English phrases | Russian phrases | Turkish phrases
Translate.vc / Turc → Anglais / [ Z ] / Zıplayıp

Zıplayıp traduction Anglais

561 traduction parallèle
Ama yemin ederim, bu yuvarlak masadan zıplayıp seni döverim.
No, Girl, They Didn't Give Me No Gun, But I Swear To You, I Will Jump Out This Circle Desk
Seni tepeden tırnağa geçen ve bir fırtına gibi savurup sonra da fırlatıp atan ama senin tekrardan zıplayıp ağaç tepesine konmanı sağlayan o kıvılcımı hissettin mi?
Did you feel an electric spark from your head right down to your toes... that swept over you like a hurricane and threw you to the ground... but you bounced up again and floated over the treetops?
Zıplayıp, çay poşetleriyle birbirimize mi vuracağız?
Jump up and down and slug each other with tea bags?
Kız dans ediyor, keçisi zıplayıp, gülüyordu!
The girl dancing, her goat laughing!
Cıvık cıvık çamur içinde zıplayıp durdunuz, İşte bu yüzden silinip süpürüldünüz.
You went on leaping, in mud soaking That's why you ended eaten up.
Kız kardeşim ortaya çıktığında Naosuke çılgınca zıplayıp Iemon'un düşmanımız olduğunu söyledi.
When my sister appeared Naosuke started raving that lemon was our enemy.
Koşup, zıplayıp bağıramayacak olmanın.
Mever to run and shout and jump.
Yatakların üzerinde zıplayıp durmasanıza!
Will you stop jumping on those beds!
Senin gibi, tüm o yerlerde hoplayıp zıplayıp gezinemem.
I can't take in the way you jump around all over the place like you do.
Zıplayıp duruyorlar, Caryl.
They're moving up and down, Caryl.
Zıplayıp duruyordu... sanırım seksek oynuyordu... ve sonra, sanki çok yorulmuş gibi... birden yere çöktü.
He was bouncing around, playing hopscotch I think, and suddenly he sat down
Aslında, burada damızlık boğa gibi zıplayıp durmanızı bekliyorum.
In fact, I expect you to be prancing around here like a stud bull.
- Zıplayıp duruyor.
- He's bouncing all over.
Ufak bir kanguru gibi oradan oraya zıplayıp durmuşsun.
You've been hopping around like a little kangaroo.
Seni dinledim, Jim Howie ve şimdi kayaların üstünde zıplayıp duruyorum.
I listen to you, Jim Howie, and I end up bouncing over every rock in creation.
Herşey zıplayıp duruyor sanki.
I keep seeing things jumping all over the place.
Enik gibi zıplayıp ellerimi çırpabilirim.
I could jump for joy like a puppy and clap my hands.
Doğruca zıplayıp karşı kıyıya atlayacağım.
I shall be using an ordinary two-footed jump... mstraight up in the air and across the channel.
Zıplayıp çık oraya
Jump up there yourself
Göreceksin, bir ay içinde zıplayıp dansediyor olacaksın.
You'll see, in a month you'll be jumping about and dancing
Ve rodeo atlarımızı tedarik eden kişi, görmek üzere olduğunuz zıplayıp duran bu atların, öküzlerin ve boğaların sorumlusu Buck Roan.
Our rodeo stud contractor... the man responsible for all the bucking horses... steers, and bulls you're about to see...
Bu hardal tarlasında atlayıp zıplayıp etrafa göz atması ve tavşanları bulması gerekiyordu.
So she'd have to leap up in this mustard field and look around very quickly to see where the rabbits were.
Hoplayıp zıplayıp, millete çarpıp bizi utandırma.
Can you not jump up and bang into people and embarrass us?
Ne yapacaksın, o sopanın etrafında zıplayıp duracak mısın?
What are you gonna do, jump around on that pole?
Zıplayıp, tepinip, haykırıyordu :
He's jumping up and down and hollering,
Goebbels devamlı zıplayıp duruyordu, bir okul çocuğu gibiydi.
Goebbels, hopping from one foot to another like a... like a schoolboy.
Affedersin, tatlım, ama bulaşık havluları zıplayıp, kendilerini kızların yüzlerinin ve bileklerinin etrafına dolamazlar.
I'M SORRY, SWEETIE, BUT, NOW, DISH TOWELS DON'T JUST JUMP UP AND TIE THEMSELVES AROUND LITTLE GIRLS'FACES AND AROUND THEIR WRISTS.
- Çünkü sürekli zıplayıp duruyorsun.
-'Cause you're always hoppin'around.
Bacaklarımızın arası hafifce açılmış... Şimdi zıplayıp atlıyoruz.
" We place it so we can straddle it... in order to jump up and down.
Hala zevkli muhabbet ama, zaten bunları bırakıp hergün hırsız-polis muhabbeti yapmanın ne zevki olur ki?
And it's still good. What's the use of going to law school if you're gonna throw it over and play cops and robbers.
Yukarıya çıkıp hentbol oynayacağız.
We got to go up and play handball.
Bilet satış bürosu bütün gün arayıp durdu ve Des Moines'yi oynamamızı istiyorlar...
The booking office has been calling up all day and they want us to play Des Moines...
Kayıp şahıs davalarında yalnızca bir çocuk söz konusu olduğunda yahut da suç faaliyeti, intihara, kazaya dair mevcut bulgular varsa çalışırız.
We only work on a missing person's case if it's a juvenile or if there's some evidence of foul play or a suicide or an accident.
Kaderim böyleymiş her hâlde hep kötü kaynana rolünü oynayıp sevdiğim kişilere tatsız şeyler söylüyorum.
Obviously I am doomed by fate to always play the role of the mean mother-in-law and tell the people I love only unpleasant things.
Haklısın, sanırım neden biniciliği, oyunculuğu ve fotoğrafçılığı bırakıp, Afrika ile bu kadar ilgilenmeye başladığımızı anlamış bulunuyorum.
Well, I guess I see why we done give up horseback riding and play-acting and cameras and commenced to get so interested in Africa.
- Hayır, kalıp oynamalısınız
- No, you must play.
O kız bir haftaya kalmaz bırakıp gider.
He will play with her, until he is tired.
Sadece oynayıp kazanacağız.
We'll just play and win.
Sakinlerimizden birine, Mösyö de Sade'a, minnetimizi bildirmenin zamanıdır bu oyunu sizin zevkiniz ve hastalarımızın rehabilitasyonu için yazıp sahneledi.
To one of our residents a vote of thanks is due Monsieur de Sade who wrote and has produced this play for your delectation and for our patients'rehabilitation.
- Kapıları kapatıp kağıt oynamaz mısınız?
- You never lock the door and play cards?
Sonra da "Lucretia'nın Kaçırılıp Vahşice Tecavüzü" nü oynayacağız. Ben Lucretia olacağım.
And after that we'll play "The Abduction and the Cruel Rape of Lucretia" and I'll be Lucretia.
Oturup içip, kağıt oynayıp sonrada kalkıp, adamı astığımız için endişeliyim.
Stewing about how I sit down to a drink and play some cards, and how I get up and hang a man.
Sinirlerinizi, geceleri kapıları çalıp yerdeki kanın sebebini sorarak yıpratırsanız, çok ciddi sağlık sorunlarınız ortaya çıkabilir.
You might have a serious breakdown if you play with your nerves this way, going at night ringing at doors, asking about the blood.
Eğer kalkıp siktiğimin çölünde koşmaya başlarsanız... sizi atış talimi olarak kullanırlar!
You're going to go out there... and play target-practice for them fucking pigs!
Size aptalca şeyler anlatıp nutuk çekecek değilim... ama size şunu söylüyorum, Tanrı'nın küçük yeşil elmaları yaptığı... kadar eminim ki eğer gelecek Cuma akşamı... eğer umursamazsanız kaybedeceksiniz.
I'm not gonna go cornball on ya or give ya any big speeches or anything like that... but I'll tell you right now, just as sure as God made little green apples... you play like that this coming Friday night... and you're gonna lose if you don't care.
Hepimiz yaşlanıp da torunlarımızla oynayacağımız zaman bu buhar banyosu herhalde aklımızdan çıkmayacak.
When we'll be all old and play with our grandchildren, I guess we'll remember this steam bath.
Ray döşemeniz için tuttum sizi... kansaslı ibneler gibi zıp zıp zıplayın diye değil.
I hired you people to try to get a little track laid not to jump around like a bunch of Kansas City faggots!
Ya paraşütle atlayıp, mızıka çalsam?
what if I parachute off and play the harmonica?
Çalışıp dua edip Otların üstünde kalacaksınız
Work and play, live on hay
Hepiniz çıkıp dışarıda oynarsanız.
You all have to go out and play.
Bizim tüm yapacağımız ışığı kapatıp, saklambaç falan oynamak.
We should just turn out the lights and play hide the "salam" or something.
zıpla 130

© 2017 - 2024 Translate.vc | [email protected]