Ölüyorsun traduction Anglais
592 traduction parallèle
Ölüyorsun.
You die.
Pekala dostum, öleceksek sen de ölüyorsun.
All right, my friend, if we've got to die, you've got to die, too.
Açlıktan ölüyorsun, değil mi?
Starving you to death, huh?
Burada... Nefes alırken ölüyorsun sanki.
Here... you're dying while you're breathing.
Ölüyorsun zannettim.
I thought you were dying.
Bence başına gelen bütün bu şeylerle... senin için önemli olan tanıştığın tüm insanlarla... ya bir parça ölüyorsun ya da bir parça doğuyorsun.
I think with everything that happens to you... with every person you meet who is important to you... you either die a little bit or are born.
Adını manşetlerde görmek için ölüyorsun, değil mi?
You really want to see your name in the papers, huh?
- Ölüyorsun diye sana anlatmıştım.
Well, I don't care. I only told you because I thought you were dying.
- Neyse, sen mahkemeye çıkarılmak için ölüyorsun.
Anyway, you're dying to go to Court.
Tanrı'ya şükret burada ölüyorsun.
Thank God you're dying here.
Ölüyorsun, Ritchie.
You're dying, Richie.
Biliyorsun ki almak için ölüyorsun.
You know you're dying to.
- Ölüyorsun sanmıştım.
- I thought you were dying.
- Ölüyorsun.
– Of course you're dying.
Bir saniye önce hayattayken bir saniye sonra sonra ölüyorsun.
One moment alive, one moment dead.
- Baba, Sendemi ölüyorsun yoksa?
Ignazio! - Dad, you're dying too?
Başka bir vuruş yapmazsan da ölüyorsun.
Then you die, unless you get another hit.
Gitmek için ölüyorsun, zaten halihazırda öylesin.
You're dying to go, you're there already
bilemezsin birdenbire, sanki kalbin infilak edip havaya uçuyor sonra, her şey kararıyor ve ölüyorsun.
... suddenly, it's like your heart explodes and then, everything is black and you die.
Ölüyorsun Merrin, ölüyorsun!
You're dying, Merrin, dying!
Birdenbire yaşlanmakla kalmıyor dönüşü olmaksızın ölüyorsun.
Suddenly you are not just ageing, you are irrevocably dying.
Doğuyor, yiyor, içiyorsun becerebildiğin sürece düzüşüyor ve ölüyorsun.
You're born, you eat, you drink, you screw when you can, you die.
Ölüyorsun diye üzülme!
I don't grieve because you're dying.
Vay be, sarayda öldüğün zaman, gerçekten ölüyorsun.
Boy, when you die at the palace, you really die.
İnsan merak ediyor. Doğuyorsun, büyüyorsun, ölüyorsun.
You wonder, you're born, you grow up, you die.
Ölüyorsun, Fenton.
You're a dying man, Fenton.
Sen ölüyorsun, ben ölüyorum, makinem ölüyor.
You're dying, I'm dying, my machine is dying.
Benim parlak bir geleceğim var sen ise ölüyorsun
I have a bright future but you're dying
Eeesi, ölüyorsun.
Well, you're dying alright.
O zaman yeterince alıştırma yapmışsındır... çünkü bu sefer gerçekten ölüyorsun.
Yeah, well, I guess you've had enough practice because you're really doing it now.
Sadece bu seferliğne, uygun bir şekilde ölüyorsun, aptal Türk.
Only this time you better die properly, silly Turk.
Sen ölüyorsun, oda buradan aksayarak çıkıyor.
You die. She walks out of here with a severe limp.
Ama şimdi ölüyorsun, lütfen bağışla beni Blanche, bilmiyordum.
But now that you're dying, please forgive me, I didn't know.
Gerçekten ölüyorsun değil mi?
You really are dying, aren't you?
Nesillerdir doğuyorsun ve ölüyorsun.
Generations are being born and dying.
Ton balığı açarken bile biryerini kesip ölüyorsun.
You cut yourself opening a can of tuna and you die.
İyi ölüyorsun, Jack.
You die good, Jack.
# Neden bilmiyorsun, ama denemek için ölüyorsun
♪ And you don't know why but you're dyin'to try
Köfte kızartıyorsun. Sonra 60 yaşına geliyorsun, ölüyorsun ve ne yapıyorsun?
Then you're like 60, you die and what are you doing?
Sıkıntıdan ölüyorsun.
You're bored out ofyour mind.
Açmak için ölüyorsun, neden olmasın?
You're dying to open it. So why don't you?
Ölüyorsun Wally.
You're dying, Wally.
Ölüyorsun, bir yere gideceğin yok.
You're dying. You're not going anywhere.
Hamlet, ölüyorsun.
Hamlet, thou art slain.
Ölüyorsun.
You died.
Ölüyorsun ve de arkadaşlarınla bir bira içmek için durmuyorsun, ha?
You're dying and you wouldn't even stop to have a beer with your buddies?
Sen açlıktan ölüyorsun.
You're starving.
Bu şekilde adım adım ölüyorsun. Kendini isteklerinden mahrum ederek. Bu korkaklıkla.
This is how you die, step by step... these little things you deny yourself... this cowardice.
Yaralısı, ölüyorsun!
You've got wounds, so you're dead!
Bana göre, ölünce ölüyorsun.
Look, I believe when you go, you go.
Ölüyorsun.
You're dying.