Bir de traduction Anglais
248,629 traduction parallèle
Ve bir de duşa bakın.
And check out the shower!
Hızlandırılmış çekim ve kamerayla ilgili zaten bir sürü sorun mevcuttu, bir de o kadar çok bilmediğimiz şey vardı ki.
We had all of the issues associated with just dealing with the time-lapse, the camera, but we also had just so many unknowns.
Bir de lutea, gördüğün o büyük olan.
And Lutea, that big one that you saw. So- -
Bir de özel oyuncağı var...
And he has a special toy...
Bunu bir de Keşişlerin öldürdüğü insanlara söyle.
Not so much for the people the Monks are killing.
Ben de öyleydim. Ajanlarımdan brinin masum insanları hedef alan bir görev yürüttüğünü öğrenince.
I was, too, when I discovered one of my agents was running an op targeting innocent people.
Uzak bir ihtimal ama olsun yine de.
It's a long shot, but it's something.
10 güne ya da daha fazlasına yayılmış 30 saatlik bir Skee-topu oynamak gerekir. Atışlarının gelişimine de bağlı.
I'm thinking 30 or more hours of Skee-ball spread over ten or so days... depending on how your shot improves.
- Bence ara vermelisin. Bir iki bir şey iç stres atmak için.
- I think you need a break, maybe a drink or two to de-stress.
Akademide tanıştığımız o günde içinde müthiş bir öfke vardı. Ama aynı zamanda doğru olan için savaşma potansiyeli de vardı.
You know, that day we met at the academy, you had so much anger inside of you but so much potential to fight for what's right.
Bir buçuk yıldır ayık, ama yine de şuruplarınızı saklamak isteyebilirsiniz. "
She's sober a year and a half, but you still might want to hide the Nyquil. "
Biliyor musun, ben de bir kere ayıktım.
You know, I got sober once.
Hey, şimdi de görüntüleri ekranlara böleceğiz... çünkü yapımcım bana Game of Thrones'da bir Albino'nun küvetin içinde ejdarhaları isimlendirir gibi bir kızla sevişmesini yakaladığımızı söylüyor.
Hey, we're gonna split the screens now because my producer is telling me on Game of Thrones we got a malnourished Albino plowing a girl in a tub as he names dragons.
En son böyle bir sahne çıkardığımızda, Pek çok takipçimizi kaybettik, Ve bir gözümüz de The Knick dizisinde.
Last time we went to that, we lost a lot of subscribers, and we're keeping an eye on The Knick.
Bir çörek kapın, siz de bandırın!
Grab a donut, go to town!
Belki de yukarı çıkmak için bir yol bulabiliriz.
Maybe we can find a way up.
Belki de bu bir kestirmedir.
Maybe this is a shortcut.
Eminim Sabine için de bir yol bulacaksın.
I'm sure you'll find a way to get through to Sabine.
O zaman biz de o veledi bir kaç yıl geçtikten sonra buluruz.
So we'll just find that brat when he's a few years older.
Yarın öğleden sonra 4'de, çok önemli bir görüşme gerçekleşecek, Thomas Edison, Henry Ford, ve J.P. Morgan arasında.
At about 4 : 00 p.m. tomorrow, there's gonna be a very important meeting between Thomas Edison, Henry Ford, and J.P. Morgan.
Bu dünyada dar alanlardan çıkabilen en iyi kişi sensin, ve ben de gerçekten dar bir alandaydım.
You're the best in the world at getting out of tight spots, and I was in a really tight spot.
Ve annen de... annen de onu durduramayacak kadar zayıf bir kadındı, değil mi?
And your mother... your mother was too weak to stop him, wasn't she?
İlk karından bir bebeğin olduğunu da biliyorum, ve yeni bir kadınla yeni bir başlangıç için aileni terk ettiğini de biliyorum.
I know that you have a baby with your first wife and that you abandoned your family... to start a new one with a new woman.
Makineye pilotluk yapacağım, ve bir gün Garcia Flynn'i de yakalayacağız.
I'll pilot the Lifeboat, and one day, we will catch Garcia Flynn.
İkimiz de var olduğun bir zamana geri gidemeyeceğini biliyoruz, bu yüzden cinayeti veya Wes'i durduramazsın. Hayır.
Now, we both know you can't go back to any time you already exist, so it's not like you can stop the murder or even... even stop Wes.
Pekala, sen sınıfa bir şeyler öğret ben de Call of Duty oynamaya öğretmenler odasına geri döneyim.
OK so, you teach the class, I'm gonna kick back in the teachers'lounge with Call of Duty.
Ne var ki kendi gezegenimizde de uzaylı dünyasına benzer bir dünya var ve burası, hayatla iç içe.
Yet, we have this almost-alien world on our own planet... just teeming with life.
Sağlıklı bir okyanus olmazsa, gezegenimiz de sağlıklı olmaz.
Without a healthy ocean, we do not have a healthy planet.
Florida Keys'de tipik bir durum.
Very, very typical of the Florida Keys.
Richard bana bir e-posta gönderdi ve buna iki fotoğraf ekliydi. FİLM YAPIMCISI Birisi sağlıklı, birisi de ölü bir mercan resifini gösteriyordu.
Richard sent an e-mail, out of the blue, and he attached two photographs, one of a healthy coral reef and one of a dead coral reef.
Hiç de sessiz bir dünya değildir.
It's not a silent world at all.
Zor bir karar vermek zorundaydık. Ya pek de elverişli olmayan ilk planımıza sadık kalacaktık ya da Büyük Set Resifi'nin ısınan kesimlerine bakmaya gidecektik.
We essentially had to make a difficult decision to stick to our original plan, with less-than-ideal odds, or we go check out some of these other portions of the Great Barrier Reef that were getting really warm.
Gerçekten de korkunç bir durum.
Yeah, the whole horrible, horrible, ghastly mess.
Belki de Zack diyecek ki, "Charlie... sadece üzgün yaşlı bir adam ve... biz bunları düzeltebiliriz."
Maybe Zack will say, "Charlie... he's just a gloomy old man, and, uh... we can fix these things."
ARD'de yayımlanan yeni bir Alman belgeseli ortaya böyle bir iddia attı.
That's according to a recent German documentary aired on ARD.
Dopingle Mücadele Ajansı yıl sonuna kadar bir rapor istiyor, atletizm yetkilileri de iş birliği yapmayı kabul ediyor.
The Anti-Doping Agency wants a report by the end of the year, and athletics officials say they'll cooperate.
ALTINCI ETAP COL DE LA MADELEINE - 1992 M Tek planım, bu yıl çok daha iyi bir performans sergilemekti.
My whole plan was to have a substantially better performance this year.
En ilginci de, bilgisayar kullanmama izin veriyorlardı. Yani bir psikiyatri kliniğinde, laboratuvar başkanı gibi bütün Rus ulusal takımına tavsiyede bulunuyordum.
The most funny thing, they allowed me to use computer, so I was working in psychiatric clinic like a head of laboratory director, advising the whole Russian national team.
Soçi'de testlerin nasıl düzenlendiği hakkında bir FSB dosyası verdi.
He provided an FSB file of how the testing was arranged at Sochi.
İsviçre'de tek bir şirkette üretiliyorlar.
It's one particular company in Switzerland that makes them.
Birazdan duyacaklarınız, ne Tom Clancy romanından alıntı, ne John le Carré'in usta kaleminin ürünü ne de Robert Ludlum'ın bir eserinin uyarlaması.
What you're about to hear is not lifted from a Tom Clancy novel, nor is it borrowed from the elegant prose of John Le Carré or adapted from Robert Ludlum's work.
Soçi'de madalya alan onlarca kişi gizli bir komploya...
Dozens of Sochi medal winners were part of a secret...
Sizce bir bilim insanı olarak Soçi'de yer almış olmaktan memnun muyum?
Do you think, as a scientist, I am happy to have been in Sochi?
Hiç de küçümsenecek bir gazete değil.
Not exactly the smallest paper on Earth.
Bu iki tür, gezegenleri gibi tarihini de kıvançla paylaşmaktadır. İnsanlar ve Keşişler kusursuz ve keyif dolu bir birliktelik içerisindedir.
Two species, sharing a history as happily as they share a planet, humanity and the Monks are a blissful and perfect partnership.
TV'de söylediklerini hesaba katınca nasıl göründüğünün farkındayım ama önemli değil çünkü bir planı olduğunu biliyorum.
And I know how it looks, Mum, with all the stuff that he's been saying on the telly, but it's all right, because I know he has a plan.
Sen de bir ölüyle konuşuyor- -
Right now, you'd be talking to...
Benim de bir zamanlar hayali ahbabım vardı.
I used to have an imaginary friend.
Tek söyleyebileceğim, şükür ki Dalekler değil de Keşişler gibi iyi niyetli bir ırka teslim olmuşuz.
All I can say is that we are lucky it was a benevolent race like the Monks, not the Daleks.
Bir noktadan sonra neslinde tek kalan kişi sidikli bir kızdı, ben de onu bir volkandan aşağı ittim.
Well, at this point, all that was left of the bloodline was a wee girl, and I just pushed her into a volcano.
Benim de öyle biri olmamı bekliyorsan burada daha çok uzun bir süre kalacağım demektir.
If you're waiting for me to become all that... I'm going to be here for a long time yet.