English phrases | Russian phrases | Turkish phrases
Translate.vc / Turc → Anglais / [ T ] / Tıntın

Tıntın traduction Anglais

1,532 traduction parallèle
Sınıf tekrarını karşılayacak imkanlarımız yok biz de öğretmenler düzeni sağlamakta sıkıntı çekmesin diye yaşı büyük olanlarla küçük olanları karıştırmak istemiyoruz.
We don't have the resources to repeat grade levels, and we feel to place the older children in the younger classes is unfair to teachers who are responsible for maintaining order.
Yani, Cinayet bölümünden ölü tanıkla ilgili sızıntı olmuşsa detektif azliyle ilgili niye olmasın?
I mean, if it leaked out of Homicide about the dead witness, why wouldn't it leak that we bumped a detective?
Onun geri sevemez sefil olan, o izin verilmez, ve bu nedenle bazı iblis sizin sıkıntılarınızı dışarı almak istiyorum.
You're miserable that he can't love you back, he's not allowed to, and so you'd like to take your frustrations out on some demons.
- Görüntüyle ilgili yüzeysel takıntının bu işi mahvetmesine izin vermeyeceğim
So let's find another mother. Your obsession with looks won't screw this up.
Arabanın çalıntı olabileceği hiç aklına gelmedi mi?
And you didn't think the car was maybe stolen?
neden bir alıntı yapmıyorsun, Paul McCartney gibi bir müzik grubundan mesela onlar hem konuyla ilgili hemde pantolarının üstünden iççamaşırları gözükmüyor.
But why are you quoting a rap group when there are people like Paul McCartney out there who are just as relevant and don't go around showing off the tops of their underpants?
Ama vajinal kaşıntının kalp ağrısını hafifletirsen gelip elini bile sıkmazlar.
Relieve the heartbreak of vaginal itching? They don't even wanna shake your hand.
Senin düğünlerle ilgili gerçekten bir takıntın var, değil mi?
You really have a thing about weddings, don't you?
Bir çok katil kendi cinayetlerinin ayrıntılarını hatırlayamaz.
A lot of killers can't remember details from their own crimes.
Kız arkadaşınla vakit geçirmesiyle ilgili bir sıkıntın varsa bunu benden çıkarma, dostum.
If you've got a problem because he's making time with your girlfriend, don't take it out on me, man.
Sırf düğüne takıntılısın diye, hırsını etten çıkartma.
Just because you're obsessed with this wedding, don't start picking on the meat.
Çok büyük ayrıntılara girmemiş, ama olanların olası bir kaynağından bahsetmiş, Morgan "la Fée".
Now, he doesn't go into any great detail, but it does make mention of a possible source for what was happening... Morgan "la Fée".
Evet, Lee, parkın mıntıkana girmediğini ben de biliyorum. Parklar müdürlüğünü aradım ama kimse benimle ilgilenmedi.
No, Lee, I know the park is not your jurisdiction, but I called Park Services, and I couldn't seem to get anyone's attention.
Yani Elizabeth'ten denemesini istediğimde olmasını beklemiyordum, ama en azından Castiana ve Sahal sözcükleriyle Eskiler'in dili arasında bir kalıntı, belirsiz bir benzerlik olduğunu düşünüyordum.
I mean, I didn't expect it to when I asked Elizabeth to try, but I thought there'd at least be some remnant, some vague similarity between the words Castiana and Sahal and their Ancient language counterparts.
Barış gelebilir ama bu sıkıntıların sona ermesi demek değil.
But peace may come, the problems don't disappear.
Tırnaklarının içinde herhangi bir kalıntı yok.
There's no trace under her fingernails.
Biliyorsun, Peter, Eğer şu yerli Amerikan kalıntılarına hakaret etmemiş olsaydın hortlaklarla uğraşmıyor olacaktık.
You know, Peter, we wouldn't have to be messing around with ghosts if you hadn't desecrated those Indian remains.
Yeni Zelanda'nın Poor Knights Adaları'nın kayalık çıkıntıları deniz mağaralarıyla bezelidir. Ve tıpkı Borneo'daki gibi bir çok tür için sığınak görevi görürler.
The rocky outcrops of New Zealand's Poor Knight Islands are riddled with sea caves and just like those in Borneo they have become important shelters for many species.
Kamera bu yüzden açık ve hepiniz bunları görüyorsunuz, istemediğim pek çok şey geldi başıma, fakat fark ettim ki herkesin hayatta bazı sıkıntılar var, ve bu sıkıntılarını paylaşan insanlar her zaman en güçlü olanları.
I let the camera and y'all into, like, a lot of places where l-I didn't want to, but I figure everybody goes through this stuff in life, and it's the people who share it is really the strongest.
Ayrıntıların hepsini bilmiyorlar ama şahitler bir kamyondan düşen sandalyeyi almaya giderken, otobüsün altında kaldığını görmüş. Neden orada değilsin?
Honey, they didn't know all the details, but a witness said that they saw you run into the carpool lane to pick up a lawn chair that had fallen off some truck, and then a bus hit you right in front of the road crew.
Ama bu boya kalıntısı, onun yaptığını kanıtlayacak kadar güçIü bir delil değil.
But I don't think this paint is strong enough evidence to prove it.
Kimseyi akıntıya bırakamazsın.
you can't leave a man adrift like that.
Burası onların mıntıkası değil mi?
This is their district, isn't it?
Seni şırfıntı, polisi aradığını bilmiyorum mu sandın?
You wench, think I don't know you called the police?
... başka bir ölü dünyaya, başka bir realiteye,... yani başlangıçta kaotik olan bir realiteye doğru kaybolurlar... kuşkusuz asıl korkunç olan da sifonun çalışmaması durumunda bu nesnelerin, bu kalıntıların, bu dışkıların farklı bir düzlemden çıkıp geri dönmesi olasılığıdır.
And the ultimate horror, of course, is if the flushing doesn't work, if objects return, if remainders, excremental remainders, return from that dimension.
Ayrıntılarla canını sıkmak istemedim.
I didn't wanna bore you with the details.
Ne kadar iyi olduğun Umrumda değil, Bir Hydra kasayı ardında görünür Kalıntılar olmadan açamazsın.
I don't care how good you are, you don't crack a Hydra without leaving some sort of visible residue.
Yaşadığın sıkıntı için üzüldüm. Sana ait olmayan bu şeyler için ödeme yapmak zorunda kaldığına da öyle.
I'm so sorry about your trouble and that you have to make all these payments for things you don't own.
Bu kızın kalıntılarını bir madende bulmak istemiyorum Booth.
I don't want to find that girl's remains in some mine, Booth.
1 ) Çok güçlü bir korku hissi, tıp alanında "Global Korku" olarak adlandırıldı. Freud tarafından 1895 yılında seksüel arzuların bastırılamaması ve aşırı cinsel arzu sıkıntısı yüzünden olduğu açıklanmıştır.
1 ) An incredibly strong sense of fear, named in medical compositions "Angst" used by Freud in 1895 to describe a neurosis caused by the oppression of sexual desires which is usually accompanied by a voluptuous sensation.
İlk kurbanın tırnak içi kazıntıları altında kırmızı krom piroplar var.
There's red chrome pyrope under the fingernail scrapings of our first vic.
- Sen de bir insan kalıntısısın ve o henüz kararını vermedi.
Yes. You're human remains and she hasn't made a decision yet.
- Pasif-agresif davranış. Her şeyi en ince ayrıntısına kadar planladın değil mi Grace?
You had it all planned down to the last detail, didn't you, grace?
Olayın gazetelerde yazılmamış olan ayrıntılarını biliyorum.
? things that weren't published in the newspapers.
Ona kalıntılarını vermediniz, değil mi?
You, uh... you didn't give her the remains, did you?
Ölüm konusunda sağlıklı olmayan bir takıntın yok, değil mi?
You don't have an unhealthy obsession with death now, do you?
Kalıntıların içinde hiç doku yoktu.
There wasn't any recoverable tissue from any of the remains.
"Khalid Mansoor gibi bir adamın teknik bir ayrıntı sebebiyle mahkemede serbest kalması düş kırıklığı yaratmadı mı?"
'Isn't there a sense of frustration, that a man like Khalid Mansoor can walk out of court on a technicality?
Conor, babasının mükemmel bir çocuk yaratma takıntısına karşı kendini koruyamaz.
Conor can't defend himself from his father's obsession with creating a perfect son.
Kalıntıların bozulmasını istemiyorum.
- No. I don't want the remains compromised.
Bu sıkıntılara maruz kalsın istemedim.
I don't want to see her have to deal with that.
Basında yer almamış bir cinayetin ayrıntılarını biliyorsun.
You knew specific details about a murder that hasn't been publicized.
Nathan, eğer cinayeti sen işlemediysen ayrıntılarını nasıl biliyorsun?
Nathan, if you didn't do it, how'd you know the details of the murder?
Sarah, konukların memelerimi ve olgunluğunu düşünmelerini istemiyorum ve ayrıca, belirtmeye gerek yok, Robert "The Weekly Standart" tan alıntı yapmamı, buna tercih eder, ne bu Keats mi?
Sarah, I don't want the guests thinking about my boobs and their ripeness, And-And plus, not to mention, robert would rather me quote from "the weekly standard" than-Than-Than what is that, keats?
- Ama bu yeni bir duygu mu yoksa içki, şarkı sözleri ve şapka yüzünden ortaya çıkmış eski duyguların kalıntıları mı bilmiyorum.
But I don't know if it was a new, now feeling or the residue of an old feeling that came up because of the drinks and the lyrics and the hat.
Bir sızıntıyı tamir etmek için, duvarın yarısını yıkmak gerektiğini bilmiyordum.
I didn't know that fixing a leak involved tearing out half the wall.
Bir özel hayatın olsaydı beni takıntı haline getirmezdin. Biz de şu an burada olmazdık.
If you had a personal life, you might not have made me your obsession and we wouldn't be here right now.
Evet ama bu çıkıntılığımın Mac'e bir yararı dokunmadı.
Yeah, it doesn't help mac at all - me being a wiseass.
Başkalarının sıkıntısından zevk alan biri değilim, Stella.
I don't take pleasure in someone else's discomfort, stella.
Yani Sawyer yanındaki iskeletle bira içtiği yerde oturuken, Bu minibüsün arkasındaki karanlık hikayenin ayrıntılarının farkına varmadılar..
So while Sawyer is sitting there next to this skeleton drinking beers, they don't realize the sort of dark story behind this van that has actually unfolded.
Buraya gelirken gizlice geçtiğim barikatların sırf kimyasal bir sızıntı yüzünden konulmadığını biliyordum.
I knew those roadblocks I slipped past weren't there for just a chemical spill.

© 2017 - 2024 Translate.vc | [email protected]