Yaşamı traduction Espagnol
33,792 traduction parallèle
Normalde yaşamı tehdit etmesi yıllar alır.
Generalmente demora años en convertirse en un riesgo mortal.
Eski işinde bir çeşit skandal yaşamış.
Poco de un escándalo en su antiguo trabajo.
Diğer çalışanlarla hiç sorun yaşamış mıydı?
Ella nunca tiene problemas con otros empleados?
Canlı doğal yaşamında gözlendi ve ne olduğu konusunda kendini ele verdi.
El sujeto, observado en su hábitat natural, ha revelado a sí mismo por lo que es.
Görünüşe göre Albay Chandler'in uçağı kalkış esnasında ciddi bir motor arızası yaşamış.
Parece que el avión del Capitán Chandler tuvo problemas en los motores mientras despegaban de nuestro aeropuerto.
Tüm meslek yaşamı evlendiği kişiye bağlı olan biri tarafından ne tavsiye istiyorum ne de eleştirilmek.
No necesito consejo, ni tampoco necesito que me juzgue una mujer que toda su carrera está basada en con quien está casada.
Ne yani, katil ani bir pişmanlık falan mı yaşamış?
¿ Qué? ¿ El asesino tuvo un caso de arrepentimiento instantáneo?
Amanda'nın cesedini nereye koyacağını biliyordu çünkü o evde yaşamıştı.
Él sabía dónde dejar el cuerpo de Amanda porque había vivido en aquella casa.
Artık insanlar yaşamıyor bile.
Verás, la gente ya no vive.
"İntihara sürüklenecek kadar kötü ne yaşamış olabilir?"
"¿ Qué fue tan malo como para que hiciera eso?".
Bunun en kötüsünü yaşamış olanlar için... Durumu daha da kötü hâle getirmemizden endişeleniyorum.
Temo que lo estemos volviendo peor para algunos... que ya han pasado por lo peor.
Şey, günlük yaşamımda silah taşımam.
Bueno, yo no llevo un arma conmigo a diario.
Onunla yaşamışlar zaten.
Han vivido con él.
- Vahşi Aleutluların arasında yaşamıştınız.
Viviste con los salvajes Aleutianos.
Yaratıcımı insan yaşamının tehlikede olduğununa dair son uyardığımda beni kilitlemeyi seçti ve buraya dönüp yeni modelim üzerinde çalışmaya başladı.
La última vez que advertí a mi creadora de la amenaza a la supervivencia humana, eligió encerrarme y vino aquí para trabajar en mi remplazo.
İş yaşamı da uygun.
Su oportuna llegada solo puede deberse a su providencia.
Sanki deja vu yaşamış gibiyim. Üzerinde çok dikkatle çalıştığın, ama asla ayak basmadığın bir yere girmek.
Es casi como deja vu, entrar en un espacio que ha estudiado tan intensamente, pero nunca poner un pie en.
O gördüğün bir önceki yaşamındı!
¡ Recuerdos de tu vida pasada!
İtomori'de artık kimse yaşamıyor görünüyor.
Y ahora nadie vive en Itomori.
Ms. Bradford, görülüyor ki siz ve eski kocanız yakın değildiniz fakat yine de emil in sizle boşandıktan sonraki yaşamı hakkında bize söyleyebilceğiniz bir şey var mı?
¿ Por qué mataría al hombre que me está pagando diez mil al mes de pensión alimenticia? Sra. Bradford, está claro que usted y su exesposo no eran cercanos, ¿ pero hay algo más que pueda contarnos sobre la vida de Emil después del divorcio?
bildiğim kadarıyla pek bir şey yok tüm yaşamının merkezi erkeklerin haklarıyla ilgili bir gruptu erkeklerin hakları evet buna "şimdi erkekler" deniyor yasal bir organizasyon mu?
Hasta donde sé, no tenía mucha vida. Todo lo que hacía giraba en torno al estúpido grupo de derechos de los hombres que él empezó. - ¿ Derechos de los hombres?
internet şeyleri ile ilgili konuşmucam emil insanların yaşamını parçalıyordu ev veya iş yerimin dışında elinde megafonla ne kadar çok bağırdığını anlatamam bir keresinde restaurantta bile karşıma çıktı niye size yaklaşaması için mahmete emri çıkarttırmadınız?
No estoy hablando de las cosas en línea. Emil destruyó las vidas de muchas personas. No puedo decirle cuántas veces se plantó afuera de mi casa o de mi trabajo, gritando insultos a través de su megáfono.
Isabelle Forlier 24 Eylül 2009'da yaşamını 36 yaşında sona erdirdi.
Isabelle Foriier terminó su vida el 24-10-09 a la edad de 36 años.
Orada bir kaç yıl önce yaşamış.
Él vivió allí hace unos años.
Eğer öyleyse, kendisi El Salvador kökenli Son birkaç yıldır A.B.D'de yaşamış...
De ser así, es de El Salvador y hace unos años que vive aquí...
- Evet. Bir dostumun yaşamı için duaydı.
- Por la vida de un amigo.
Kullarının kötülüğü yenip dünyaya hükmedeceğine güvenerek... toz topraktan bir nefes çekmemizle bize kıymetli yaşamı ihsan eyledin. - Dualarımızı kabul eyle.
Elevemos nuestros pensamientos al Señor de los cielos, que formó al hombre del polvo dándonos el precioso don de la vida confiándonos el gobierno...
Hala iyi bir yaşamın olabilir.
Aún podrías llevar una buena vida.
Onunla karışıklıklar yaşamışızdır. Ama öldürseydim vicdanen yaşayabilir miyim sandın?
Teníamos nuestras diferencias pero ¿ crees que podría vivir con sus muertes en mi conciencia?
Neredeyse bütün yaşamını ülkene ve halkına adadın.
Has dado casi toda tu vida por tu país, por tu gente.
Bir daha böyle tereddütte kalırsan, bu yaşamına mal olabilir ya da arkadaşlarının hayatına.
La próxima vez que dudes así podría costarte la vida o la vida de tus amigos.
Yaşamı yok edecek güç artık senin emrinde.
El poder de destruir la vida está a tus órdenes.
Yaşam ve ölüm gibi, kim daha fazlasını bekleyebilir ki?
Como la vida y la muerte, ¿ cómo se puede esperar más?
Yaşam kaynağının toprak olduğunu biliyor musun?
¿ Sabes qué la fuente de la vida es el suelo?
Önce onun istediği yaşam biçimini ortadan kaldıralım.
Primero eliminemos el modo de vida que él desea.
Borns Tech'in bu silahları yaşam alanlarından karasularından ve açık denizlerden uzak tutması gerekiyordu ki anlaşılan bu konuda başarısız olmuş.
Borns Tech debía mantener esas armas alejadas de cualquier área habitada, aguas navegables, especialmente en el mar, lo que, evidentemente, no hicieron.
Güneşimiz, yaşam kaynağımız.
Nuestro sol, el dador de luz.
Bildiğimiz kadarıyla, yaşam sadece dünyada var.
A nuestro entender, sólo existe vida en la Tierra.
"Yaşam tarzınızın, dünyanın geriye kalan her köşesinde daha liberal bir kabul gördüğünü söyleyemeyiz."
La conciencia mundial no comparte en todas partes la aceptación liberal de su estilo de vida.
Eskiden tüm bunları evimde yapıyordum. HARİKA BİR YAŞAM
Solía hacer esto fuera de casa.
- Evet. Yaşam döngüsü.
Es el ciclo de la vida.
- Yaşam döngüsü mü?
- ¿ El ciclo de la vida?
Bu yüzden — yaşam tarzlarımızı korumak için birkaç kural koyduk.
Por eso... Para mantener tranquila la vida del uno y del otro, pusimos ciertas reglas.
Bradford hastahanesinin kayıtlarıyla uyumlu 6.5 yıl önce çok sık bir şekilde acile gittiği görülüyor yaşamının zor zamanları olmalı öyleydi boşanıyodu o dönemler bu yaraların kümelenmesie bakarsak aile içi şiddetle uyumlu fakat kurban erkek evet erkeklerde eş istismarında kurban olabilirler hakiki erkekler değil
Y los rayos X del radio izquierdo y del cúbito muestran evidencias de remodelación del mismo período de tiempo. Concuerda con el historial hospitalario de Bradford. Al parecer tuvo una serie de visitas a la sala de urgencias desde hace más de seis años y hasta hace un año y medio.
tüm yaşamın boyunca hokeyle ilgilenmeyip aniden bir maçı bile bırakamaz oldun belki de batıl inançlarını bırakması gereken sensin tamam bekle hele burda bir şeyler buldum sanrım son sinyal bir wi fi den alınmış hesap adı XYZ123 perşembe gecesi 10 da bu emilin canlı görüldüğü
En toda tu vida no te ha importado el hockey y de pronto este juego se acerca y no puedes dejarlo. Tal vez eres tú quien tiene que renunciar a tus supersticiones primitivas. De acuerdo, espera un segundo.
Yaşam standartlarını geliştirmek isteyen bireyler. Bir çoğunun sabıka kaydı var. Trager'ın sayesinde geri ödeyemeyecekleri öğrenci kredilerine boyun eğiyorlar.
las personas que trataron de mejorar su suerte en la vida- - muchos de ellos con records- - penal que ahora, gracias a él, están cediendo ante los préstamos para estudiantes que no pueden pagar.
Kadeh boş,... ızdırapla tecrübelenildi,... kurtuluşumuz dünyaya geldi,... ölüm savuşturuldu,... günahın hakkından gelindi,... yaşam kapısı açıldı,... özgürlük yeniden kazandı.
La copa vacía. Experimentó el sufrimiento... Trajo la salvación al mundo, luchó contra la muerte,
Kadeh boş, ızdırapla tecrübelenildi,... kurtuluşumuz dünyaya geldi,... ölüm savuşturuldu,... günahın hakkından gelindi,... yaşam kapısı açıldı,... özgürlük yeniden kazandı.
La copa está vacía, experimentaste el sufrimiento. Trajo la salvación del mundo, luchaste contra la muerte, venciste el pecado. Abriste la puerta de la vida, recuperaste la libertad.
Yaşam dolu bir genç adam.
Es un joven vivaz.
Hiç yaşam yok mu?
¿ Ninguna señal de vida?
"Ona özgürce yaşam suyundan bir yudum bahsedeceğim."
"Al que tuviere sed, yo le daré gratuitamente de la fuente del agua de la vida".