okay if we cut off your hands and legs?
Umarım oğlumla kızım da eşleri ayaklarını kaydırdığı zaman birbirlerinin yanında olurlar.
I hope my son and daughter can be there for each other when their spouses inevitably turn on them.