Yaşamın traduction Espagnol
11,010 traduction parallèle
Biz ilerledikçe, türlerin bozulması, elimizde kalan son bozulmamış yaban yaşamının yok edilmesi, daha fazla tek kullanımlık şeyler üretilmesine eğilimli görünüyoruz.
A medida que nos acercamos más y más a la degradación de las especies, a destrozar la última reserva natural virgen que nos queda, parecemos empeñados en producir cada vez más cosas desechables.
Davasını çözemediğim için bir kadın yaşamını yitirdi.
Una mujer había muerto porque yo no había logrado resolverle el caso.
"Eğer yaşamının bir anlamı olursa her şeye dayanabilirsin."
" Cuando la vida tiene sentido, puedes soportar casi todo.
Userkaf önleyecek bir büyü. Sonsuz yaşamın mübarek kalanını girmek asla.
Un hechizo que evitaría que Userkara... de entrar jamás al dichoso descanso de la vida eterna.
- Evet. Evet. Wayward Pines'taki yaşamın kutlaması.
Sí, una celebración de vida en Wayward Pines.
Amerikan işgalindeki şehir... iyi günler göreceğine ve Iraklının normal yaşamına dönebileceğine dair... hala umut taşıyordu.
Era una ciudad ocupada por EE.UU., pero aún tenía esperanza de que las cosas mejorarían y de que los iraquíes podrían seguir con su vida.
Doğa, sıradan yaşamın parçasıdır.
La naturaleza es parte de la vida normal.
Yaşamın ve ölümün ötesinde bir gücüm varken tanrıların beni nasıl engelleyecek?
Que pueden hacer los dioses para detenerme cuando tengo poder sobre la vida y la muerte?
Doğru bir yaşamın cazibesi.
El encanto de una vida ideal.
Kip iyice büyüyüp kendi ayakları üzerinde durana kadar Maya'nın yaşamının en büyük parçası olacaktır.
Kip está creciendo, llegando a la edad en que empieza a darse cuenta... de que es parte de un mundo más grande.
Makalelerin uygunsuz bir yaşamın propaganda yazılarıydı.
Sus artículos eran piezas de propaganda para una vida indecente.
26 yaşIı yaşamınla oldukça kafalanmışsın.
Tú estás completamente obsesionada con vivir la vida a los 26 años.
Niye bunu yapar ki? Karısı olduğu için. Ve yaşamını onunla paylaşmak isteyemez mi?
¿ Porque es su esposa, y quiere compartir su vida con él?
Ona durması için yalvardım. Ciğer diyorsam da yaşamın kaynağı yani.
Le rogué que parara diciéndole que el hígado es el asiento de la vida.
Bu konuşan eski yaşamın.
Esa es tu vida pasada hablando.
Bu konuşan eski yaşamın.
Es tu vida pasada la que habla.
Çocuklara eğitim vermek, gelecekte fabrikalarda daha iyi bir yaşam şansı elde etmek için, Shima gibi pek çok tekstil işçisi çocuklarını şehirden uzak köylerdeki aile ya da arkadaşlarına bırakıyor ve sadece yılda bir veya iki kez görüşüyor.
Para dar a sus hijos una educación, y la oportunidad de un futuro mejor que la vida en las fábricas, muchos trabajadores textiles aquí, como Shima, dejan a sus hijos para que los críen familiares o amigos en los pueblos lejos de la ciudad,
O, iş arkadaşlarının karşısında daha iyi yaşam koşulları olmasını istedi.
Él, entre sus compañeros de trabajo, quería tener mejores condiciones de vida.
Bunca zaman bir korkak gibi yaşamışsın.
Has vivido todo este tiempo siendo un cobarde. ¿ Por qué lo haría?
* Benimki gibi bir deneyim yaşamışsın gibi *
# Antes un amor como el mío #
Bir topluluk, devlet veya ulus kaynaklarının azımsanamayacak bir kısmını cesurca eğitime yatırıyorsa yatırım her zaman daha iyi iş ve daha yüksek yaşam standardı olarak geri döner.
Donde una comunidad, Estado o nación Invierte con valor una parte sustancial de sus recursos en educación, La inversión invariablemente vuelve en un mejor negocio y un mejor nivel de vida.
Gösterinin yıldızı, partinin yaşam kaynağısın.
Eres la estrella del espectáculo, el alma de la fiesta.
Çok travmatik bir şey yaşamışsın.
Has pasado por algo muy traumático Roy.
. Ölçüde... ve dondurulmuş... ışıksız, yaşam olmadan, bir kayanın üzerinde oturan... OI Infini ilerideki bizim galaksimizde...
La OI Infini, el puesto más alejado de nuestra galaxia... sentado en una roca carente de vida, desprovisto de luz... y se congelaron hasta el punto de aplastar casi infinita.
Mineral opus dondurulmuş organik yaşam formları olarak sınıflandırılır.
Minerales de Opus clasificados con forma de vida orgánica congelada.
Alman ordusuna hizmet etmiş, ve sınıra yakın bir yerde yaşamış Alois Pleva olduğunu biliyorum.
Alois Pleva, sirvió en el ejército alemán y vivió cerca de la frontera alemana.
Hayatın anlamıyla ilgisi var. Yaşamımızı nasıl geçirdik?
tiene que ver con el significado de la vida que hemos hecho con nuestras vidas
Belki ikiniz sevgili kavgası falan yaşamışsınızdır?
Quizás Uds. dos tuvieron una pequeña... discusión amorosa o algo así?
Hayatlarını, tekniklerini ve yaşam tarzlarını alabiliriz.
Podemos tomar sus vidas, sus técnicas y su estilo de vida.
Ölü karıncanın başı yeni bir yaşam alanı oluşturuyor.
Un extraño cuerpo sale de la cabeza de la hormiga muerta...
Bu güne kadar nasıl yaşamışsın sen ya?
¿ Cómo sobrevives cada día?
Benden önce yaşamış insanların gözlerini görmeseydim, bilmeseydim kim olurdum?
¿ Quién hubiese sido yo... si no hubiese conocido o visto la mirada... de quienes vivieron antes que yo?
Kardeşin Almanya, yaşam hakkı tanıdığı için ne kadar şanslısın.
Qué suerte tuviste de que tu hermana, Alemania... reconociese tu derecho a existir.
Her gün her insan doğru ile yanlış sevgi ile nefret ve bazen de yaşam ile ölüm arasında seçim yapar ve bu seçimlerin toplamı hayatın olur.
Todos los días, cada hombre tiene que elegir entre bien y mal, entre amor y odio, algunas veces entre la vida y la muerte. Y la suma de esas elecciones se convierte en tu vida.
Ne yaşamışsın ama.
¡ Vaya vida que has vivido!
Evet Tom hayat doluydu... bütün yaşamı sokağın karşısında geçti.
Sí. Tom vive... vivió enfrente toda su vida.
Biliyorsun, Christy ile bir patlama yaşamıştın, ve biraz kafa dağıtmaya ihtiyacın vardı
Tuviste una pelea con Christy... y necesitabas desconectar un poco.
Burada yaşamıyla ilgili kararını açıklıyor. Bir Amerikan kontrol noktasına saldırmadan önce... karanlıkta çekilmiş törenle vedalaşıyor.
Él lee su testamento y se despide en una ceremonia a oscuras antes de ir a un control estadounidense.
Tanrı'nın sevgi mesajını getirmek için, diriliş ve yaşam benim.
Para traer el mensaje del amor de Dios. Yo soy la resurrección y la vida.
Oysaki, İsa'nın hikayesi, bir Nasıralı mütevazi marangoz, dünyanın en önde gelen dinlerinden birine yaşam verdi.
Mientras que la historia de Jesús, un carpintero humilde de Nazaret... dio origen a una de las religiones más destacadas del mundo.
Bu ada duvarların dışındayken çok tehlikelidir. Kara ayı ve Labrador kurdunun yaşam alanıdır.
Esta isla es bastante peligrosa fuera de esos muros, es el hogar de dos subespecies de oso negro y lobo Labrador.
İnsanların tek istediği sigortalı bir yaşam,... benim gibilerin de, ne diyeceğim biliyor musunuz?
Digan lo que quieran del seguro, Y de tipos como yo, pero ¿ sabes qué?
Yani bu geri dönüş olayını daha önce de yaşamıştık.
Sólo digo que hemos recorrido... este camino de reapariciones ya antes.
Bitmeyen savaşlarla yaralanan insanlık, eski dünyanın kalıntılarında yaşam savaşı veriyor.
Marcada por guerras sin fin, la humanidad lucha por sobrevivir en las ruinas del viejo mundo.
O kadın için yıllarca bir şey yaşamışlığım vardır.
Si. He tenido algo con esa mujer por años.
Wayward Pines halkının alışkın olduğu bir yaşam tarzı var.
Los residentes de Wayward Pines están familiarizados con cierta forma de vida.
Geçmiş yaşam ı bilinmeyen bir siber kinetik gücüydü ın,
En una vida pasada yo era un Cyberkinetic fuerza de origen desconocido,
Kendimi, bir kadını adaletsizliğin eziyetinden kurtaran, ahlaklı bir hayat yaşamış ahlaklı bir adam olarak görüyorum.
Me considero un hombre moral que vivió una vida moral que ayudó a una mujer que sufría una injusticia.
Bu ona gecekondu yaşam hakkını verebilir.
Esto podría dar derechos a su ocupante ilegal.
Rönesans öncesinde Floransa'da yaşamış kişilere aşina mısınız?
Para un extranjero ¿ Está familiarizado con las personalidades de la Florencia pre-renacentista?
Katedral'deki aşırı rahat yaşam tarzının basına sızması üzerine Polis, zaten hapiste bulunan Pablo Escobar tarafından işlenen ve sonuçları idam olabilecek suçlarla ilgili bir soruşturma başlattı.
Luego de que salieran a la luz pública reportes de los excesos que ocurren en la prisión La Catedral, la policía adelantó una investigación por supuestos crímenes capitales que habrían sido cometidos por Pablo Escobar dentro de la prisión.