English phrases | Russian phrases | Turkish phrases
Translate.vc / Turc → Anglais / [ Ş ] / Şansıma

Şansıma traduction Anglais

1,128 traduction parallèle
Şansıma bak. 35 yıldır metroda kimseyle konuşmuyordum ilk konuştuğum lezbiyen düğünündeki sağdıç çıktı.
My luck. I don't talk to a soul on the subway for 35 years I get the best man at a lesbian wedding.
- Şansıma bakar mısın!
- Do you believe my luck?
hay şansıma edeyim
I'll have bad luck for my life
Seni burada bulmuş olmamdan dolayı şansıma inanamıyorum.
I can't believe my luck finding you here like this.
"Şansıma nasıl inanayım?"
"how am I to believe my luck?"
Şansıma, beni kurtaracak bir mürettebatım var.
Fortunately, I have just the officer to take them off my hands.
Şansıma kurşun geçirmez yelek giyiyordum
Luckily I've put on bullet-proof vest
Şansıma kurşun geçirmez yelek giymiştim.
Luckily I've wore bullet proof vest
Benim şansıma mı?
With my luck?
Şansıma alıştım...
I mean, I'm used to my luck...
Şansıma yüzüm iyi..
Luckily my face's OK.
Şansıma iki hafta sonra evi beyaz karıncalar bastı.
As luck would have it, termites attacked two weeks later.
Evet, şansıma oraya düştüm.
Funny I ended up working there.
Şansıma tüm ziyaretçilerim çoktan ayrıldı.
With my luck, all my visitors were already gone.
Şansıma bugün trenler grevde olur.
This will be the night that Amtrak goes on strike.
Şansıma bak ki son arzusu, anma konuşmasını benim yapmammış.
Lucky lucky me, her last request was that I deliver the eulogy.
Şansıma karşı koyamam.
I can't resist the chance.
Şansıma yağmur yağmadı.
Luckily, it didn't rain.
Şansıma bak.
Just my luck...
Ve şansıma, orada bir tane satılık vardı!
And lucky me, the ones they had were for sale!
Şansıma, yanımda şemsiyem vardı.
Luckily I was carrying an umbrella at the time.
Şansıma tüküreyim.
Aw! Just my luck.
Ve şansıma bir keresinde, nöbetçilerden birinin tütün torbasında hayat kurtarabilecek, küçük bir ayna farkettim.
And luckily at one time I spotted a small survival mirror in the tobacco pouch of one of my guards.
- Benim şansıma.
- Just my luck.
Şimdi de bunların bedelini ödüyorum... daha birçok şeyi yapma şansım olmayacak- - sigara içmek... sahte kimlik kullanmak.... saçıma küfür kazıtmak- -
Now I'm paying the price... but there's so many things I'll never get a chance to do- - smoke a cigarette... use a fake I.D.... shave a swear word in my hair- -
Ödül olarak, bütün son sınıflara bana ve şuradaki arkadaşıma son kez vurma şansı vereceğim.
As a reward I'll give each one of you seniors one final hit on me and my friend down there.
Benim Bajorluları tanıma şansım oldu.
I... I've come to know the Bajorans.
Keşke o Jean-Luc Picard'ı tanıma şansım olabilseydi.
I wish I could know that Jean-Luc Picard.
Meslektaşlarıma da Koridoru kullanma şansı verelim.
Give my colleagues a chance to try out the Corridor.
O adamı tanıma şansın oldu mu?
Did you get to know the man you met?
Tanıma şansına ulaştığım kadına ait hiç birşey yok burada.
There is nothing here of the woman I am privileged to know.
Bak, buradan çıkmak için aklıma gelen tek bir şey var ve küçük bir şans.
Look, there's only one way I can think of that's gonna get us out of here... and it's a longshot.
Tek önemli olan karıma bir kez daha kavuşacağım ve onu iyileştirme şansım olacak
All that matters is I once again have my wife and the means to restore her.
Şansıma bak.
Just my luck.
Lütfen bana bir şans daha verin bayan.
Please give me another chance, ma'am.
Bununla başlamak gerekirse. Bu yaşıma rağmen halen annemin evinde yaşamak zorunda kalıyorum. Çünkü ne fazla ne de az param var.
To begin with, I'm still compelled, at my age, to live in my mother's house, simply because I'm more or less sans le sou.
Ama hiçbir zaman... onunla barışma şansımızın olmayacağı aklıma gelmezdi.
But I never thought I'd never get a chance to straighten things out with him.
Bu küçük yolculuk girişiminden seni caydıramadığıma göre sana şans diliyorum.
Since I don't seem to be able to dissuade you from undertaking this little voyage of yours I'll wish you luck instead.
Ama... Doktor sana söylememde sakınca olmadığını söyledi çünkü bir bakıma başka bir şansım da yok.
But Doctor says it's okay to tell you because, partially, I have no choice.
Jack Harned adında birini tanıma şansınız var mı acaba?
You wouldn't happen to know a man in town named Jack Harned, would you?
Şansıma.
Lucky for me.
Az evvel aklıma geldi, eğer saldırmazsa... eğer taşı alıp gitmeye karar verirse, hiç şansımız olmaz.
It just occurred to me, we have no chance if he doesn't attack if he decides to take the stone and leave.
Bu dükkanı tek başıma yönetmek için büyük bir şans.
This is gonna be a great opportunity for me to run the store my way.
Benim tarafıma gelmen için sana son bir şans, Rayden.
I offer you one final chance to return to my side, Rayden.
Derken şansıma bu iş çıktı!
K. found himself in the dark again.
Bir dakika içinde sanatıma bakma şansı bulacaksınız.
You'll have a chance to look at my arts and crafts in a minute.
Helen'ı sadece bir kez başka yere taşıma şansı olmuştu.
He only had the opportunity to move her once.
Artı, yanıma kalma şansı yüksek diye düşündüm.
Plus, I thought I had the best chance of getting away with it.
Evet, yazdım, sonra zarfa koydum... ağzını kapattım, ve sonra kıçıma soktum. Benim doğum günüme gelmek için hiç şansın yok üzgünüm eski dostum Pip.
I wrote it out put it in an envelope and shoved it right up my ass ruining any chance you had of coming to my party.
Yaşım ilerlediğinde, artık insanlarıma böylesine bir hizmet etme şansı daha, bulamayacağımdan korkuyordum.
At my age... I feared that I would never again have the chance to serve my people... as one of my order should.
Aklıma gelen tek şey, "şans".
"Lucky" is the only word that comes to mind.

© 2017 - 2024 Translate.vc | [email protected]