Şş traduction Anglais
55,432 traduction parallèle
Vay be, zekâ, bunu anlamışsın.
Wow, genius, you figured it out.
Sapmışsın Küçük bir köpek yavrusu gibi Temmuz ayının dördüncü günü.
You strayed like a little puppy on the fourth of July.
- İyi saklamışsın leydi.
You hid them well, lady.
İyi anlaşmışsınız.
Well, you're good with her.
Sen de öyle dövülüp hücreye atılmışsın. Bence haksız yere tabii.
You were just beaten and thrown in a cell... unfairly, if you ask me.
Haklıymışsın.
You're right.
Sabah çöpcülüğe gittiğimden beri yerinizden kıpırdamamışsınız.
You haven't moved since I left to scavenge this morning.
Bayağı kararlı sıçanmışsın.
You are one driven rat.
Bahse varım kocaman bir pay almışsındır.
I bet you got a big fat payoff.
Üzgünüm bence yanlış anlamışsın...
I'm sorry, I think you're mistaken. I'm not...
Ergen kızım gibi patavatsızca konuşmamışsın gibi davranacağım.
I'm gonna go ahead and pretend you didn't just mouth off to me like my teenage daughter.
Kendini kapatmışsın bebeğim.
You're all blocked up, babe.
Mesajını anlamışsındır.
So, you see the symbolism.
Ama anlamışsınızdır dışarıda bir şeyleri araştıran insanların olması işime gelmez.
But you understand, I can't have people out there investigating things.
Rahibe Teresa olmadığımı anlamışsındır ama üçüncü boşanmadan sonra göz de oyula oyula...
Now, look, you know that I'm no Mother Teresa, but after divorce number three, this tit is pretty tapped out.
Gitmek için izin almamışsınız.
Said you didn't have permission to go.
Zimmerman'la onu dolandırmışsınız.
Zimmerman. You conned him.
Sanki, haritadan adım atmışsın, şeye, bilinmeyene, sanırım?
Like you, uh, stepped off the map into the, well, unknown, I guess?
Buna inanıyorsun çünkü adama takmışsın ve inanmak istiyorsun.
You believe it'cause you got a hard-on for the guy and you wanna believe it.
Bence şok tabancasına alışmışsındır.
I think you got used to the bolt gun.
Zayıflamışsındır ve beni tek vuruşta öldürebileceğini sanmıyorum.
I think you got weak, and I don't think you can kill me with one shot.
Kalkmışsın.
You're up.
İmkânsız şeylere inanamazmışsın gibi davranıyorsun.
You are pretending you cannot believe in impossible things.
Zira Eros temel insanî yardıma layık olmayan ıssız, izole çukurdan başka bir şey değil!
Because eros is some backwater. That doesn't deserve basic humanitarian aid?
700 dolara almışsındır.
I figure you paid $ 700 for it.
Sekou ile neden tanıştığnı, Müslüman rolü yapmanı, ikimizin de arkadaşıymışsın gibi davranmanı.
Why you met Sekou, pretended you were Muslim, pretended you were his friend and mine.
Hiç dürüst davranmamışsın.
Says you've been less than candid.
Belli ki yaralanmışsın.
You obviously got hurt.
Kimseyi benimle çalışsın diye zorlamış değilim.
I never forced myself on anyone.
Berlin'de. Cevap almak için beni komadan sen uyandırtmışsın!
In Berlin, you woke me f-from a coma f-f-for answers.
Kaşık almışsın bile!
What? You already have a spoon!
Kahve yapmışsın.
Mmm. You made coffee.
Gemi seyahati kazanmışsın.
You won a cruise.
Şimdiye kadar böyle durumlara alışmışsındır diye düşünüyordum.
I, um, I would've thought you'd have been used to that by now.
- Gerçekten kutsanmışsınız.
You have truly been blessed.
Tuff, üssünüzü korumak için iki tane kukla bırakmışsınız.
[scoffs] No, I don't.
Sargılarını çıkartmışsın.
See you got your cast off.
İzinsiz almışsın.
You took it without permission.
- Yapmamışsınız.
- You did not.
İnsanlardan çalmışsın.
You've stolen from these people.
Ona rağmen anca bronz kazanmışsın.
And yet you only won the bronze.
Bir kaya tırmanışında ölmen lazımdı aynı oğlun İsa gibi geri gelmen lazımdı... Ama gariptir, küçük kartında onun adını dahi anmamışsın.
You had to die in a rock climbing accident and come back to life just like your son Jesus, who, strangely, doesn't seem to get a mention here on your little card.
- Yaralanmışsınız.
- You're hurt.
Duyduğuma göre oradaymışsın.
I heard you were there.
Bunu çoktan anlamışsındır.
I assume that much is clear by now.
Dünyaya savaş açarsanız onun da size savaş açacağını şimdiye anlamışsınızdır.
You must see by now that when you wage war on the world, the world fights back.
Onu sen yapmışsındır!
That had to be you!
Onu aramışsındır.
- You must have called him.
Telefonunu geri almışsın.
You got your phone back.
Güne iyi başlamamışsın.
That's not a good way to start the day.
Parkland Camisi'ne katılmışsın.
About you attending the Parkland Mosque.