English phrases | Russian phrases | Turkish phrases
Translate.vc / Turc → Anglais / [ F ] / Fın

Fın traduction Anglais

54,907 traduction parallèle
Hepsi sınıfın içindeler!
They're in a classroom!
Buna gizemli bir yabancının sınıfın arkasında beni izlediğini fark ettikten sonra daha da terlediğim gerçeği de eklenebilir.
Which may account for the fact that I have become significantly sweatier once I've noticed the mysterious stranger watching me from the back of the room.
Sizin sınıfınızda olması gerekiyordu.
He's supposed to be in your class.
- Sen de mi onun sınıfındasın?
- Oh, you have him, too?
Herkes sınıfına.
Everybody, go to class.
Sınıfınıza!
Go to class!
Herkes sınıfına gitsin.
Get to class, everybody!
Herkes sınıfına.
All you, get to class.
Ebedi Canavarın ateşten dolu fırtınası şeklinde ortaya çıkacağına hiç şüphe yok.
There is no doubt that The Beast Forever will reveal itself as a hailstorm of fire.
İnsanları işine geldiği zaman kullanıp, sonra da bir kenara fırlatmazsın.
You can't just enjoy people when it suits you, use them up and toss them aside.
Ama en azından tek bir gemi de olsak valiye bir tehdit teşkil ederiz ve o da peşimize düşerse, oradan sağ çıkanların kaçıp doğu kıyısına çekilmeleri için bir fırsat yaratmış oluruz.
But if we run with the one ship that still presents a threat to the governor, he may very well chase and give the survivors their best chance of escaping to the fallback position on the eastern shore.
Rengine ve gözeneklerine bakılırsa, geleneksel odun fırınında pişirilmiş.
From the color and porosity I'd say it was baked in a traditional wood oven.
Bunları yapan tüm market, fırın ve pastanelerin listesi lazım.
I need a list of all the stores, bakeries and patisseries in the valley who make them.
Fırını sevmediği için Amerika'ya giden kızı?
The one who moved to America because she didn't like the bakery?
Sana fırın listesi vereyim.
I'll give you a list of bakeries.
O yüzden artık sende fırının anahtarı var.
That's why you have the key of the bakery now. Your key.
Fırının unundan örnek.
- A sample of the bakery's flour.
Öbür fırınların sonucunu vermeden beklemek istemedim.
I didn't want to wait for them before giving you the results from the other bakeries.
Neden fırında kullandığın undan vermedin Flora?
Why didn't you give us the flour you use in the bakery, Flora?
Bize bıraktığın örnek fırında kullanılan un değil.
The sample you left for us isn't the kind you use in the bakery.
Rosaura'nın fırındaki undan kullandığını biliyoruz, yani bunlar bize doğru örnek verseydin... sende de çıkacak olan sonuçlar.
We both know that Rosaura uses flour from the bakery, so those are the results you would have had if you'd given us the correct sample.
Getirdiğin txantxigorri'yi inceledim ve istediğin gibi, onu yapabilecek fırınların listesini verdim.
I analyzed the txantxigorri that you brought me and made a list of bakeries that could have made it, just as you asked.
- Ve niye sende fırının anahtarı var?
- Why do you have a key to the bakery?
Fırçayı düşürür, sen alırsın ve birden dünyanın en pahalı ayakkabı boyamasına maruz kalırsın.
He drops the brush, you pick it up, and suddenly you're getting the most expensive shoeshine in the world.
Zayıf beyinlerimizi ve becerilerimizi, kaybetmenin, hastalıkların ve yıkımın gücüne karşı ortaya koyduğumuz bir oyun.
In which we pit our puny brains and skills against the forces of destruction and disease and lose.
Fırsatını bulduğumuzda kızı paketlemeliydik.
We should have put her in the bag when we had the chance.
Tahminim sözlü olduğu yönünde. Zeki çocuğun teki zayıf noktasını bulmuş olabilir.
My guess is that it's verbal and that some smart kid has found his weak spot.
Ne zaman zayıf hissederseniz buna bakın...
Whenever you feel weak, remember...
Geçitteki kızlarla konuşma fırsatını bulduğunu duydum.
So, I heard you got a chance to talk to the girls from gateways.
Sınıf İngilizce Dersi.
- English Lit. - Okay.
Deneysel Biyoloji sınıfı öyle hocası resmen belalı biri.
There's this one Experimental Biology class, though. The teacher's kind of a badass.
Beyefendi bu birinci sınıf bileti değil.
Sir, this isn't a first class ticket.
Birinci sınıf mı?
First class?
Birinci sınıfı komple uyuyarak geçirmişim.
I slept through first class.
Fırfırlı Paskalya şapkanla heyecan duymalısın birileri ekranı bile olmayan bir şeylere inandığı için memnun olmalısın.
In your Easter bonnet with all the frills upon it, you should be thrilled, overjoyed that anyone believes in anything that doesn't have a screen anymore.
Hayır, sınıfı var.
No, she's got her class.
En azından F-sözcüğünü yaptığın zaman...
At least when you do the F-word...
İlk önce F-sözcüğünü kullandın.
First you got the F-word.
Ancak bu yalnızca zorluklarla Büyük fırsatların kendilerini gösterdiğini Geleceğimizi değiştirmek için.
But it is only through challenges that great opportunities present themselves to change our very future.
Amerika'ya varırsınız fırsatlar ülkesi, süt ve bal ve tahmin edin ne olur?
You arrive in America, land of opportunity, milk and honey, and guess what?
Gitmeden önce Gaston, annene selamını iletmeni istedi ve babana da şöyle demeni istedi eline fırsat geçtiğinde babanın işini bitirecekmiş.
Ooh, um, before you go, tell your mom that Gaston says hi and also tell your dad that my dad wishes he'd finished off your dad when he had the chance.
Sanırım insanların zayıf noktalarını görmekte iyiyim.
I guess I'm good at seeing what makes somebody tick.
Bence bunu yine yaparsan sıfıra yakın beyin fonksiyonuyla geri dönersin.
So, I'd say that if you go under again... you're coming back with next to no brain functionality.
Tüm bunların ne olduğunu bilmiyorum. Ama bir anlamı varsa işler çok zorlaşsa bile sıfırlama düğmesine basmamakla ilgili olduğunu düşünüyorum.
And I don't know what any of this is... but I do think if there's a meaning to any of it, it has something to do with not pressing the reset button, even if things get really rough.
Bu küçük işi hayatımın en önemli fırsatı olarak görürüm.
And I feel like this little job has become the biggest opportunity of my life.
Bu kadar sıkı fıkı bir sektördeyseniz yaptığınız şeyi sevmelisiniz.
If you're in an industry that's that intimate, you need to love what you're doing.
Dışarıda tanışma fırsatınız oldu mu?
Did you two get a chance to meet outside?
Yedinci sınıfı hatırlıyor musun?
You remember seventh grade?
Yanlış DVD getirmiş, bütün sınıf bekliyor.
He has the wrong DVD for today, so the whole class is waiting.
Genelde ikinci sınıf dedikodularına kulak asmam ama söylemeden edemeyeceğim, liste doğruymuş.
I don't usually listen to sophomore gossip, but, um... for what it's worth, that list got it right.
Şimdi isimsiz sınıf tartışma kesemizde bu hafta neler olduğuna bir bakalım.
Okay, it's time to look at our anonymous class discussion bag and see what we have this week.

© 2017 - 2024 Translate.vc | [email protected]