Lot traduction Anglais
160,043 traduction parallèle
Birçok yaşamın kurtarılmasını sağladılar.
They've saved a lot of lives.
Annenle baban da başkaları için çok şeyi feda etti.
And your parents have sacrificed a lot for others.
Sen de bayağı cesaret örneği gösterdin.
And you've shown a lot of courage, too.
Çok fazla şeye ihtiyaç duyuyorsun.
You kind of need a lot.
Mâli yardımda bulunabiliriz. Yüklü bir meblağda.
We can help you financially- - a lot.
Kötü şeylerin yaşanmasını önlemek için yapabileceğimiz bir sürü şey var.
There's a lot we can do to prevent bad things from happening.
Onun yaşındaki birine çok geliyordur.
It's a lot for a man his age.
Ama dünyada işler, bu ülkedeki çoğu insanın düşündüğü gibi yürümüyor işte.
But the world- - it doesn't work the way a lot of people here think that it does.
Bir sürü evrak toparladım bütçe dökümanları, mekânlar, eşleştirebileceğimiz şeyler.
I got a lot of paperwork, you know, budget spreadsheets, locations, things we can match to.
Üstelik çoğumuz birçoğumuz atlatamadı bunu.
And a lot of us- - a lot of us didn't make it either.
İyi gibi görünüyor ama bize pek bir şey söylemez.
She seems okay. We don't get a lot of information.
Biri yine bana saldırırsa, tıpkı otoparktaki gibi.
If someone was to go after me again like... like in the parking lot...
Son günlerde başından çok şey geçti.
You've had a lot going on lately.
Sık sık düşünüyor musun onu?
You think about him a lot?
Sorumluluğun çok fazla.
It's a lot of responsibility.
Ama ailesiyle bayağı zaman geçiriyordun, öyle mi?
But you've been spending a lot of time with her family?
Harikaymış, sık sık görüşüyorsunuz o zaman.
Oh, well, that's great. So you get to see him a lot.
Ama böyle şeyler yaşayan birçok çocuk gördüm.
But, you know, I-I know a lot of kids who have gone through that sort of thing.
Başa çıkman gereken çok şey var ama başa çıkabiliyorsun.
You have a lot to handle, but you're handling it.
Ama diplomatik çantada taşıdıkları daha bir çok şey var.
But they transport a lot of other things in the diplomatic pouch, too.
- Kafanda çok şey var.
You've got a lot on your mind.
Dünyanın dört bir yanındaki birçok kurumda dostları var.
It has a lot of friends in a lot of organizations all around the world.
Ailemizde önemli bir yere sahiptin.
You've meant a lot to our family...
Ama buradaki hayatta da çok da güzel olmayan şeyler var.
But there's a lot about life here that's not so great...
Senin hakkında çok şey biliyorum Emma.
I know a lot about you, Emma.
" Benimle otoparkta buluş.
" Meet me in the parking lot.
Başka bir sürü harika filmi daha var.
He had a lot of other great movies, too.
O bunu çalmayı çok severdi.
He, uh, liked to play that thing a lot.
Ve bana kalırsa romantizm için bundan fazlası gerek.
And it seems like to me romance takes a lot more than that.
Bunu yapan çok komedyen yok.
Not a lot of comics who are doing that.
Bilmiyorum, gördünüz mü, Hristiyan ressam, aydınlığın ressamı falan...
I don't know if you've seen it, it's Christian painter, painter of light, a lot of...
Ve... Arkadaşım dedi ki, " Biraz hızlı konuşuyorsun ve çokça boktan fikrin var.
And, uh... my friend told me, hey, you're talking a little too fast, having a lot of shit ideas.
Çoğu zaman, hatta şimdi bile şu ışığın olduğu yerde benim için Wimp videosu oynuyor.
A lot of times, in the light booth right now actually I have a little, uh, Wimp video playing a baby tortoise trying to eat a raspberry.
Kanamam vardı ve ağlıyordum ama ayaklarımı rahatça uzattım.
I was bleeding and crying, but a lot of leg room.
Yüklü miktar borçlandım.
I-I still owe them a lot of money.
Çok sevişiyoruz.
We have a lot of sex.
Bir sürü kıpraşmalar, oynaşmalar, losyonlar, ilaçlar, merhemler, lapalar, reçeller, jöleler.
A lot of fudging and wedging and lotions and potions and unguents and poultices, jams and jellies.
Hadi millet! Uzun sürüyor, çok çaba vermek gerekiyor.
It takes a long time, and a lot of effort.
- Bu meseleyi çok düşündüm.
I've been thinking about this a lot.
Evet, alıştık bu duruma.
Yeah, that's been happening a lot.
Dur orada, ilaçları almaktan fazlasını yaptığıma eminim.
W-w-w-whoa, I'd argue I do a lot more than just get the drugs.
Ama, bak, hisselerin şu ana kadar elde ettiğin her şeyden daha değerli olacak. Ayrıca patent ve Gavin de işin içerisinde. Yani...
But, I mean, look, your shares are gonna be worth a whole lot more than they ever would, now with the patent and Gavin being involved, so...
ve bu da biraz özgün bir...
until we have a lot of people opt in to the network, so that presents a little bit of a-a... a unique...
Sikim kocamandır. Ayrıca yaptığım uygulama Raviga'ya bir sürü para kazandırdı.
My dick is very enormous... and my app made Raviga a lot of money.
Sonucunda Gavin'in senden daha başarılı olduğu kesin Richard. Gavin Belson gibi birinin senin tarafında olması eşsiz bir fırsat.
I mean, Gavin has obviously had a lot more success than you, Richard, and I just think having an asset like Gavin Belson on your side...
Bu küçük insanlara karşı olan tutumunu gayet iyi anlatıyor Richard.
You can tell a lot about a person's character by how they treat the little people, Richard.
Çok fazla şey söylerim, Monica.
I say a lot of things, Monica.
Çok fazla şey.
I say a lot of things.
Yapacak çok şeyim var Richard.
I have a lot of work to do, Richard.
Kendimle alakalı yapmam gereken bir sürü iş var.
I have a lot work I need to do on myself.
İsmi gerçekten de bir çok kapıyı açtı.
His name certainly opened a lot of doors.