Kıpırdamıyor traduction Anglais
178 traduction parallèle
Aziz guru, hayatına mal olacak korkusuyla adamlarım kıpırdamıyor.
Beloved guru, our men will not move if it is to cost your life.
Hiç kıpırdamıyor.
He doesn't seem to be moving at all.
Korkunçla, senli benli olmuş kanlı düşüncem : Kılım kıpırdamıyor.
Direness, familiar to my slaughterous thoughts cannot once start me.
Fasulye sırığı yerinden kıpırdamıyor! Tek bir tanesi için bile ölüyor, ama parmağını bile oynatmıyor!
Dying of greed, but too lazy to make an effort
- Yaprak kıpırdamıyor.
- Not a glimmer.
Amma biri var ki yerinden kıpırdamıyor. "
"But there's but one in all doth hold his place."
- Kıpırdamıyor.
- He's lying still.
Bu şey kıpırdamıyor.
This thing isn't moving'.
Kıpırdamıyor.
He stays.
Tetsu kıpırdamıyor.
Tetsu's not moving
Kıpırdamıyor, lanet!
He's not moving, damn it!
Adam o olmadan kıpırdamıyor bile.
He won't make a move without her.
Uyandırmaya çalıştım Bay Burke, ama kıpırdamıyor.
I tried to wake her, Mr. Burke, but she wouldn't budge.
Doktor, kıpırdamıyor.
Doctor, it won't move.
- Hiç kıpırdamıyor mu?
- Doesn't he move?
Dudaklarınız... kıpırdamıyor.
Your lips... don't move.
Kıpırdamıyor.
It won't move.
- Hayır, yerinden kıpırdamıyor.
- No, he ain't doin'nothin'.
Kılı kıpırdamıyor dudakları bile oynamıyor gözünü zor kırpıyor.
He doesn't even dribble, or move his lips, he hardly even blinks.
Kıpırdamıyor, şu lanet şey kıpırdamıyor bile...
Sittin'there. The damn thing's just sittin'there.
Kimse kıpırdamıyor.
They won't do anything.
İki gündür kıpırdamıyor.
He hasn't moved in two days.
Kont, zincirler kıpırdamıyor!
Count, the steering is jammed!
Kıpırdamıyor.
He can't do anything.
İki kıpırdamıyor.
Two is not moving.
Frank, kıpırdamıyor.
Frank, he's not moving.
Bir kardeşin olduğunu bugün yeni öğreniyorsun ama kıIın kıpırdamıyor, yüzünde en ufak bir tepki göremiyorum. Sevin demiyorum.
They tell you today that you have a brother... and I don't see in your face one little reaction.
Kıpırdamıyor.
Holding still.
Kız'ın kılı kıpırdamıyor.
She doesn't move.
Kıpırdamıyor bile.
He ain't even moving.
- Kıpırdamıyor bile Tracy.
- It won't budge, Tracy.
Nino kıpırdamıyor.
Nino's not moving.
Yaprak kıpırdamıyor.
Nothing's going on, really.
Sadece seninle konuşacakmış ve yerinden kıpırdamıyor.
He'll only talk to you, and he won't move any closer.
Kıpırdamıyor.
She ain't moving.
Arkadaşlarınız bize ateş ediyor, sizin kılınız bile kıpırdamıyor, tutmuş bana kemer yüzünden bağırıyorsunuz.
How can you be so damn calm? Your buddies just shot enough ammo at us to destroy Europe, and you're worried about my seat belt?
Kimse kıpırdamıyor.
Cleans the place out. They don't lift a finger.
Kıpırdamıyor.
- It won't go.
Kıpırdamıyor.
It isn't moving.
Kıpırdamıyor.
- It's not moving.
Çenesi kıpırdamıyor.
Her jaw won't move.
Gözetlediğimiz çıplak adam kıpırdamıyor mu diyeceğiz?
Tell them the naked guy we stare at isn't moving?
Onu uzaklaştıyor ama o yerinden bile kıpırdamıyor.
She pushes him away and he won't budge!
Kıpırdamıyor!
it won't move!
Kıpırdamıyor.
It isn't gonna budge.
- Kimse kıpırdamıyor, değil mi?
- Nobody's moving, right?
Bunlar yerinden kıpırdamıyor, adamım.
This ain't moving, man.
Kıpırdamıyor.
It doesn't move.
Bizimki kıpırdamıyor bile.
He doesn't flinch.
Kollarım kıpırdamıyor.
MY ARMS WON'T MOVE.
Neden kıpırdamıyor?
Why isn't he moving?