Ölmüyorum traduction Anglais
163 traduction parallèle
Ölmüyorum.
I don't die.
- Ölmüyorum.
- I'm not dying.
Ölmüyorum, fakat hayatımı veriyorum.
Not dying, but giving up my life.
- Ben ölmüyorum!
– I'm not dying!
Milyoner değilim elbette ama açlıktan da ölmüyorum.
Well, I'm not a millionaire, but I'm not starving either.
Ben açlıktan ölmüyorum, önümde uzun bir hayat var, neden acele edeyim?
I'm not dying of starvation, I've got a whole life ahead, why hurry?
- Starbuck, ben ölmüyorum.
- Starbuck, I'm not dying.
Bir şey hissetmediğime göre... Ölmüyorum.
I'm not dying... I don't feel any...
Rusya'daki hayal ölüyor olabilir ama ben ölmüyorum.
The dream may be dying in Russia, but I'm not.
Hiç ben ölmüyorum.
I never get to.
Ölmüyorum Rose ama öyle sayılır.
I am not dying, but I might as well be.
- Hayır, şimdi ölmüyorum ama...
- No, I'm not dying now, but...
Asla yaşlanmıyorum ve asla ölmüyorum.
I never grow old, and I never die.
Kanamadan ölmüyorum, merak etme.
I'm not bleeding to death here.
Daha ölmüyorum!
I shan't be dying just yet!
Ben de onun için ölmüyorum!
He won't make me avoid him!
Evet, birlikte heyecan verici anlar yaşıyoruz.. .. sonra gidiyor, onu özlüyorum ama en azından içten içe ölmüyorum.
Yeah, we have this exciting time together and he leaves and I miss him, but at least I'm not dying inside.
Yani, bir Howard W. Campbell oyunundaki bir kahraman gibi aşk için neden mi ölmüyorum?
You mean, why don't I die for love... like a hero in a Howard W. Campbell play?
Ölmüyorum.
I'm not dying.
Ben ölmüyorum.
I'm not dying.
Ama henüz ölmüyorum!
But I'm not going to die just yet!
Yorgun değilim, ölmüyorum işin gerçeği, harika bir kadın için de fazla yaşlıyım yani burada olsam da olur.
I'm not tired, I'm not dying and the truth is, I'm too old for beautiful women so I might as well be here.
Ted ölmüyorum dostum.
Ted, I'm not dying, man.
... ve açlıktan ölmüyorum! "
... and not dying for something to eat!
Senin lanet olası hayallerin için ölmüyorum!
I'm not dying for your goddamn illusions!
- Açlıktan ölmüyorum.
- I won't starve.
Tamam, dinle. Ölmüyorum. Zamana ihtiyacım var.
Okay, uh, listen, I'm not dying... but I need some time.
- Ölmüyorum.
- I'm not dying, man.
- Ally, daha ölmüyorum.
- Ally, I'm not dying.
- Ölmüyorum.
- Not dying?
Gözde nasıl öleceğimi gördüm, böyle ölmüyorum.
I saw my death in that eye, and this isn't how it happens.
Ölmüyorum.
I am not dying
Yeni bir hayata başlıyorum Ölmüyorum.
I am entering into life I am not dying
Nasıl oluyorda ölmüyorum?
How come I'm not dying?
- Boş yere ölmüyorum, değil mi?
- This is not dying in vain, right?
Ben ölmüyorum Robert.
I'm not dying, Robert.
Gerçek şu ki ölmüyorum.
The truth is, I can't die.
Ben ölmüyorum.
I can't die.
Ölmüyorum.
I'm not!
Açlıktan ölmüyorum.
I'm not starving!
Sana açlıktan ölmüyorum dedim.
I told you I'm not starving!
Niçin ölmüyorum ki?
Why won't I die?
Açlıktan ölmüyorum ya.
I'm not exactly starving, you know.
Ölmüyorum ki.
I'm not dying.
Bu tüberküloz ve ölmüyorum.
It's TB and I'm not dying.
Ben ölmüyorum.
Well, I'm not dead.
Ölmüyorum.
I'm not dying -
Aslında ölmüyorum.
- Well, I'm not actually dying.
Başka birinin hayatıyla ilgilendiğimde, insanlar ölüyor olmam gerektiğini mi düşünüyor? Ölmüyorum.
I'm not dying.
Ama ben ölmüyorum, seni yaşlı bencil herif.
BUT I'M NOT DYING, YOU SELFISH OLD PRICK.
Ben ölmüyorum.
I'm not starved.