Güneste traduction Espagnol
654 traduction parallèle
Zıpkınların uçlarında, fok derisinden çizmeler güneşte kuruyor.
En las puntas de los arpones, las botas de piel de foca se secan al sol.
Güneşte nasılım?
¿ Y qué tal estoy a la luz del sol?
Bakalım... Evimizin şerefine. Güneşte ve yağmurda, mütevazı de olsa Tanrı şahidimiz, bizimdir evimiz.
A ver. "Por esta casa nuestra que a través del sol y lluvias... por muy humilde que sea, sigue siendo nuestra".
Güneşte yani?
¿ Al sol?
Atları güneşte bekletme, duydun mu?
- Si, ma'am No quiero que los caballos estén parados en el sol, ¿ me oíste?
Size söyleyebileceğim tek şey... onu güneşte tutun ve bolca kaymak ve tereyağı verin.
Nada más salvo que esté mucho tiempo al sol y que tome mucha leche y mantequilla.
Dün güneşte çok kalmış olmalıyım.
Ayer me debió de dar demasiado el sol.
Güneşte meydana gelen son patlamalar...
Es este reciente bombardeo de iones solares.
Çok fazla güneşte kalmışsın.
Le ha dado demasiado el sol.
Beş küçük İngiliz güneşte gidiyorlardı.
Cinco inglesitos recorriendo el desierto.
Onları gördüğünüz gibi etiketledim ve onları dışarıda birkaç saat güneşte bıraktım sonra onları çekmeceye koydum bu şekilde fotografik plakaların üzerine ve sonucu bekledim.
Las etiqueté como puede ver-- - y las dejé afuera en el sol durante horas. Luego las metí en este cajón-- - sobre unas placas fotográficas, y esperé a ver si emitían-- - algo de la luz-- - que pudieron haber absorbido.
İki küçük Kızılderili oğlan güneşte oturuyordu, biri kavruldu, geriye kaldı biri.
Dos negritos tomaban el sol, uno se quedó frito, y entonces quedó solo uno.
Sanırım güneşte fazla kaldı.
Habrá tomado demasiado el sol. Mientras no fuera en horas de clase.
Güneşte çok fazla kalırsan, yanarsın.
PERDONE, JEFE.
Herhalde çok fazla tenis oynadım, güneşte kaldım ya da...
Definitivamente no. He jugado demasiado tenis o tomado demasiado sol o...
Güneşte yanma konusunda tüm kadınlar çıldırıyor.
Todas las mujeres quieren broncearse.
Güneşte bıraktığım bir kaç resmim vardı.
Tengo algunas placas al sol.
Sancaklar rüzgarda dalgalanıyor, güneşte yanmış erkekler coşkuyla şarkı söylüyor, Atlar sıçrıyor, ayakkabılar vuruyor!
Estandartes que ondean alegres, hombres curtidos que cantan, caballos que brincan,
Güneşte yatmış uyuyor, çok da rahat.
Tirado en paz bajo el sol.
Uykumda sesler duydum... bugün çok güneşte kaldım ve çok yoruldum.
He tomado tanto sol hoy... que he caído rendida, me he dormido rápidamente.
Güneşte gitmeyiz.
Moriremos. No lo haremos de día.
Güneşte fazla kalmış olamaz.
No está asoleada.
Güneşte kaldın sanırım.
Ha tomado el sol.
Öğlen güneşte çok kaldın galiba.
Tal vez tuviste demasiado calor esta tarde.
- Güneşte hemen kurur!
- ¡ Pero el sol lo secará en un momento!
Bu güneşte kavrulmak gibi korkutucu.
Da miedo, como ser quemado por el sol.
Üstelik şimdi bu tatsız barış zamanında kaval dinleyip *, güneşte kendi gölgemi seyretmeye çarpıklığıma yanarak vakit geçirmeye hiç niyetim yok.
Yo, Yo, en estos tiempos de afeminada molicie, no hallo placer en que pasar el tiempo, a no ser espiar mi sombra al sol y hacer glosas sobre mi propia deformidad.
Dün fazla güneşte kaldım herhâlde.
- Debí tomar mucho sol.
Güneşte çok mu kaldı?
¿ Se ha asoleado demasiado?
Haydi git güneşte oyna.
Ve a jugar en el sol.
O şimdi güneşte açmaya hazır bir gül gibi.
Está lista para abrirse como una rosa al sol.
Güneşte kalmasam iyi olacak hanımefendi.
Será mejor que salga del sol.
Tacı güneşte parlyor.
La Muerte está justo detrás vuestro.
Güneşte yanmış.
Sí que está quemada.
Suda batmaya ve güneşte boğulmaya gidiyorum.
Me voy a zambullir en el agua y a estirarme al sol.
Hem de güneşte bronzlaşmışsın.
También estás muy quemada.
Deniz kıyısına bir kız getirmişti. güneşte yanmasını sağlamıştı sonra o soyulmaktan perişanken, sıcak bir ıstakoz gibi onu atmıştı.
Se lleva a una joven al mar, la hace ponerse al sol y ahora que se pela, la suelta como a una langosta caliente.
Güneşte otur.
Siéntese al sol.
Eskilerin dediği gibi, Güneşte yanmış mürettebat, mutlu mürettebattır!
¡ La tripulación quemada es feliz! ¡ Un viejo axioma!
Charles, domatesler güneşte olgunlaşırken niye inek gibi çalışıyorsun?
Charles, ¿ por qué ejerces de esclavo mientras los tomates maduran al sol?
Güneşte uzanmak, palmiyeler, uçan balıklar...
Tumbados al sol, palmeras, peces voladores...
Tek yol doğruca yukarısıydı bu yüksek, beyaz sokakların yukarısı güneşte, gökyüzünde alev almış dev bir canavarın büyük beyaz bir kemiği gibiydi.
Sólo podía ir hacia arriba por esas calles empinadas bajo el sol, era como el gran hueso blanco de una bestia gigante que se incendió en el cielo.
Babamın kaftanı ipekten, miğferi altından ve mızrağı güneşte altın gibi ışıldar.
El manto de mi padre es de seda, su bastón es de oro y sus flechas brillan como rayos de oro sobre el sol.
Güneşte uzan
Túmbese al sol.
Seni, o taş canavarın üzerinde güneşte küçük bir oyuncak gibi parıl parıl parlarken Roma'ya ilk kez girerken gördüğüm anda Sezar'ı öyle kıskandım ki.
Cuando te vi por primera vez entrar en Roma sobre esa bestia monstruosa resplandeciendo al sol envidié a César.
Hiçbir şey, hiçbir kimse güneşte daha fazla parlayamaz.
Nada ni nadie brillaría más bajo el sol.
Belki bugün fazla güneşte kaldın.
Quizá hoy te haya dado mucho el sol.
Güneşte. Çıplak. - Bu sıcakta!
- Hace calor. ¿ Eres tonto?
Ben hiç güneşte yanmam.
No consigo ponerme morena.
Anlaşılan güneşte iyice yanmışsın.
Estás bastante morena.
Güneşte yaşamak.
Bajo el sol.