Gız traduction Espagnol
183,500 traduction parallèle
Dr. Warren, benim de yalnız başıma ilk ameliyatımı Dr. Webber'la yaptığımı biliyor muydun?
Dr. Warren, ¿ sabías que mi primera operación en solitario fue también con el Dr. Webber?
Barışı sağlayıp kendimizi korumak. Bizim yaptığımız da bu.
Conservar la paz y protegernos a nosotros mismos es lo que estamos haciendo.
Webber'a arka çıkma meselesini beraber başlattığımızı unuttun mu?
¿ Recuerdas que tú y yo empezamos esto por Webber?
Kızının daha önce akıl sağlığıyla ilgili sorunu oldu mu?
¿ Su hija tuvo un historial de enfermedades mentales?
- Ortak hesabımız olup olmadığını sordular.
Preguntan si tenemos una cuenta común. ¿ Qué?
Alın teriyle kazandığımız her şeyi kaybettik.
Hemos perdido todo por lo que hemos trabajado.
- Biz olmadığımızı söyle.
Diles que no.
Eğer onlara topladığımız bilgileri verirsen, sana dava açarız.
Si les das información confidencial, te demandaremos.
Peki ya polis şiddeti hakkında üzerinde çalıştığımız dava ne olacak?
Bien, ¿ y ese caso de brutalidad policial en el que has estado trabajando?
Kız arkadaşını sakladığını tahmin ettim.
Supuse que estabas ocultando a tu novia.
Kayılara geçsin. Aradığınız destek nedir avukat hanım?
Para que conste. ¿ Qué busca, abogado?
Sana yardım etmekten daha çok isteyeceğim hiçbir şey yok. Birlikte atlattığımız onca şeyden sonra. Ama başımda epey hukuki sorunum var zaten.
Nada me gustaría más que ayudarte, después de todo lo que hemos pasado, pero ya tengo mis propios problemas legales.
Bu bakanlığın ne derece savunmasız hissettiğine bağlı.
Eso dependerá de lo vulnerable que se sienta el estado.
Yaptığınız sorgulamada Bay Gwinn'in 70 bini çaldığına mı karar verdiniz?
¿ Y el Sr. Gwinn robó 70.000 dólares según su interrogatorio?
Sayın yargıç tanığımız vardı. Eğer davacıya yakın hissediyorsanız belki davadan çekilmeniz daha doğru olur.
Señoría, tenemos un testigo, pero si se siente parcial hacia el demandante, pedimos ser oídos en una recusación.
Tim senin yarattığın rahatsız bir durum nedeniyle söylemesi gerekeni söyledi.
Tim dijo lo que tenía que decir por culpa de una situación incómoda que tú creaste.
Dışarısı milyon dereceyken vücut sıcaklığını nasıl düşüreceğiz acaba? Çölün ortasındayız.
Estamos en medio del desierto.
Bu da ya yolda oldukları ya da onları yakalayamadığınız anlamına geliyor.
Lo que significa que están de camino o que no los habéis cogido.
Bence bugünkü işe hazır olmadığımızı öğrendiğinde sinirden deliye döndü.
Creo que le ardía el culo porque no estábamos preparados para este trabajo hoy.
Böylece arkadaşlarımız da bu demirden canavarın banknot bastığını sanacaklar.
Y todos nuestros amigos oirán que es esta bestia metálica produciendo billetes.
Ayrıca, kaçtığımızı öğrenmiş olsalardı silah seslerini çoktan duymuş olurduk.
Además, si saben que nos hemos escapado, ya deberíamos de haber oído los disparos.
Biz baygın haldeyken sadece bir saatlik yolculuk yaptığımız halde dört saat uçtuğumuza inandırmak için saatimi bile yeniden programlamışlar. - Neden bunları yapsınlar ki?
Cuando estábamos inconscientes, incluso reprogramaron mi reloj para hacernos creer que volamos durante cuatro horas, cuando solo nos llevaron durante una. ¿ Por qué harían todo eso?
Belki de burada bir nevi kaçırıldığımız içindir ama Crooning Crane'e kanım ısındı.
Quizá es porque casi fuimos secuestrados allí, pero me gustó Crooning Crane.
Amerikan tarihi boyunca bizim, halkımızın, sağlamlığıyla bilinen adayları olmuştur dürüstlüğüyle, cesaretiyle bilinen adayları... ve sonra böyle bir adam çıktı.
A lo largo de la historia americana, nosotras, las personas, hemos tenido candidatos conocidos por su fuerza, integridad, coraje y después está este chico.
Pekâlâ, ekibimi kenara çekmeden önce sızıntıyı nasıl bulmayı planladığınızı anlatmaya ne dersin?
Está bien, pero antes de mandar a mi equipo al banquillo, cuéntame como planeáis encontrar la fuga.
Aksi halde mektup arkadaşlığımızın devam etmesi için ısrarcı olurdum.
De lo contrario insistiría en que fuéramos amigos por correspondencia.
Kimi tanıdığın önemlidir ve eminim Jeffery kiminle konuşmamız gerektiğini biliyor.
Funcionan dependiendo de a quién conozcas y me apuesto lo que sea a que Jeffery sabe con quién deberíamos hablar.
- E-Uşak'ı aradığınız için teşekkürler Bay Pritchett.
Gracias por llamar a E-Mayordomo, Sr. Pritchett.
Buraya ilk taşındığımızdaki tüm eşyalarımız burada.
Estas son todas las cosas de cuando nos mudamos juntos por primera vez.
Kendini bana tekrar tanıttığında bebek bakıcımız olduğunu bile hatırlamadım.
Se volvió a presentar y... ni siquiera me acordaba de que había sido nuestra niñera.
Endülüs fındığınız var mı acaba?
¿ Por casualidad tienen avellanas de Andalucía?
Lansing'le Kalamazoo arasında çalıştığımız haftayı hatırlıyor musun?
¿ Recuerdas esa semana dividida entre Lansing y Kalamazoo?
Gözden kaçırdığımız bir kesi olabilir.
Podría ser una laceración en el corazón que no hayamos visto.
Şey, Amy ile senin rahatsız edici telefonlar aldığınızdan bahsetti.
- ¿ Algo? - Bueno, solo que tú y Amy estás recibiendo llamadas amenazadoras.
Sayın yargıç, bir tanığımız var.
- de miles de personas. - Señoría, tenemos un testigo.
Bizim de bir karşı tanığımız var, sayın yargıç.
Tenemos un testigo de refutación, señoría.
Adalet Bakanlığı Genel Sekreteri Wilbur Dincon'a davanızı sunabilirim.
Puedo hablar de tu caso con el ayudante del fiscal general, Wilbur Dincon.
Cook County Mahkemesinin emriyle en çabuk şekilde Maia Rindell hakkındaki çıkardığınız yalan haberlerinize son vermeniz gerekmektedir. Aksi takdirde kendisi tarafından hakkınızda dava açılabilecektir.
Por orden de los tribunales del condado de Cook, debe dejar inmediatamente de generar noticias falsas sobre Maia Rindell hasta que pueda haber una audiencia de su caso contra usted.
Eski şirketinden parayı almakta sorun yaşadığının farkındayız.
Sabemos que estás teniendo problemas en que tu antiguo bufete la libere.
- Yazdığınız bölüm kaç dakikaydı?
¿ cuánto dura el episodio que escribió? - 42 minutos.
Birçok polis şiddeti davası alıyoruz ve adamın biri de çok fazlasını kazandığımızı düşünüyor.
Llevamos muchos casos de brutalidad policial y hay cierta gente que piensa que ganamos demasiados.
Evet interferometre kullanarak yarattığımız... evet öyle.
Sí, usando un interferómetro para crear lo que es... Bien.
- Zarar olmadığını savunacağız.
Y nosotros argumentaremos que no hay daños.
Yıllardır aynı çevrede çalıştığımızı düşünürsek bu biraz garip aslında.
No lo creo, lo que es raro, porque nos hemos movido en los mismos círculos durante años.
Adalet Bakanlığı'nda güçlü bağlantılarınız olsa gerek.
Debe tener alguna influencia en el Departamento de Justicia.
Öyle olsun, o halde yazdığınız bölüm hakkında biraz konuşalım.
Vale. Entonces discutamos sobre el episodio que ustedes escribieron.
Neil Gross davayı kazandığımızı biliyor şirketimizle anlaşmak istiyor.
Neil Gross vio que ganamos el caso. - Quiere venir con nosotros.
O da var ama önce beni neden yasakladığınızı öğrenmeyi istiyorum.
En parte, pero primero me gustaría saber por qué me han bloqueado.
Bay Staples, kürtaj karşıtı Dahlila Mills'i hedef aldığınız yorumları açıklar mısınız?
Sr. Staples, por favor, explique sus mensajes sobre la activista proabortista Dahlila Mills.
Tek bir tarafı hedef aldığımız yok.
No la estamos tomando con ninguno de los dos lados.
Uydurma bir müvekkilden 800 binlik bir rüşvet aldığınız hakkında Henry Rindell'e uydurma bir bilgi sızdırdık.
He filtrado una historia ficticia a Henry Rindell sobre un soborno de 800.000 dólares que ha recibido su bufete de un cliente ficticio por posponer sus beneficios.