Cesaret traduction Anglais
9,523 traduction parallèle
Benden önce hiç kimse ona dokunmaya cesaret edemez.
No one will lay a finger on my boy... before me.
Cesaret buluyorum
♪ uh-oh ♪
değiştirebileceklerim için cesaret...
The courage to change the things that I can...
Tanrım, bana değiştiremeyeceğim şeyleri kabullenmem için sabır değiştirebileceklerim için cesaret ikisini birbirinden ayırmak içinse akıl bağışla.
God, grant me the serenity to accept the things that I cannot change, the courage to change the things that I can, and the wisdom to know the difference.
- Karına vurmaya nasıl cesaret edersin?
Hey... how dare you hit your wife?
Ancak sonra, aşağıya bakmaya cesaret etmem gerekti.
But then I have to dare to look down.
Ancak hâlâ fısıldamak için cesaret topluyordum.
But, still I gather the courage to whisper.
Saçmalayacağına cesaret verici şeyler söyle.
Don't say nonsense Say encouraging words instead
Bunu söylemeye nasıl cesaret edebilirsin?
How dare you fucking say that to me?
Hepimize telefonları kasaya koymak için cesaret verdim.
I dare us all to lock our phone in the safe..
Tanrım. Huzur ver bana. Değiştirmeye cesaret edemeyeceğim şeyleri kabullenmemi ve bilgeliği farketmemi sağla.
Oh, God, grant me the serenity to accept the things that I cannot change the courage to change things I can and the wisdom to know the difference.
Huzur ver bana. Değiştirmeye cesaret edemeyeceğim şeyleri kabullenmemi...
Serenity to accept the things that I cannot change courage to change the things I can..
- Şans mı? Bu cesaret verici! - Güvenli eve gidip bir sonraki hamlemizi düşüneceğiz.
- We'll go to the safe house, figure out our next move there.
Öğrenmek için cesaret gerekir.
To learn takes courage.
Cesaret saygıyı hak edebilir.
Courage can win respect.
- 10'un aşağısında yapmaya cesaret etmelisin.
I dare you to do it in under 10. Come on!
Ve senin yaptığın şey sırf bu yüzden daha tehlikeli, daha cesaret gerektiren bir işti.
And what you did was more daring, more dangerous because of it.
Nasıl cesaret edersin!
How dare you!
Bir adamın cesaret veya haysiyeti kalmayıncaya dek acı ruhu bitirir.
Pain eats at the soul until there is nothing left of a man's courage or dignity.
Çilemiz sırasındaki cesaret ve sadakatin takdire şayandı.
Your bravery and loyalty during our ordeal deserves recognition.
Bu cesaret gerektirir ve ben bunu takdir ediyorum.
It takes courage and I admire that, you know?
"Üstün Cesaret Geçidi"... ve "Roketatar Pasajı."
Soldiers dubbed its corridors "Purple Heart Lane" and "RPG Alley,"
Nihayet Zerkavi'nin adamları savaşıyor... ve ABD ordusunun gücüne meydan okumaya cesaret ediyordu.
At last, Zarqawi's men were making a stand, daring to confront the full might of the US military.
- Üstün cesaret aleti!
- It's a purple dick!
- Üstün cesaret penisi!
- It's a purple penis!
Benim için, sen cesaret verensin... asla hayal edemediğim kadar davranmam için.
For me, you are a giver of courage... to act as I never imagined.
Müdahele etmeye cesaret ediyorsun!
You dare to interfere!
Cesaret edip bu yolu
Your courage will pull us through.
Bazen savaşmamak savaşmaktan daha çok cesaret gerektirir.
Sometimes it takes more courage not to fight than to fight.
Size cesaret veriyor.
She makes you brave.
Cesaret konuşmasını boşver.
Hell of a pep talk.
Vajinanın cesaret konuşmasına ihtiyacı var.
Listen to me. Your vagina just needs a pep talk.
Kendini zayıf ve kafası karışık biri gibi görürdün ama bence sorgulamaya cesaret ettiğin için korkusuz biriydin.
You saw yourself as weak and conflicted, but to me you were fearless because you dared to question.
Hiçbirimizin cesaret ya da inanç hususunda kusurlu bulunmaması için
I pray to God Almighty that not one of us is found wanting in either courage
Seni görmek onlara cesaret vermiyor mu?
Does it not give them courage to see you?
Dün gece o iki kıza cesaret verdin.
Last evening... it gave courage to those two girls.
Para olmadan geri dönmeye cesaret edemezsin!
Don't you dare come back without money!
Endişeli olmanı anlıyorum ama aylardır takdire şayan bir cesaret gösterdin.
I understand your worries, but... For months you had been showing to have an admirable courage.
Bu cesaret ister ve senden bir iki şey öğrenebilirim.
It takes balls and I could learn a thing or two from you.
Cesaret gerektiren bir kumardı ama sonuç vermedi.
That was a bold gamble which did not pan out.
O çocuk azim ve cesaret doluydu.
That kid had a tubful of guts and courage.
Ülkeyi yönetmek için konuşmaya cesaret eden kaç kişi şu an hapiste? - Adam!
How many men and women are now in prison for daring to speak up for home rule?
Cesaret insani özelliklerin ilkidir çünkü diğerlerini güvence altına bu niteliktir.
"Courage is the first of human qualities " because it is the quality which guarantees the others. "
- Harika olmak için cesaret etmelisin.
- I want to dare to be great.
Büyük ihtimal kellene ödül koyarlar ama kimse buna cesaret edemez.
You probably got a price on your head, but no one's gonna take the contract.
Korkan bir kişiye, başkasının korkusu kadar hiçbir şey cesaret veremez.
It's been said that nothing gives the fearful more courage... than another's fear.
Kabul töreni esnasında bana cesaret verecek şeylerle.
Things that will... you know, give me courage during the Initiation.
Seni aramak istedi ama telefonda konuşmaya cesaret edemedi.
He wanted to call you, but he didn't dare to speak on the phone.
İçkinin verdiği cesaret olmasa hayatta böyle konuşamam.
But I have no reason to say it if I'm not drunk!
- Senin asla cesaret edemediğin şeyi.
What you never had the courage to do.
Cesaret isteyen işler.
They're bold.