Dır traduction Anglais
98,156 traduction parallèle
Gerçeklikte yapılan değişiklikler ise kalıcıdır.
Changes to reality, however, those are permanent.
- Foklar tatlıdır.
Seals are cute.
- 20 yaşımdan beri askerim ben ama davamız herkesin davasıdır aileden gelen önceliklere bakılmaksızın eşit muamele görmek.
I've been a soldier since I was 20 years old, but our cause is the cause of all men : to be treated equally, regardless of hereditary privilege.
Benim bildiğim tek şey, Legion'ın bunu alana kadar durmayacağıdır. Ve aldıklarında da dünyanın sonu gelecek.
All I know is that the Legion of Doom will not stop until they get this, and once they do, the world, as we know it, is over.
Kriptonit normalde elementlerin en kararlısıdır.
Kryptonite is normally the most stable of elements.
" Birinin acısı, hepimizin acısıdır.
" The hurt of one is the hurt of all.
O kadar uzun zamandır sana takılı kalmış ki dışarıdaki fırsatların farkında deği.
She's been slumming it with you for so long, she doesn't realize what's out there.
Belki de Mon-El haklıdır.
Maybe Mon-El was right.
Çok dırdır hatırlar gibiyim.
I seem to recall a lot of grumbling.
Kendisi barış yanlısıdır.
Clearly, she's a pacifist.
Belki de Alex ve Başkan haklıdır.
Maybe the President and Alex are right.
"Kalbin neredeyse evin orasıdır."
"Home is where the heart is."
Dışarıdan bakınca temiz görünüyor ama işin altında kesin bir suç vardır.
Now, the surface looks smooth, but there's got to be criminality underneath.
Yaptığımız her şey tüm günahlarımız yazılıdır.
Everything we've done... all our sins... they're written.
Tutuşma, hava akımına bağlıdır.
Conflagration relies on airflow.
Bir terörist saldırısı sırasında çocukları dışarı çıkarmaktan endişe etmiyor musunuz?
Governor, aren't you worried about bringing your kids out in the middle of a terrorist attack?
Ya da fonu bekletmek için, en iyi yer orasıdır.
Or the best place for funds to be held in probate.
Belki değişen ay ışığıdır.
Maybe it's the moonlight.
Bu turuncu olanlar en canlı olanlarıdır.
These orange ones are the most vibrant.
Bak, belki de insanları başından atmak yerine arayı düzeltme zamanıdır.
Look, perhaps it's time to mend bridges, rather than throw people off them. Hmm?
Çekirdek plan biraz daha pahalıdır.
The core plan costs a little more.
- Sürecinin parçasıdır.
- Part of his process.
Orada tanıdığım herkes topluma kazandırılmak istiyor.
Everyone I know in there wants to be rehabilitated.
Haneye tecavüz ustasıdır.
She is a B and E magician.
Mesele şu ki Boyd amca, bu kadar para mutlaka yasa dışıdır.
The point is, Uncle Boyd, that much cash money's ill-gotten.
Peki, yani, % 50'lik bir ihtimal var mıdır?
Yeah, yeah, so... would you put it at, like, 50 %?
Bence benim taşaklarım daha kıllıdır.
I think I got more hair on my lip than he does on his nuts.
Fleischer ve Stephenson bir yıldan fazladır sahnedeler.
Fleischer and Stephenson open mic'd for over a year.
Gerçek kahkahalar rahatlatıcıdır.
Real laughter... It's cathartic.
Seyirciler arasında gezinen senin veonların hakkındaki bazı gerçeklerin bir akımıdır.
It's the current that moves through an audience when some truth about who you are, about who they are, is revealed.
Evet, Sully Paterson'a bir alkış kendisi savaş kahramanıdır.
Yeah, give it up for Sully Paterson, a... genuine war hero right there, man.
- Sence karides var mıdır? - Olabilir.
Do you think there will be shrimp?
Bizimkiler savaşçıdır.
We're, indeed, fightin'stock.
Ortakçılık sabit olmasının yanı sıra her rulet tekerleği gibi şaibeli ve aldatıcıdır.
Sharecroppin'is a fixed game, as rigged and treacherous as any roulette wheel.
Eh, üzerinde hayatta senin dilin hangi yönünü bağlıdır yıllar pek çok binlerce.
Well, depends upon what aspect of your language have survived over so many thousands of years.
Kafesleri devre dışı bırakır.
It will shut down the cages.
Onları zor kullanarak sınır dışı ediyorsun.
You are forcibly deporting them.
Onlara borcunu ben kapatırım dedim.
I told them I'd clear his debt.
Enerji çıkışını aşırı yüklemeden, anyon girişini arttırmaya çalışırdım.
I'd try to find a way to increase the anion input without overloading the energy output.
Yaptığı temizliği seviyorum ama ya bunu yapar ya da sınır dışı edilir.
I love the way she cleans, but it's either this or she gets deported.
Hayır, gitarı yanına almıştır.
No, he'd take it with him.
Yani hastanede kendi rızası dışında kalıyor.
So she's in the hospital involuntarily.
Trafik ışıkları devre dışı kalmıştır.
Traffic lights have been disabled.
Sanırım küçük bir bağış yapacağım.
I think I'd like to make a small donation.
- Parayı memnuniyetle alırım.
I'd be happy to take your money.
Üç saatlik yemeklerimizde aşırı derecede sarhoş olunca bir oda tutmak zorunda kalışımızı hatırlıyor musun,
Do you remember when we used to get so drunk, we'd have those three-hour dinners, we'd have to get a room.
Bu saşimi karılarını cebimden çıkarırım.
I'd buff circles around these sashimi bitches.
Kendi yatırımımın tamamını tazmin eder, net kazancın da % 2,5'ini alırım.
I would get to recoup 100 % on my investment. I'd get two-and-a-half percent of... - you know, the net profits.
Kendi yatırımımın tamamını en kısa sürede tazmin etmeliyim, sonra... % 25.
I'd need to, obviously, recoup 100 % of my investment as soon as possible, - and then I'd have two... - Twenty-five percent.
Hayır, Bel Air'de bir çift beyaz polis tarafından çekildiğimde... İsa'yı bulduğumu düşünmüştüm.
No, I figured I'd find Jesus after I'm pulled over by some white cops in Bel Air.
Buna bayılır.
She'd love that.