Masanın üstünde traduction Anglais
442 traduction parallèle
Masanın üstünde boş bir Brendi şişesi bulmuştu.
He found the empty brandy flask right on the spot.
Masanın üstünde bir yemekten kalan şeyler var.
On the table there's the remains of a meal.
Masanın üstünde gördüğün atlar.
The horses you saw on the table.
Ellerinizi masanın üstünde tutun, hepiniz.
Keep your hands on the table, all of you.
Bir filmde adamın tekinin örtüyü masadan çektiğini ve her şeyin masanın üstünde kaldığını görmüştüm.
I saw a picture once, where a chap snatched the table cloth off the table and left everything standing on it.
- Masanın üstünde.
- There on your table.
- Döktüm anne, masanın üstünde.
- I have, Mommy. It's on the table.
Masanın üstünde.
They're on the table.
Masanın üstünde.
On the table there.
İkisi de masanın üstünde, binlercesi.
- They're both on the table. - Turkish or Virginian?
Buradaysa, masanın üstünde bulabilirsin.
You'll find it on the desk, if it's anywhere.
Burada, masanın üstünde buldum.
I found him here, on this table.
Çıkardım bile, masanın üstünde.
I did. It's on your desk.
- Hayır, seninkiler masanın üstünde.
- No, yours are on the table.
Masanın üstünde olduğuna yemin edebilirdim.
I could have sworn it was on that table.
Çek defterin masanın üstünde.
Your checkbook is in the desk.
İki el de masanın üstünde olacak.
Both hands on the table.
Her şey masanın üstünde, ne bolluk!
It's all on the table, what a spread!
Honor'un bazı eski dergilerin arasına bir kağıt koyduğunu gördüğümü sandım orada, masanın üstünde.
I thought I saw Honor put a piece of paper in amongst some old magazines on the table, there.
Masanın üstünde de bir mum mu olacak?
With a candle burning on the table?
Aksi taktirde o masanın üstünde bulunan tabancaya çarpmağa asla cesaret edemezdim.
Otherwise I never would have dared to slam it on the top of that desk.
Hadi al, masanın üstünde
Let's get it, it's on the table.
Pekala, ellerin masanın üstünde kalsın.
All right, keep your hands on the table.
Orada masanın üstünde.
They're on your desk there.
Hani geçen gün şu masanın üstünde duran gömleklerden birini.
It's one of the shirts that were over there.
Masanın üstünde uyumuş kalmış.
He sleeps right on the table.
Tabaklar masanın üstünde.
Plate's there on the table.
Kitap masanın üstünde.
"The book is on the table."
- Kitap masanın üstünde.
The book is on the table.
Kitap masanın üstünde değil.
"The book is not on the table."
Kitap masanın üstünde değil.
The book is not on the table.
Orada, masanın üstünde!
There, on the table!
Masanın üstünde, karalama yaptığın birkaç kağıt vardı.
Some scrap paper you used for notes lay on your desk.
Hasta masanın üstünde...
He was on the table...
Koridorda masanın üstünde.
On the table in the hall.
Makbuzunuz ve yedek anahtarınız salondaki masanın üstünde olucak.
Your receipt and an extra key will be on the hall table.
- Masanın üstünde.
Yeah, on the desk.
Masanın üstünde bir ustura var.
You'll find a razor on the table.
- Masanın üstünde.
- On the table.
Buranın sahibi, masanın üstünde, para görmek istemiyor.
the bearer does not want to see money in the table.
Orada, masanın üstünde.
On the desk right there.
Evet, masanın üstünde!
Yeah, right on your desk!
- Paralar masanın üstünde.
- The money's on the table.
Paran masanın üstünde.
Your money's on the table.
Masanın üstünde leke bıraktı.
It's left a... Mark on the table.
Kaçarken masanın üstünde bulduğum ilk tabancayı aldım.
When I was clearing out, I took the first I found.
Oradaki masanın üstünde 50 kuruş var. Al, senin.
There's 50 cents on the desk there.
Dirsekler masanın üstünde olmalı ve ani hareket yapmak yok.
Both elbows on the table, no sudden movements.
- Ocak masanın üstünde mi yanıyor, yönetici bey?
And bachelor.
Kartım masanızın üstünde, Bay Treadwell.
My card's on your desk, Mr. Treadwell.
Yazı malzemeleriniz, masanızın üstünde, efendim.
Your writing things, sir. Here on the desk, sir.