Ödün traduction Anglais
858 traduction parallèle
Ödün koptu.
You were scared.
Şimdi Jim Allenbury'nin önünde diz çökmem gerekecek. 20 yıldır bu adamın karşısında tek bir ödün vermemiştim.
And now, I've got to get on my knees to Jim Allenbury... a man I fought for 20 years, never giving an inch.
Güçlü olacağım ve ödün vermeyeceğim.
I'm gonna stand strong, and I'm gonna be firm.
Hiç ödün verme baba.
Keep a stiff upper lip, Father.
Ödün mü koptu?
Lose the Heinie?
Derin derin hıçkırıyordun. Ödün kopmuştu sanki.
Such big deep sobs, as if you were terrified.
Sanırım o günden itibaren ödün vermeye başladım.
I suppose from that day on I began to... to compromise... always with the one hope in the back of my mind that somehow, someday...
Çok küçük bir ödün. Kabul ettiğiniz anda, sözleşmeyi imzalayabiliriz.
oh, it's just a small compromise and when you agree to it, we can sign the contract.
Söylemekten ödün kopuyor.
You're too scared to say it.
On yıldır, onun halkıyla vahşi bir savaş halindeydik. Acımasız, kanlı ve asla ödün verilmeyen bir savaş.
For ten years we'd been on a savage war with his people a bloody, no _ give, no _ take war.
Ödün mü kopsun, bir Allahın aptalı gazeteye tenkit yazacak diye her gün?
Struggle to insinuate my name into the columns of the Gazette?
- Ben bir sanatçıyım ve ödün vermek istemiyorum.
- I'm an artist and I don't want to compromise
Ormanda olsak bile McClellan, medeniliğimizden ödün vermeyelim.
We may be in the woods, McClellan, but let's try to remain civilized.
"Ormanda olsak bile medeniliğimizden ödün vermeyelim."
"Even if we're lost in the woods let's try to remain civilized."
Ödün vermeyi kabul etme.
Refusal to compromise.
Ödün bokuna karıştı.
You got the jitters.
Bu konuda ödün vermek istemiyorum.
I don't propose to make compromises.
Ödün vermiyorsun Harry aşkım.
Not compromise, Harry darling.
Korkudan ödün patlıyor!
Scared to death!
Tabii asil prensiplerimizden ödün vermeden.
Not again of course with our noble principles.
Onurumdan ödün vermiş olmuyorum.
This is not a loss of integrity.
Hayır, bu sefer ona ödün vermeyeceğim.
No, I ain't giving in to him this time.
Her birniz kendi vicdanını yoklamalı, ve Rodman adındaki bu adamın mahkemeden elini kolunu sallayarak çıkmasına izin verirseniz, bu taktirde cinayete ödün verilmiş olur.
Each of you must look into his own conscience, and admit that if this man, Rodman, is allowed to leave the courtroom scot-free, then murder is being rewarded by toleration.
Ödün koptu.
Scared to death.
Çünkü mücadele etmekten ödün kopuyor.
Because you're too scared to go out and get it yourself.
Şimdi ödün verme, yoksa yaşlılığını rahat içinde geçiremezsin.
Be tough now, or you won't spend your old age in comfort.
Korkutucu bir düzenle karşı karşıyayız, asla ödün yok.
You're up against a terrifying system that will never yield.
Sen de bir korkaksın. Aynı benim gibi, yakalanacağım diye ödün patlıyor.
You're scared i'll get caught same as me.
Ödün vermek gerekiyor.
One must make concessions
Bir kere ödün vermeye başlayınca, sonu gelmiyor.
Once you start making concessions, you can't stop
Erdem için zevkten ödün ver.
Shun pleasure for the sake of virtue.
Cezayir'de olsan her şeyden ödün kopar.
In Algeria, you'd be scared all the time
O zaman beni farketseydin, benden ödün kopmuş olurdu.
If you noticed me at all then, you were probably terrified of me.
Sonra çocuğun olacak diye ödün kopar.
Then you find you're scared to have kids.
Senin de ödün patladı, değil mi?
And you're scared stiff, huh?
Bu yüzden, ilerleme ve uyum bakımından sizin bakış açınıza ödün vermek istiyorum.
Therefore, in the interest of progress and harmony I am willing to concede to your point of view.
Ödün mü?
Concede?
Hem de ödün vermeden.
And no compromise!
Beni alttan alttan fikirlerimden ödün verdirmeye çalışıyordu.
She was forcing me bit by bit to compromise my position.
Beni kandıramazsın. Ödün kopuyor aslında.
You don't fool me, you're scared.
Frank, hepimiz ödün vermek zorundayız.
Frank, we must all compromise.
- Ödün daha fazla patlayacak.
- Not as scared as you're gonna be.
Yapabileceğimiz tek şey ödün vermemek.
The only thing to do is to play it cool.
- Ödün vermemek?
- Play it cool? - Play it cool.
Ödün koptu, değil mi?
You got scared, didn't you?
Kendi gölgenden bile korkuyorsun, Gustav Amca'dan ödün kopuyor.
You are scared of your own shadow and terrified of dear Uncle Gustav.
Billy Shaffer'in mezarını açıp otopsi yapmak için izin istediğimi söylesem ödün kopar o zaman.
Then you'll be thrilled to know I would like permission to dig up Billy Schaffer to do an autopsy.
Bağlanmaktan ödün koptu değil mi?
You're scared to death of becoming involved, aren't you?
Düşmanın, savunma direncini kırana dek aynı şekilde saldırmaya devam edilecek ve bundan ödün verilmeyecek şekilde yapılmış bir saldırıydı. Bu da zaman alıyordu.
This battle was stopped, e acertadamente, in a way that continued the offensive one until destroying the resistance of the enemy, e this delay some time.
tek tesellim kenara koyduğum param olur... durumumu değerlendiriyorum... ben kötü biriyim ve böyle kalacağım... bir değişim görmeyeceksiniz ama adiliğin de alemi yok... kimsenin benim yüzümden incinmesini, pisliğe bulaşmasını istemem... bu pis hayat bana göre değil hem artık benim için çok tehlikeli... hiçbir şeyden ödün veremem ama bu durumu kim değiştirecek?
♪ Your one consolation's the money You may have put by ♪ I'm reviewing the situation : ♪ I'm a bad'un and a bad'un I shall stay!
Ödün vermemek.
Play it cool.